MM|17.BÖLÜM|

19.5K 1.2K 144
                                    


Keyifli okumalar...

***
3 gün sonra.

Baba... Her insanda farklı hisler uyandırırdı. Kimine göre bir kahraman, kimine göre sığınacağı heybetli bir dağ, kimine göreyse şefkati parmak uçlarında taşıyan koca yürekli bir evdi. Mahru babasının öldüğünü gömülene dek inkâr etmiş, kabullenmek istememişti. Yüreğinde derin bir oyuk daha açılmıştı. İlk oyuk, altı yaşında annesi gözlerinin içine bakarken son nefesini verdiğinde açılmıştı. Boğazında asılı kalan kelimeler vardı. Ne zaman konuşacak olsa tüm kelimeler darağacına asılıyor ve can çekişiyordu. Babasının şefkatini bir daha bir daha göremeyecek olmaları onu korkutuyordu ve kıvrandırıyordu.

Küçük omuzları ilk günden çökmüştü. Babasının heybetli bedeni geldi aklına. Tüm zorluklara nasılda göğüs gererdi. Bir kez olsun isyan içerikli bir cümle duymamıştı dudaklarından. Hele o dağ gibi heybetli omuzları yok mu? Az mı taşımıştı kendisini o soğuk kış günleri okuldan geri kalmaması için. Mahru babasına hayran kalırdı. Hep babası gibi güçlü olmayı ister, bunun için elinden geleni yapardı. Ama şimdiden bocalamıştı.

Ölüm soğuğu derlerdi, ölüm cayır cayır yakıyordu. Ama teni, ama kalbi...

Okuduğu Fatiha'dan sonra ellerini yüzüne sürdü ve oturduğu iki mezar arasından kalktı. Bir yanını annesinde diğer yanını babasında aklını ise kardeşinde bırakmıştı. Güneşin batıyor oluşuyla tahmininde fazla kaldığını anlamıştı. Artık oyalanmamalı ve hastaneye gitmeliydi. Mehpare o yangın sonrası ruh sağlığı açısından hiç iyi değildi. Gördüğü kâbuslar ve sanrılar nedeniyle her uyuduğunda ağlayarak uyanıyordu. O günü tekrar yaşadığına dair hareketler sergiliyordu. Doktor bunun travmatik olduğunu ve bir psikoloğa görünmesi gerektiğini söylemişti. Aksi takdirde kendine zarar vermesinin muhtemel olduğunu dile getirdiğinde Mahru bir kez daha yıkılmıştı.

Doktor kendilerinin yönlendirebileceğini söylese de Mahru kabul etmemişti. Kardeşini bir psikoloğa götürmesi gerekiyordu fakat elinde üç beş kuruştan fazlası yoktu. Babası hiç sigortalı bir işte çalışmamıştı ki. Akif'den mehir karşılığı istediği parayı Akif'den isteyip kullanabilirdi fakat Akif cenazeden sonra ortadan kaybolmuştu. Nerede olduğunu deli gibi merak etse de aklında ki ihtimallere hak vermemek elde değildi.

Aklı, 'Sizi bırakıp gitti, baban ona güvenmemeliydi.' diyordu. Bilmiyordu belki de gerçekten onları bırakıp gitmişti.

"Zaten benden tiksinmiyor muydu? Kalması için hiçbir sebebi yoktu. Neyine üzülüyorum ki kurtuldum işte o kaba heriften! Akıllı ol Mahru... Senden iğrenen bir adama bel bağlama sakın!" Kendine verdiği direktiflerle hastaneye ulaşmıştı. Kardeşi uyutuluyordu çünkü ne zaman gözünü açsa kriz geçiriyordu. O uyuduğu için kasabaya babasının mezarını ziyaret etmek istemişti.

Düşünceleri arasında dolaşırken kardeşinin kaldığı odaya gelmişti. Odaya girdiğinde Kardeşi sargılı ayağını kendisine çekmiş yatakta ileri geri sallanıyordu.

"Yangın, ev yanıyor... Babam, babamı kurtarmalıyım." diye mırıldanıyordu Mehpare. Mahru endişeyle yatağa yaklaştı ve yatağın kenarına oturacağı zaman kardeşinin mırıldanışını duymuştu. Duydukları ile öylece kalakalmıştı. Eliyle ağzını kapattı ve gözünden bir damla yaş firar etti.

İçinde tohumlanan acı filizlenmiş ve sarmaşık misali yüreğini sarmalamıştı. Kardeşine sarıldı ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Kardeşinin mırıldanmaları devam ediyor Mahru'nun hıçkırıklarına karışıyordu. Mahru geri çekildi ve kardeşinin yüzünü avuçladı.

MÜSLÜMAN MAFYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin