40

915 51 6
                                    

İnsanlar hayatlarında birçok şeyden vazgeçebilir. Mesela onu mutlu etmediği için sevgilisinden, mesela iyi kazanamadığı için işinden ya da rahat edemediği için evinden, tüm bunları sadece ve sadece daha iyi bir yaşam için yaparlar.
Peki aynı insan nasıl olurda yaşamından vazgeçebilir? Daha iyi hale getirmek için birçok hayatı mahveden insan nasıl olur da kendi hayatını yok eder. Aslında  tek bir sebep vardır o insan yaşamında iyileştirecek bir  şey bulamaz, iyileştirecek ya da daha fazla mahvedecek bir şey.

Saatlerdir üzerinde büyük kırmızı yazılarla 'MÜDAHELESİ ODASI' yazılı bir kapının önünde bekliyorduk. Doktorun söylediğine göre Sıla üç dört kutu ilacı sütle birlikte içmiş bundan dolayı da zehirlenmişti.
Herkes bir köşede ağlarken ben kimsenin dikkatini çekmemek için koridorun sonundaki cam kenarından dışarıyı seyrediyor arada bir de kapının açılma ihtimaline karşı annemlere bakıyordum.
Yüreğimin ortasına oturmuş yumrunun ağırlığını bütün vücudumla kaldırmaya çalışsamda bu yük en çok da yüreğime ağır geliyordu. Sıla belki de benim hakkımda yanlış düşünmüştü ama  bende ona kendimi hiç anlatmamıştım. Aslında onun bu hale geleceğini tahmin etmeme rağmen sadece onu suçlamış ve ondan uzaklaşmıştım. Bunların ise şuanda bendeki en büyük yükü yüreğimi zayıflatan hatta çürüten vicdan azabımdı.
"O hala neden burdaaaa." Teyzem beni fark etmiş olacak ki tüm gücüyle bağırarak bana doğru koşmaya başladı. Bizimkiler onu tutmaya çalışsa da benim yanıma herkesten önce ulaşmıştı. Yine tüm gücünü kullanarak attığı tokatla hızla yere düştüm. Bu sefer canım çok acımıştı ama ne bir göz yaşı ne de bir inleme sesi çıkaramamıştım. Her şey bir yana kendimi savunacak tek bir kelime dahi edemiyordum.
Ben elimi  sakince yanağıma götürerek ayağı kalkmaya çalışırken eniştemlerde teyzemi dizginlemeye çalışıyordu. Ama bunun imkanı yoktu o kadar öfkeliydi ki artık onu kimse tutamazdı.
" sen İstanbul'a geldiğinde sevinçten uçuyordum ama sen benim en büyük imtihanım oldun. Sen damadımı ayar..." diyerek tüm hastanenin duyacağı şekilde bağırırken belki de onu susturabilecek tek kişi olan annem
" yeter" diyerek benim ve teyzemin arasına girdi. Teyzem, Halil abi, eniştem ve durumdan gayet zevk alan Zeliş dahil hepimiz şaşırmıştık. İşte şimdi gözlerim doluyordu.
" bu zamana kadar bu saçmalıklara nasıl inandım bilmiyorum ama o benim kızım, o böyle bir şey yapmaz çünkü onu ben yetiştirdim. Ben ona ayırmayı değil birleştirmeyi, araya girmeyi değil usulca aradan çekilmeyi öğrettim." Annemin söylediği her cümle gözümde yeni bir yaşa sebep olmuştu.
" Biz bu zamana kadar Araf'a ve Melek'e kötü dedik ama asıl biz kötüyüz. Şimdi önce Sıla'dan iyi bir haber bekleyeceğiz bu konuyu sonra konuşacağız. Kimse tek kelime etmesin." Teyzem bir şey söylemek istiyordu ama annemin gözüne bakınca ağlayarak eski yerine gitti. Eniştem ve Zeliş de onu kollarına girmişti.
Halil abi ise
" işte benim aşık olduğum kadın." Deyip anneme gülümserken bana da göz kırptı. Annem şimdi sakinleşerek bana döndü. Bende ellerimle hemen gözyaşlarımı sildim. Annemde düzgün silemediğim için yanağımın köşesinde kalan yaşları silerken
" uzun bir konuşmaya ihtiyacımız var ama şimdi teyzeni anlamaya çalışalım. Çünkü çok korkuyor sen bahçede otur birazdan yanına geleceğim." Dediğinde başımı peki anlamında sallayarak merdivenlere doğru yürüdüm.
Sonunda annem bana inanmıştı, beni herkese karşı savunmuştu ama bu beni mutlu etmiyordu.
Çünkü biz bir limanda annemle birlikteydik ama o beni beklemeden bir gemiye binmiş başka bir limana gitmişti, ben ise aynı limanda günlerce beklemiştim. En sonunda annem dönmüştü ama ben artık o limanda değildim. İşte tam olarak böyle hissediyordum. Annem beni ben ise denizi ve limanı yüz üstü bırakmıştım. Yani annem beni ben ise ona inanmayı ve ona güvenmeyi bırakmıştım. Bu kadar çok kayıptan sonra o ancak benim annem olabilirdi. Ne sırdaşım ne de arkadaşım olamazdı.
Bahçede ilk banka oturduğumda hemen gökyüzünde ay ışığını buldum. Yine tüm görkemiyle gökyüzünde yerini almış ondan daha az parlak olduğu için yıldızları parlaklığıyla gölgede bırakıyordu. Güneş tahtına oturana kadar o güneşin tahtına kurulmuştu.

SUSKUN 2 ( Sessizliğin çığlığı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin