MM|5.BÖLÜM|

28K 1.4K 77
                                    

uzraistanbul la ithaf edildi. Değerli yorumlarının için teşekkür ederim.

***


Kaybetmek ve kaybolmak farklı şeyler olsa da aynı duyguları hissettirmiyor muydu insana? Yüreğiniz de kocaman bir acı, boğazınızda asılı kalan iri bir yumru, omuzlarınıza çöken ağırlık, kaburgalarınızın altında kalan akciğerlerinizin aldığınız her oksijenle yanması... Hayatınız da her şey ama her şey anlamını yitirmiyor mu? Kelimeler hiçbir şey ifade etmezken anlaşılmak istenmek, insanların gözlerinin içine bakıp avazınız çıktığı kadar bağırmak... Tüm bunları hissederken zaman akıp gidiyor ve zaman geçtikçe boşluğa düşüyor insanlar... Buna rağmen nefes alıyor ve yaşamaya devam ediyorlar çünkü kaybolmak veya kaybetmek, bunlara alışmak zorunda kalınıyor. Nedeniyse diğer sevdiklerini de kaybetmemek...

Endişe yüklü insanların aklına en kötü ihtimalleri getirirken kalp reddetmeye devam ediyordu. Kalbin içinde küçük odacıklara dolan umut tükenmek bilmiyordu. Aynı zaman da beynin içinde kol gezen endişe; korkuyu, korku çaresizliği, çaresizlik ise kalpte saklı kalan umutları solduruyordu. Sakat kalan her umut saatler ilerledikçe gücünü yitiriyordu.

Eldem ağabeyi için oldukça endişeliydi. Neredeyse bir haftadır ondan haber alamıyordu. Daha önce sadece bir iki gün kafa dinlemek için gittiği oluyordu. Ama hiç daha fazlası olmamıştı. Ağabeyi kimseye haber vermeden öylece ortadan kaybolan biri değildi. Başına bir şey olmasından ölesiye korkuyordu. Elleri arasına aldığı başına birkaç kez sertçe vurdu ve düşünmeye çalıştı. Ağabeyine çok geç olmadan ulaşmak istiyordu. İkinci babasını da kaybedemezdi, buna dayanabileceğini sanmıyordu.

Koltuğa yaslı sırtını dikleştirdi ve önünde ki orta sehpadan telefonunu aldı. Dudaklarını kemirerek telefonu elinde çevirmeye başladı. Verdiği kararla elindeki telefonu çevirmeyi sonlandırdı ve son aramalardan son zamanlarda saat başı aradığı isme tekrar basıp kulağına götürdü. Aynı kadın sesi 'Aradığınız kişiye şuanda ulaşılamıyor lüt-.' dediğinde Sinirle telefonu kapattı. Bir kadının sesinden ilk defa nefret etmeye başlamıştı. Gözleri uykusuzluktan yanıyordu, en son ne zaman uyumuştu hatırlamıyordu. Ağabeyini bulmadan rahat uyuyamazdı.

"Eldem oğlum bir haber var mı Akif'imden?" Eldem annesine bakıp kafasını olumsuzca salladı. Peyker Hanım Akif'e çok düşkündü. Onu ikinci oğlu gibi görüyordu, kardeşim dediği Vildan'ın çocuğuydu Akif Barın.

Akif Barın 'ın annesi Vildan Hanım ve Peyker Hanım üniversiteden arkadaşlardı. Birbirlerinden asla bir şey gizlemezlerdi. Deyim yerindeyse aralarından su sızmazdı. Ta ki Cüneyt Korel hayatlarına girene dek. Vildan Cüneyt Bey'e aşık olmuş, gözü ondan başkasını görmez olmuştu. Peyker Hanım ise sevmiyordu Cüneyt Bey'i. Ürkütücü ve tekin olmayan bir aurası vardı ve bu Peyker Hanım'ı huzursuz ediyordu. O zaman çok uyarmıştı Vildan'ı, lakin aşk gözünü kör etmişti. Hiç bir sözünü dinlememiş hatta Peyker Hanım'la arasına mesafe koymuştu.

Birkaç ay sonra ise davetiye geçmişti Peyker Hanımın eline. Evleniyordu Vildan, bir hafta sonraydı düğünü. Arkadaşlıklarının hatırına düğüne gelmesini istemişti.

MÜSLÜMAN MAFYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin