****
Hislerim ölüyordu. Hamile olduğumu öğrendiğim andan itibaren içimdeki o coşku, mutluluk, Kerem'in daha iyi bir baba olabileceği yönündeki her umut, yavaş yavaş ölmeye başlıyordu. Kerem yanımda olmayarak bile bunu başarıyordu. Bu kadar kötülük, saçma bir hayatın kuralları ile birleşince gencecik bir oğlanı annesini bile vurabilecek duruma getirebiliyordu. İşler daha da kötüye gidiyordu. Kerem yoktu ve şu an onun nasıl bir psikolojide olduğunu bilemiyordum. Bana nasıl bir hayat arkadaşı , çocuğuma nasıl bir baba olabileceği konusunda İlayda'dan sonra ciddi endişelerim vardı. Bizim herkesi bırakıp ayrı bir hayat kurmamız gerekiyordu veya İlayda'nın bu evden gitmesi gerekiyordu. Aslında öncelikle onun bu hayattan daha farklı bir hayat kurabilmesi ve ruh sağlığının toparlanabilmesi için köklü bir değişikliğe ve psikolojik desteğe ihtiyacı vardı. Yoksa burada Emir'in peşinde heba olacak ve ne acı ki, en sonunda da canından olacaktı. Bu evde ileriyi öngörebilmek için müneccim olmaya gerek yoktu. Her şey güpegündüz ortadaydı.
Dün geceden beri bebeğimi nasıl aldıracağımı düşünüp duruyordum. Daha düne kadar aklımda böyle bir düşünce yokken nasıl bu kadar çabuk gözümün karardığına anlam vermeye çalışıyordum aslında. Demek ki sabrım tükenmişti. Gözümün yaşı haftalardır durmuyordu. Burnumda bir sızı her an damlaları akıtmak için hazır bekliyordu. Kereme çok öfkeliydim. Bir kere bile arayıp sormaması, beni, bebeğini görmezlikten gelmesi sabrımın sınırlarını zorluyordu. Elin memleketinde ne bok yediğini bile bilmiyordum. Belki de aklını başka kadınlar ile dağıtıyordu. Belki de orada gayet rahat bir şekilde hayatını yaşıyordu. Keremden o maddeleri ve alkolü kullandığı sürece her şeyi bekliyordum maalesef.
Üzgünüm Kerem ve üzgünüm bebeğim beni affedin ama bunu yapmak zorundayım.
*****
"Yasemin hadi hazır mısın?"
"Geliyorum Defne bir dakika"
Yarım saattir kaç kere 'bir dakika' dediğini hatırlamıyordum bile. Alt tarafı 'Su içip geleceğim, sen beni bahçede bekle' demişti. Bu kadar süre mutfakta ne yapıyordu bu kız Allah aşkına?
Hava Ekim ayına göre fazla sıcaktı ya da bana öyle geliyordu. Hormonlarım şehrin bütün ısısını üzerime çekmiş gibiydi. Saçlarımın arasından sızan ter damlaları başımı kaşındırıyordu. Daha yeni duş almıştım halbuki. Bu durumdan nefret ediyordum. En iyisi üzerimi biraz hafifletmekti. İşe ince hırkamı çıkarmakla başladım ve onu diğer elimde tuttuğum çantama öfke ile tıkmaya çalıştım. Olmuyordu çünkü hırka çantama göre fazla büyüktü. Daha fazla çabalamayıp sandalyenin üzerine gelişigüzel attım. Nasıl olsa araba ile gidecektim kendisine ihtiyacım yoktu. Saçlarımı da yukarıdan topladığımda, az da olsa kendime gelebilmiştim. Rüzgara yüzümü dönüp biraz serinledikten sonra, kalan son sinirimle salona daldım.
"Yasemiiinnn geç kalacağız!" derken bir yandan da onu saçından tutup sürüklemek için mutfağa gidiyordum.
Mutfak kapısını açmam ile birlikte, Turgut ve ikisini kahve içerken bulmak beni küçük çaplı bir şoka soktu.
Ah Yasemin sana inanamıyorum. Resmen Tuğçe'nin yokluğunda fırsattan istifade Turgut'u yakalamıştı. Belki niyeti kötü değildi ama Turgut'a ciddi ciddi aşık olduğunun farkındaydım, ki zaten kendi de bunu saklamıyordu.
"Tuğçe nerede?"
Yüzümdeki tüm mimikleri kullanarak ona ne kadar sinirlendiğimi ve ayıpladığımı yeterince anlattığımı düşünüyordum.
"Tuğçe bu saatte kalkar mı Defne? Saat daha sabahın 8'i" diyen Turguta sadece "Haklısın" diyebildim.
Yasemin alması gereken mesajı almış ve ayaklanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN DEFNESİ
Romance***"Karanlığın Defnesi" wattpad platformunda bu isim ile yayımlanan ilk kitaptır . Diğer aynı ismi taşıyan kitapların bu kitap ile herhangi bir ilgisi yoktur*** **** #romantizm de aylarca 1 numara olarak yer almıştır. *** Kerem Koçak...Otuzlu yaşla...