Rüzgârın esmesiyle ağaçların kuru dalları savruluyordu. Kuru dalları süsleyen tomurcuklar baharın habercisiydi. Bir kaç haftaya kadar ağaçlar yeşil yapraklarla süslenecek ve çiçek açacaktı. Kuşlar bile baharın gelecek olmasına sevinircesine ötüyor doğa musukisine katkıda bulunuyordu. Bu nedenle Mahru'nun içi kıpır kıpır olurdu. Bahar mevsimini çok seviyordu.
Fakat Mahru, baharın geliyor olmasına sevinemiyordu bile. Sabahtan beri içinde yeşeren huzursuzluk hissiyle boğuşuyordu. Neden böyle hissettiğiyle ilgili hiçbir fikri yoktu. Sanki derin bir nefes alsa geçecekti. Ama olmuyordu, her nefes alışında göğsünde ki sıkıntı büyüyor ruhunu daraltıyordu. Bu his onu boğuyordu.
Oturduğu koltuktan kalktı ve abdest almak için banyoya girdi. Ruhunu huzura kavuşturmak ve Allah'a sığınmak içinde ki huzursuzluğu giderecekti, biliyordu. Suyu açtı ve ellerini yıkadı. Su henüz kışın etkisini gösterircesine soğuktu. Hassas cildi soğuk su nedeniyle kızarmıştı. Ellerini hilallerken besmele çekti.
"Bismillahirrahmannirrahim."
"Niyet ettim Allah rızası için abdest almaya."
Avucuna doldurduğu suyla ağzını çalkaladı. Bu hareketi iki kere daha tekrarladı. Daha sonra burnunu ardından yüzünü üç kez yıkadı. Kollarını dirseklerine kadar yıkandıktan sonra başını mes etti.
Kuru yeri kalmamasına dikkat ediyordu. Babası ona ilk abdest almayı öğrettiğin de kıyamet günü abdest alırken, o yıkanan yerlerin parlayacağını ve diğer insanlardan böyle ayırt edileceğinden bahsetmişti. Tâbi bunun doğruluğunu o gün, kıyamet gününde göreceklerdi.
Abdestini aldıktan sonra feracesini giydi ve serili olan seccade de ikindi vakti için niyetlendi. İçinde ki huzursuzluğu şimdiden hafiflemiş hissediyordu. Okuduğu her ayette içine huzur doluyordu. Allah'a sığınıp da huzursuz olanı görmemişti zaten.
Namazı bittiğinde secdeye kapandı ve dua etmeye başladı. Secde Allah'a en yakın oldukları yerdi. Bunun için secdeye kapanıp dua etmeyi çok seviyordu. Kim Allah'a yakın olmamak isterdi ki?
"Allah'ım içimde ki sıkıntı her ne ise hayırlı eyle. Göğsümü genişlet ve ruhumu daraltan her ne ise gidermeyi nasip eyle. Sen istemezsen yaprak dahi düşmez. Sen 'Ol!' dersin ve olur. Biz senin aciz günah kullarınız. Sen merhamet etmeyi seversin. Rahman ve Gaffar isminin hürmetine günahlarımızı af eyle. Bize merhamet et. Bizleri sevdiğin kullarından eyle. Âmin..."
Gözlerinden akan yaşları sildi ve seccadeyi katlayıp koltuğun üzerine koydu. Pencereye yaklaştı ve kapalı olan havaya baktı. Yağmur rahmetiyle geliyordu. Rüzgâr şiddetini arttırmıştı, pencereye düşen iri yağmur damlaları ıslak bir yol çizerek kayıyordu. Toprak yer yer ıslanmıştı. Kardeşi Allah'tan şemsiyesini almıştı yoksa ıslanmaması işten bile değildi. Yağmur şiddetini arttırmış ve rüzgâr ağaçları yerinden sökmek istermişcesine hiddetlenmişti. Fırtına bir felaketin habercisi gibiydi. Birden gelmişti ve her şeyi altüst ediyordu.
Gök gürlemesiyle irkildi ve korkuyla koltuğa oturdu, Mahru. Babası nerede kalmıştı? Bir alçı bu kadar uzun sürede çıkarılmazdı değil mi? Yoksa başlarına bir şey mi gelmişti?
Babası en son geç kaldığında yalnız gelmemişti. Yabancıyı da yanında getirmişti. Zaten o yabancı hayatlarına girdiğinden beri sıkıntılar peşini bırakmıyordu. Yabancı adamın gelişi bütün huzurlu günlerini götürmüştü. Sıkıntıyla karışık korkuyla nefes aldı. Oturduğu koltukta ayaklarını kendisine çekti. Küçücük kalana dek büzüldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜSLÜMAN MAFYA
General FictionWattpad'de Müslüman Mafya adlı ilk kitaptır! Karanlıkta büyüyen bir çocuk. Babası tarafından en acımasız eğitimlerden geçer. Babası gibi olmamak için direnen küçük çocuk, babasına benzemeye başladığını anladığında artık çok geçtir. Geceye benzeyen z...