***
Vakit kazanmak için duşa giren ben, şimdi de bir an önce Kerem'e yazmak için acele bir şekilde çıkmaya çalışıyordum. İçim içime sığmıyordu. Saçlarımı ve vücudumu havluya sardığım gibi banyodan çıkıp odama koştum. Bir mesaj daha atmış olabilir umuduyla hemen telefonuma baktım ama maalesef saçma sapan reklam mesajlarından başka bir şey gelmemişti. Bu durum ona cevap yazma isteğimi daha da körüklemişti sanki.
Çok şey yazmak istiyordum ama yazıp yazıp siliyordum. O olmaz, bu olmaz, bunu yanlış anlar derken sadece "Günaydın" yazıp yanında da gülücük gönderebilmiştim. Böyle durumlarda oldum olası cesaret fakiriydim.
Gözüm telefonda kalmış şekilde üstümü giyinip aşağıya indim. Yasemin ile annem erkenden kalkmış kahvaltıyı hazırlamıştı. Hazır bulduğun kahvaltı kadar güzel olan başka bir şey yoktu bana göre. Kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı diyen Cemal Süreya da bunu kanıtlamıyor muydu?
Şimdilik Yasemin'e bir şey anlatmamaya karar vermiştim. Çünkü beni çok aceleye getirirdi ve kendimi bir anda Kerem'in kollarında bulmam an meselesi olurdu. Onun kadar cesaretli ve girişken değildim. O yüzden önce bir şeyleri kendi içimde sindirmeye karar vermiştim.
Sofraya oturduğumuzda annem yüzüme bakıp "Defne iyi misin sen?" diye sorduğunda şaşırmamıştım. Beni gece geldiğimde görmemesi isabet olmuştu.
"İyiyim iyiyim sadece başım çok ağrıyor" diyerek evhamını dindirmeye çalıştım.
" Siz buraya gece nasıl döndünüz bu arada?"
Annemin şüpheli bakışları üzerimizde gezinirken bu soruyu sorma ihtimalini tamamen atladığımızı fark ettik.
Neyse ki, bir anda "Ahmet ile karşılaştık o getirdi" demek aklıma gelebildi de paçayı kurtardık. Komşunun oğlu sağolsun, arada böyle şeyler için işe yaramıyor değildi.
Gözümü telefonumundan ayıramıyordum. Tekrar mesaj atacak mıydı emin değildim. Sadece bu mesajlaşma devam etsin istiyordum.
Atmıştı! Yeni bir mesaj geldiğine dair uyarı ışığı yandığında annem ve Yasemin'e sevincimi belli etmeden telefonumu elime aldım. Ciddi ciddi yazışmaya başlamıştık sanki. Attığım günaydın mesajına karşılık olarak o da;"İşte şimdi gün aydı. " demişti.
Karın ağrım ve ağzımda atan kalbim, kelebeklerim eşliğinde aşık oluyorsun diye sinyal veriyorlardı. Evet bir yandan korkuyordum da, ama sonuçta birilerine güvenmek zorundaydım. Geçmişime sünger çekebilmek için bunu yapmam gerekiyordu ve artık bu kadar çektiğim sıkıntıdan sonra, yeni başlangıçlar da şart olmuştu. Murat'ın benim üzerimde bıraktığı enkazla asla yaşamayacaktım. Ona verebileceğim en büyük ceza da bu olacaktı. Tabi Kerem gerçekten güvenilecek bir adamsa.... Bunu da sadece zamanın insafına bırakarak anlayabilirdim.
Bu düşüncelerle kahvaltıyı nasıl yaptım hatırlamıyordum bile. Ne yediğimden ne içtiğimden hiçbir şey anlamamıştım. Sıcak hava da iyice sıkıntı vermeye başlamıştı. Gece o kadar çok içmiştik ki, denizin buz gibi sularına kendimizi bırakmazsak kesinlikle ayılamayacağımıza kanaat getirdik. O yüzden de gün içinde sahile inmeye karar verdik. Arabayı dün gece merkezde bırakmak zorunda kaldığımız için dolmuş ile gidecektik. Bu sebeple de, vakit kaybetmemek adına hemen hazırlanmaya koyulduk.
Keremi görebilme ihtimaline karşılık, bugün giydiklerime daha bir özen göstermiştim. Siyah üzerine, aynı renk taşlarla süslenmiş olan bikinimi giyip, uzun saçlarıma yine siyah olan bandanamı takmıştım. Bugün onu görebilir miydim acaba? O taraflarda oturduğunu söylemişti ama çalışıyor olabilme ihtimali de vardı tabi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN DEFNESİ
Romansa***"Karanlığın Defnesi" wattpad platformunda bu isim ile yayımlanan ilk kitaptır . Diğer aynı ismi taşıyan kitapların bu kitap ile herhangi bir ilgisi yoktur*** **** #romantizm de aylarca 1 numara olarak yer almıştır. *** Kerem Koçak...Otuzlu yaşla...