MM|42. BÖLÜM|

18.4K 1.1K 398
                                    

Keyifli okumalar.

***

Yazın ortasında son baharı yaşıyordu. Bir ağaç dalında kurumuş ve düşmeye yüz tutmuş bir yapraktı belki. Onu bulamadığı her gün direnci azalıyor ve düşmeye biraz daha yaklaşıyordu. Karnının ortasında koca bir ateş, alev alev ruhunu yakıyordu. Ruhu yirmi sekiz yıllık hayatı boyunca hapis kaldığı bedene sığamıyordu. Boğazına tırnaklarını geçiren çaresizlik onu boğuyordu. Nefesi ciğerlerini ateşe veriyor, kalbini küle çeviriyordu.

"Hâlâ bir haber yok mu?" Eldem harap bir şekilde dışarıyı izleyen ağabeyine baktı. Mahru kaybolduğu günden beri etrafına fırtınalar estiriyor ancak kendini harap etmekten ileri gidemiyordu. Yaklaşık bir aydır yoktu Mahru. Ağabeyi her taşın altına bakmıştı fakat Mahru yer yarılmışta içine girmişti sanki.

O gün akşama doğru Akif Barın Peyker annesine gitmişti. Yüzünde donuk bir ifade vardı. Sessizce koltuğa oturmuş ve karşında merakla bakan ailesine Mahru'nun kaçırıldığını söylemişti. Mehpare ilk başta ne dediğini anlamakta güçlük çekmişti. Fakat bir kaç saniye sonra, "Kaçırıldı mı?" Diyebilmişti zorlukla. Sonrası zaten pekte iç açıcı geçmemişti. Mehpare doğal olarak Akif Barın'ı suçlamıştı. Akif Barın tek kelime etmemiş onun öfkesini kusmasına izin vermişti. Bu sırada sinir krizi geçiren Mehpare eve çağırılan aile doktoru tarafından yapılan müdahaleyle sakinleştirilmişti. Şüphesiz bu sırada en çok endişelenen Eldem olmuştu. Başından bir an olsun ayrılmamıştı. Mehpare kendine geldiğinde yine içine kapanmış kimseyle konuşmuyordu. Odasından çıkmıyor, hiçbir şey yemiyordu. Tek yaptığı sessizce ağlamaktı.

"Yok," dedi Akif Barın pürüzlü bir sesle. Sanki kelimeler boğazında ki yumruya takılıp düşmüşte kalkmaya güçleri yoktu.

"Kahretsin ki yok!" Diye bağırdı.

Gözlerinin siyahına bir mezar kazılmış, tüm umutları o mezara gömülmüştü.

"Her yeri aradım, her taşın altına baktım. Yok anlıyor musun, yok! Ne gücüm, ne param Gökhan itini bulmama, Mahru'yu bulmama yetmiyor!" Göğsü hiddetle inip kalkıyordu.

"Nerede hata yapıyorum Eldem? Neyi gözden kaçırıyorum?" Sesi depremin geride bıraktığı yıkıntılarla doluydu.

"Ağabey..." Eldem konuşacak olduğunda, ağabeyinin öfkeli bir şekilde önüne gelen eşyayı yıkmaya başlamasıyla birlikte susmak zorunda kaldı. Gözleri endişe ve acıyla kısılmış ağabeyine bakıyordu.

"Lan ben nasıl bir adamım? Kimseyi koruyamıyorum oğlum. Sizi, Mahruları, annemi..." Başını iki yana olumsuzca salladı. "Ben sizi koruyamayan, işe yaramaz rezil herifin tekiyim!"

"Ben yıllardır hayal kurmuyordum, hayali olmayanın beklentisi de olmazdı. Benim de yoktu. Ama şu son bir ayda kurmadığım hayal kalmadı. Kaç kere lan kaç kere tam buldum dediğim an hayal kırıklığına uğradım. Benim kırıklarım olmazdı ki..." Dedi boğuk sesiyle.

Eldem o güçlü, yıkılmaz sandığı ağabeyini böyle görünce içinde bir şeyler ters takla attı. Sakin adımlarla ağabeyine doğru ilerledi. Ağabeyi etrafı kaçıncı kez yıkmıştı kim bilir ancak öfkesini böyle çıkaramazdı. Bu ancak kendisine zarar vermek olurdu. Bu yüzden onu sakinleştirmeye çalıştı. Bedeninin kaskatı olduğunu hissedebiliyordu, Eldem. Onun böylesine şuurunu kaybetmesi bir an için korkutmuştu.

MÜSLÜMAN MAFYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin