Keyifli okumalar...
***
Koca bir okyanusun ortasında rotasını bulamayan bir gemi vardı. Heybeti baştan uca kadar göz dolduruyordu. Yelkenleri göğe yükselen direklerden destek alarak açılmış, rüzgârı kucaklıyordu. Bir kaptanı yoktu geminin... İçinde insan dahi yoktu, doğruyu söylemek gerekirse. Burası kan kızılı renginde, bir insanın yumruğu büyüklüğündeki kalpti. Üzerinde demir alansa henüz adını koymaya korktuğu duygulardı. Bilmediği diyarlara giden bu gemi; az önce bir kasırgaya yakalanmıştı. Kalbin sert devinimiyle dalgalanan koyu kan kızılı sıvı gemiyi sarsıyor, içine almaya çalışıyordu. Heybetli dalgalara direnen geminin yelkenleri kasırganın getirdiği sert rüzgârla paramparça olmuştu. Gemi son kez direniyor, batmamaya çalışıyordu. Ancak nafileydi. Alabora olması işten bile değildi artık. Kara bulutlar, bir aslan gibi kükreyen sema ve hırçınlaşan okyanus geminin pes etmesine neden olan iki şeydi. Gemi bir kez daha savruldu. Kan kızılı dev dalga geminin üzerine doğru yükselerek pençesini gemiye geçirdi. Aldığı darbeyle çatırdayan geminin tahtalarından acı bir ses yükseldi. Yarası onarılamayacak kadar derindi. Dalga ikinci kez yükseldiğinde; henüz birkaç saniye önce yediği darbeyi kaldıramayan geminin, bu kez daha büyük bir darbe yarasıyla tahtaları acıyla uludu. Gemi denizin ortasında açılan koca bir dehlize doğru batmaya başladı. Paslanmaya yüz tutmuş demir kanca okyanusun dibine saplandı. İşte o an büyük bir acı hissetti kalp denilen okyanus. Çünkü demir kancanın beraberinde getirdiği bir şeyi fark etti Akif Barın. Şems'i koca bir oyuğu andıran o dehlize battığı andan beri seviyordu. O gün odayı süpürmek için odaya girdiğinde hatta ve hatta koça pençelerini narin bileğine geçirmişken; o ürkek güneşlerini koyu zifirilerine diktiğinde olmuştu tüm bunlar. Onun güneşi bir kaza sonrası gözlerini açtığında doğmuştu lakin yüreği öylesine buz tutmuştu ki güneşin o ürkek ışığı dahi eritmekte güçlük çekmişti. Ta ki ormanda vurulduğu güne kadar... O gün soluk zifirilerini açtığında yine bir çift güneşle karşılaşmıştı. Güneşler; ıslak, endişeli ve ürkekti. Dudaklarından dökülen Şems kelimesine engel olamamıştı o an. Dedesinin yıllar önce söylediği gibi bir güneş doğmuştu. Önce gecelerinde ki buzu, sonra içinde ki buz tutmuş yerleri o altın sarısı hareleriyle ısıtmıştı.
Şimdiyse yoktu. Güneşi kara bulutların ardından kalmış, içini ısıtan ışığını zifirilerinden esirgiyordu. Öyle avazı çıktığı kadar bağırdı ki, çocukken babasının ona yaptığı can acıtıcı tüm işkencelerde sırf babası daha fazla öfkelenmesin diye sustuğu zamanları telafi etti. Bağırtısı göğsünün körükle inip kalkmasına yol açarken gözleri acıdan sulanmıştı. Yüzü kızarmış, zifirileri acı bir siyaha boyanmıştı. Hiçbiri... Babasından gördüğü işkencelerin hiçbiri güneşinin elinden alındığındaki gibi canını yakmamıştı.
Sustuğunda acıyan boğazını fark etti. Ses telleri sızım sızım sızlıyordu. Ancak umurunda değildi. Etten bir alev sardı ruhunu. Yumrukları koca bir gülle gibi heybetlice iki yanında sallanıyordu.
Mehmet ne kadar gizlemeye çalışsa da ilk kez patronunu böylesine yıkılmış görüyordu. Şaşkın bakışları, onun heybetli bedeninde gezinirken bir an içinde ki çatırdamayı duyduğunu sandı. Sanki içinde kırılan her bir zerrenin dışa vurumuydu bu bağırış. Bir çöküşündü belki de. Karşısındaki adam acıyla uluyan bir kurt gibi hem üzgün hem de avına her an saldırmaya hazırdı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜSLÜMAN MAFYA
General FictionWattpad'de Müslüman Mafya adlı ilk kitaptır! Karanlıkta büyüyen bir çocuk. Babası tarafından en acımasız eğitimlerden geçer. Babası gibi olmamak için direnen küçük çocuk, babasına benzemeye başladığını anladığında artık çok geçtir. Geceye benzeyen z...