MM|6.BÖLÜM|

26K 1.3K 268
                                    


Keyifli okumalar...

***

Akif Barın yine aynı kabuslarla boğuşarak uyandı. Annesi babası tarafından öldürüldüğü günden bu yana zihni, o anı hiç unutturmuyor, her uyuduğun da sinsi bir yılan gibi zihnine sızıyordu. Sonra zihni o anı, cinayeti kesintisiz olarak oynatarak uyumasına engel oluyordu. Öyle ki Akif Barın unutmak istese dahi beyni izin vermiyordu. En acı olanıysa hala etkileniyor, bedeni kilitleniyor ve tepki veremiyordu. Annesinin parlak gözlerine bakıp gitme diyememişti. Onu engelleyebilirdi, engelleyebilirdi değil mi? Ama bir korkak gibi öylece izlemişti. Annesini ona veda edeceğini bakışlarıyla söylerken anlayamamıştı fakat huzursuz olmuştu. Henüz bir çocuktu nereden bilecekti ki annesinin öleceğini. O gün delicesine korkmuştu, babası yine öfke nöbeti geçiriyordu. Deli gibi pişmandı odasına tıkılıp annesini dövdürdüğüne. Babası isterse öldürsündü onu ama kahretsin ki annesine verdiği söz, ettiği bir yemin vardı.

Annesini korumak için ne zaman küçük yumruklarını babasına vursa, babasının dayağından nasipleniyordu. Küçük bedeni darbelere dayanamıyordu ve annesi oğlunu korumak için üzerine kapanıyordu. Annesinin canının daha çok acıdığını görünce bir daha annesine yemin etmişti. Bunu ondan annesi istemişti, yemin etmesini.

O gün annesi artık dayanamamış ve ölmüştü. Ne babası fark etmişti öldüğünü ne de Akif Barın kabullenebilmişti. Uyuduğundaysa o anları tekrar görüyor, ciğerleri büzüşüyor ve boğazı kuruyordu. Sanki o anı yeniden yaşıyordu. Aynı acı tekrar filizleniyordu göğsünde. Lâkin kabusları bir urgan misali boynuna dolanmıştı gün geçtikçe onu boğuyordu. Peşini bırakmıyordu, bir sarmaşık gibi beynini sarıyor ve öyle yönetiyordu ki uyumak dahi istemiyordu. Bıkmıştı bundan fakat alışmıştı da. O urgan hep boynundaydı, olmaya devam edecekti.

Gözleri tavanda kanlı çocukluğunu düşünüyordu. Hoş düşünmek zorunda bırakılıyordu, beyni tarafından. Elini kaldırıp alnına koydu ve peşini bırakmayan ağrıyı dağıtmak istercesine ovaladı. Böyle yatmaktan sıkılmıştı. Vücudunu gererek yerinden doğruldu. Zonklayan beyni tepki vermekte gecikmemiş keskin bir ağrıya sebep olmuştu. Dişlerini sıkarak ağrıyı yok saymaya çalıştı.

Kendini öne doğru iterek yer yatağının ucuna geldi. Yer yatağında yatmak ona göre berbattı. Tüm vücudu tutulmuştu. Sol ayağına yük vermeden ayağa kalktı ve dönen başından dolayı sendeledi. Duvara tutunarak pencereye yaklaştı. Kapalı olan perdeyi eliyle kenara çekti ve uzun zaman sonra güneş gözlerine nüfuz etti. Kamaşan gözlerini kapatmak gibi bir girişimde bulunmadı. Dışarıya bakmaya devam etti, güneş batıyordu. Boşta kalan eliyle pencereyi açtı. Akşamın serinliği yüzüne vurunca gözleri parladı fakat sabit yüzünde hiçbir şey değişmedi.

Derin bir nefes aldı ve bundan sonra ne yapacağını düşünmeye başladı. Eldem ve Peyker Annesi merak etmiş olmalılardı. Bir haftadır buradaydı, yaşlı adam yanlış hatırlamıyorsa öyle söylemişti. Bir şekilde Eldem'e ulaşmalıydı ama nasıl? Telefonu nerede bilmiyordu, belki de kazada parçalanmıştı. Bunu yaşlı adama sorsa iyi olurdu.

Sonra homurdanmaya benzer ses duydu, naif bir sese benziyordu. Tam bakmak için eğilecekti ki odanın kapısı gıcırdayarak açıldı. Arkasına döndü ve kimin geldiğine baktı. Yaşlı adam tebessümle içeri giriyordu. Akif Barın ifadesiz bir şekilde bakmaya devam etti.

"Evlat iyi görünüyorsun?" Sesi sorgulayıcıydı. Konuşmaya devam etti ve yavaş adımlarla delikanlının yanına geldi.

"Kendini nasıl hissediyorsun?" dedi emin olmak için.

MÜSLÜMAN MAFYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin