'Gözler kalbin aynasıdır' gibi bir sözün doğruluğuna inanmayan birine bunu gözlerindeki hüznü dolu dolu hissettiren karşımdaki kadından daha iyi hiçkimse doğrulayamazdı.
Ben, delicesine aşık olduğum adam ve hayatımda ilk kez gördüğüm bu kadın birbirimize bakarken arkamızdan
" Nurseli." Sesini duyunca karşımdaki kadın bana doğru yavaş adımlarla yürümeye başladı.
" Melek sensin değil mi?" Sorusunu sorarken yanıma gelmişti.
" evet benim." Dediğimde ellerini ürkekçe saçlarıma doğru götürünce Araf önüme geçip engelledi.
Ne olduğunu anlayamamıştım, bunun içinde tepki veremiyordum.
" sakin ol, genç adam karım kötü bir şey yapmayacaktı." Saçlarında tek tük beyazlar çıkmış oldukça karizmatik bir adamda kadının yanına geçti.
Kadın derin bir nefes alıp
" ben Meriç'in annesiyim." Dediğinde hemen Araf'ın önüne geçtim.
" oğluma mı geldin?" Diye ürkekçe sorarken - ürkekçe soruyordu çünkü Araf'ın tepkisinden korkuyordu.-
Araf
" geldik." Diyerek cevap vermemi engelledi. Ben kadının yanına geçip
" nerde o?" Diye sorunca elini belime atıp
" gel" dedi.
Üzeri toprak örtüyle kaplanmış, başucunda ise düz bir yazı sitili ile Meriç GÜVEN yazan bu yerde Meriç mi yatıyordu?
Meriç hani şu babasının hayırlı evladı, burada öylece yatıyordu.
" eve her geldiğinde senden bahsederdi. Saatlerce seni ondan dinlerdim."Kadın onu asla yalnız bırakmayan gözyaşlarıyla zar zor benimle konuşuyordu, mezar taşını okşarken ben öylece başında dikiliyordum. Araf ve kır saçlı adam ise daha uzakta bizi dinliyordu.
Bu hüzünlü annenin her sözü beni derinden etkiliyordu.
" senin için her zaman ay ışığı diyordu." Diyerek cümlesini bitirince yavaşça yanına oturdum. İşte bende şimdi ağlıyordum, gözyaşlarım onunkilere eşlik ediyordu.
" ben böyle olsun istemedim." Dediğimde ellerini ellerimin üzerine koydu.
" Meriç de istememiştir. Eminim" dedi.
" ben onu vazgeçirmeye çalıştım, defalarca yalvardım." Diyerek cümlesini kesince oda cümlemi bitirmemi beklemeden
" küçükken de çok inatçıydı, bir şey yaptırmak yada vazgeçirmek imkansızdı." Dedi.
Garip bir durum vardı aramızda, ben kendimi savunmaya, üzerimdeki vicdan yükünden kurtulmaya çalışırken oda oğlunu savunuyordu. Evet, beni suçlamıyordu ama bana da hak vermiyordu. Biz ardı ardına cümleleri sıralarken Araf gelip elimi tuttu.
" biz artık gidelim." Dediğinde bende kendimi toplayıp yerdeki toprak yığınına son kez baktım. Araf'ın elini tutarken Nurseli hanım
" seni arada sırada görebilir miyim?" Deyince duraksayıp
" ne zaman isterseniz." Dedim.
***********************************
Sessizliği, terk edilmişliği, yalnızlığı ve özgürlüğü geride bırakıp gürültüye, kalabalığa ve esarete doğru yol alıyorduk. Araba bizi bize götürürken trafikle boğuşuyordu.
" bana ne söyleyecektin?"Diyerek sessizliği bozan her zamanki gibi ben olmuştum. Araf
" ne" diyerek tepki verince
" mezarlıkta önemli bir şey söyleceğim diyordun ya." Dedim. Biran duraksadı, korkuyordu. Bunu bütün mimiklerinden anlayabiliyordum. Gözleri, nefes alışverişi hatta elleri korkusunu haykırıyordu. Bu benimde korkmama sebep olmuştu.
Arabayı yavaşça sağa çekip inince bende hemen arkasından indim.
" kötü bir şey var değil mi?" Diye sorarken içimden de kötü bir şey olmaması için dua ediyordum.
Ellerini saçlarının arasından geçirip soludu. Sakinleşince yönünü bana çevirip omuzlarımdan tuttu.
Tam bir şey söyleyecekken
" duymak istemiyorum." Diye fısıldadım. Konuşmaktan vazgeçip geri çekildi.
" ama eninde sonunda öğreneceksin." Dedi ve tekrar bana döndü.
" şimdi değil, Şuan gücüm yok." Diyerek bende bir adım geri çekildim.
" beni yaşadıklarımla yüzleştirirken çok cesurdun ya da insanlara tavsiyeler verirken. Şimdi ne oldu sana böyle?" Dediğinde
" geriye bu kaldı." Dedim.
" Yarın okulda duyacaksın ama " diye söylenirken yine rezil olacağımı anlamıştım. Aslında ondan duymam daha iyi olacaktı ama bugün olmamasını istiyordum. Aşıdan kaçan küçük çocuklar gibi sorunlarımdan kaçıyordum. Ama elimde değildi, zaten uzun zamandır yaptıklarımı bilinçsizce yapıyordum. Bilinçsizce ve öylesine.Hiçbir şey söylemeden hızla arabaya binince Araf da şoför koltuğuna geçti.
Aslında ne söyleceğini çok merak ediyordum ama içimde dizginleyemediğim korkum öğrenmeme izin vermiyordu. Korkumla başa çıkamıyordum, korkumla yüzleşemiyordum.
" Seninle resim çizmek istiyorum." Diyerek Araf'a döndüm. Resim çizmeyi her şeyden çok istiyordum, içimdeki sıkıntıdan kurtulmamın tek yolu buydu ama yapamıyordum. Bana anlamsızca bakınca
" yarından sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacakmış gibi geliyor, onun içinde bugünü iyi değerlendirmeliyiz." Dedim.
"Annen?" Diye garip bir soru sorarken bende çantamdan telefonumu çıkarttım.
Annemi arayıp dakikalarca Araf'a da belli etmemeye çalışarak Araf'ın benim için yanlış kişi olduğunu dinledikten sonra zorda olsa izin aldım. Tek şartı vardı oda Sıla'nın da yanıma gelmesiydi. Sıla'yı arayıp durumu bildirdikten sonra gece eve girmeden önce buluşmayı kararlaştırdık.
" gerçekten küçük çocuklar gibisiniz." Araf bana laf dokundururken
" ne yapmamı bekliyorsun ya da neden sen yapmıyorsun?" Dedim. Araf beklemeden
" aslında arada kalan sen olmasaydın ne yapılacağını uygulamalı olarak gösterebilirdim." Dediğinde içimden şükrettim. Eğer göstermiş olsaydı ben Şuan bu arabada değil Balıkesir'deki evde oturuyor olurdum.
Arabayı park etmeye başlayınca geldiğimizi ancak farkedebilmiştim.
" burası neresi? Neden evine gitmedik." Diye sorunca sahte bir gülümsemeyle
" duymak istemediğini sanıyordum." Dedi.
Evet, sorun gerçekten de çok büyüktü. Peki ne yapmalıydım? Araf'ın söylediklerini dinleyip onu bilmem kaçıncı kez bırakıp gitmeli miydim? Ki bu beni gururlu bir insan yapardı. Yoksa şuan hiçbir şeyi önemsemeyip Araf'lı bir gün mü geçirmeliydim? Ki bu beni korkak yapardı.
Galiba korkak olmayı seçecektim. Bir gün olsun yanlışı seçmek beni öldürmezdi yada bir şeyler eksiltmezdi.
Geldiğimiz bina diğer binanın kopyası gibiydi, büyük ihtimalle Araf'ın böyle binalara sempatisi vardı. Asansöre binip yine en üst kata çıktık. Kapıyı açtığında önce ben içeri girdim. Araf ışıkları açınca diğer evin aynı düzeniyle oluşturulmuş bir düzen karşımdaydı. Hatta duvar boyaları olmasaydı aynı ev bile denebilirdi.
Bu ben değildim, böyle saçma sapan sorunlardan kaçan biri değildim. Kaçmak çözüm olsaydı şuan sokaklar koşan ve mutlu insanlarla dolu olurdu.
" dinliyorum." Diyerek hızla Araf'ın yanına oturunca şaşırıp geriye doğru attığı başını hemen kaldırdı. Aslında resim çizecek cesareti de kendimde bulamıyordum. Biraz dram solumak beni resme itebilirdi.
" resim çizeceğimizi zannediyordum." Dediğinde
" ben de öyle zannediyordum ama hayır duymak istiyorum. Ne yaptın?" Diye sordum.
" vay Hırçın kız eski siyah beyaz televizyonlar gibi bir gidip bir geliyor." Benimle dalga geçiyordu çünkü şimdide o söylemek istemiyordu.
" ah o eski günler, o günleri de yad ettiğimize göre anlat hadi." Diyerek konuyu kapatmaya çalıştım ama Araf'ın buna niyeti yoktu.
" sana bunu yakıştıramadım. Her haliyle geleneksel bir kız nasıl olurda eski günleri tek cümleyle yad eder." Dedi ve tekrar başını geri attı. Onunla dalga geçerek konuyu kapatacağımı düşünüyordu. Ama hayır bugün yine her zamanki gibi gereken her şey konuşulacaktı. Yoksa burada yaşadığımız her şey yalandan geçiştirilmiş olacaktı.
Belki mutlu mutlu resimler çizecek veya birlikte huzurla uyuyacaktık ama aklımızda, kalbimizde sonsuz kuşkular olacaktı.
Araf sürekli ne tepki vereceğimi düşünecekti ben ise neye tepki vereceğimi.
" hadi bay mükemmel, konuşmaktan kaçıyor olamazsın." Diyerek başını kaldırmaya çalışınca
" mükemmel bana şuan en uzak kelime." Dediğinde durumun ne kadar ciddi olduğunu yeniden idrak ettim.Üstelik ikimzinde saatlerce konuşsakta çözemeyeceğimiz kadar büyük olduğunu şimdi anlamıştım.
" yarın öğrenmem daha iyi olacak galiba." Dedim ve ayağı kalktım.
Çantamı askıdan alıp ayakkabılarımı giydim.
" görüşürüz." Deyip kapıyı açmışken
" o gece telefonlarını açmadım çünkü biriyleydim. " dediğinde olduğum yerde kaldım. Kulağımda tek kelime yankılanıyordu, sürekli biriyleydim gibi anlamlandıramadığım bir kelime çınlıyordu. Biriyleydim, biriyleydim, biriyleydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUSKUN 2 ( Sessizliğin çığlığı
Novela JuvenilYeni bir hayat mı gerçekten? Daha mutlu bir hayat, daha sakin, daha umut dolu, daha huzurlu bir hayat.... peki geriye kalan dahalar nerde? Daha korkunç, daha acımasız, daha berbat. Kimdi onun için savaştığım? Kimdi bana su, hava, nefes ve yaşam olan...