Artık bende acımasızım...

163 30 12
                                    

Selam ballar. Nasılsınız bakalım ? İnşallah iyisinizdir. Bir önceki bölüm biraz kısa ve acı dolu olmuştu . Bu bölüm başlayalım mı yine acıları paylaşmaya ? Sizi çok ama çok seviyorum o yorum yapan güzel yüreğinizi yiyebilir miyim ? Sizleri cidden çok seviyorum biricik BGS ailesi üyeleri .

Ezgi Küçük

Saat bilmem kaç hala yurdun önünde duran bankta oturmuş bugün gördüğüm fotoğrafları unutmaya çalışıyordum . Canım neden acımıştı sahi ? Ona değer verip hala onu sevdiğimden mi ? Yoksa verdiğim onca değer karşı ben ona hala ihanet etmemiş bir olurumuz var diye düşünürken bana böyle davranmasından mı ? Ankara'da kendimi daha çok yanlız hissetmiştim bugün . İlk defa Batu aklıma gelmiş ve yanımda olması için nelerimi vermezdim ki ? Çok özlemiştim. O kadar çok özlemiştim ki şimdi muhtemelen yaşasaydı onu arardım . Dinlerdi beni , belki aynı üniversitede olurduk . Gidip Burak'ın ağzını yüzünü dağıtırdı. Ama ben , bunların hiçbirini istemiyordum ki . Ben rahat rahat nefes alıp ağlayacak bir omuz istiyordum . Ama yoktu ! Gözlerinden akan yaşları silerek telefonun saatine baktım . Gece 2'ydi . Geç olmuştu . Tam kalkıp yurda girmek için ayaklanmıştım ki yurt önündeki hareketlenme dikkatimi çekince biraz daha beklemeye koyuldum . Bir kız ve bir erkek sarılıyorlardı . Erkek elini kaldırarak :

"Hoşçakal güzelim , iki gün sonra İstanbul'da görüşmek üzere ."

"Tamam sevgilim , görüşürüz ."

Klişe iki sevgili ayrılmasıydı . O adını bile anmak istemediğim kişi beni eve bırakırken bende ona böyle sıkı sıkı sarılırdım . Kız yurdun bahçesine gelerek on adım kadar attı . Erkek dayanmayarak yurdun içine kadar girdi sessizce arkasında yürüyerek :

"Deniz !"

Diye seslendiğinde sesi daha yakından gelen kişiye dikkatlice baktım . Bu onlardı . Yüzsüz diye tıslayarak ayağa kalktım . Kucağımda unuttuğum telefon yere düştüğünde ikiside birden bana doğru bakmıştı. Zifiri karanlıkta bankı aydınlatan ışık beni bariz görmelerini sağlıyordu . Telefonumu alarak cebime koydum . Merdivenlere yöneldiğimde o sesine bile tahammül edemediğim kız bağırdı :

"Ezgi , gelsene seni sevgilimle tanıştırayım . "

Beni burda bu şekilde hele hele yeni ağlamışken görmesine tahammül edemezdim . Ben güçlü biriydim (!) . Hadi ama güçlü olmam lazım . Oraya gidemezdim ki , gidersem toparlanamazdım . Yere sabitledigim gözlerimi kaldırarak tam ağzımı açmıştım ki ;

"Benimle tanıştırsana şu çok şahane olan sevgilini Deniz . Lütfen aşırı merak ediyorum . "

Gelen Ebrardı. Gülümseyerek minnetle baktım gözlerine . Ebrar, bir şey dememe fırsat vermeden yanlarına doğru yaklaştı . Bir kaç adım kala durdu aniden :

"Bura buram buram şerefsizlik kokuyor ! Bu çocuk tekin bi bok değil ."

Ebrar'ın sarf ettiği kelimeler benim içimi acıtırken , Deniz bozulmuş bir yüz ifadesiyle Burak'ın elini tuttu ;

"Kedi diyorum Ebrar , uzanamadığı ete diyorum ne derdi diyorum ?"

Ebrar , derin bir kahkaha ile gülerken benim gözlerim Buraktaydı. Kafasını kaldırıp bana bakmamıştı bile . Mükemmel ! Beni tanımamıştı bile . Ya da tanımazdan gelmişti . Gözlerim bağımsızlığını ilan ederken acı ile gülümsedim . Belki birgün onu affedecektim ama ... Ben onun yokluğuna sarılıp avuturken kendimi o nasıl başka bedenlere sarıldı ? Hani bir söz vardı ? Bilmem hatırlar mısın ?

BİR GÜNLÜK SENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin