43

904 55 10
                                    

Kırmızı çizgiler, özel alanlar ve sınırlar herkesin böyle çizgileri, alanları ve sınırları vardır. Geçenin ağır şekilde cezalandırılacağı geçilmesi katiyen yasak bölgeler. Geçildiğinde koracağımız, üzeceğimiz, yıkacağımız yerler.
Ancak insanoğlu deneme tahtası misali bu alanların çiğnenmesine rağmen bir şans daha bir şans daha diyerek yeniden affeder. Sonra yeniden, sonra yeniden ve yeniden.
Karşınızdaki çiğnemeye sizde affetmeye devam edersiniz.

O büyük aşk itirafı ve ilk kez Araf'ı öptüğüm deniz kenarındaydık. Hala tek bir kulübe vardı. Bahar'ın gelişi burada da en güzel şekilde kutlanıyordu. Burada da deniz berrak maviliğiyle kum sıcak yüzeyiyle baharı karşılıyordu. Ancak baharın uğramadığı tek bir şey vardı burda, Araf.
Bundan önce onu çoğu kez sinirli görmüştüm , çoğu kez gözlerini öfke sarmıştı ama bu sefer çok farklıydı. Bu kez gözleri öfkeye yine hapsolmuştu ama ruhu da gözlerine eşlik ediyordu. Ruhunda bir öfke kasırgası vardı.
Yarım saattir burada sessizce bekliyorduk. Ben onu iyice delirtmemek için konuşmuyordum o ise patlamak için benim bir kıvılcım oluşturmamı bekliyordu. Üstelik bu kıvılcımı ona vermediğim sürece burada böyle sessizce bekleyecektik. Biraz daha sessizce bekledim, bu arada onu uzun uzun inceledim. Uyumadığı için şişmiş gözlerini, dağılmış saçlarını, çok sinirli olduğu için alnında belirmiş ince  damarı ve birbirine doladığı parmaklarını inceledim. Öfke bile bir insanda bu kadar güzel durabilir miydi?
Öfke gibi yakıp yıkan ve kıran bir şey Araf'ın üzerinde bir ressamın uzun yıllar çalıştığı bir eser gibi duruyordu.

" söyleyeceğin hiçbir şey yaptığımın doğru olduğunu değiştiremez." İşte kıvılcım hazırdı. Şimdi Araf onu büyük bir yangına dönüştürecek ve belki de bizi en çok da kendini yakacaktı. Denize bakmayı bırakıp direkt olarak gözlerime odaklandı. Bunu söyleyenin ben olduğumdan emin olmak istiyordu. Her zamanki gibi alttan alan o kızı arıyordu ama bugün o kız yoktu çünkü ben o kız olduğum sürece hiçbir sorun çözülmeyecekti. Bir şeyler inşa etmek istiyorsak eskilerinin yakılmasına ve yok olmasına izin vermeliydik.

" her şey üzerime gelmiyormuş gibi birde sen gel." Sesi birazdan yükseleceği için şimdilik sadece sakindi ama bir o kadar da gergin.
" bak, kim sana ne yapıyor bilmiyorum ama sana değil kendime bir şeyler yapıyorum. Daha iyi olabilmek için uğraşıyorum hemde senin aksine." Cümlelerimdeki kesinlik onu iyice delirtiyordu. Hızla ayağı kalkıp bir kahkaha atarak etrafımda yürümeye başladı.
" çok özür dilerim. Gerçekten şımarık bir çocuk gibi davrandım." Söylediği bir cümle olamazdı o kadar çok bağırmıştı ki buna sadece bir cümle demek bu haykırışı küçültmek olacaktı.  Bende yerimden kalktım. Bugün ikimizde sakin olmak zorunda değildik.

" evet, doğru olanı yaptın. Özür dilemelisin beni sürekli sindirdiğin için, zor durumda bıraktığın için en çokta ben seni bu kadar çok anlamaya çalışırken beni anlamadığın için özür dilemelisin." Diye onun gibi bağırdığımda -ki sesim onun kadar çıkmamıştı. -Birden kolumu sertçe tuttu.
" ben mi seni anlamıyorum? Ben hayatımda ilk kez birini bu kadar çok anlamaya çalışıyorum." Konuşurken hem dişlerini hem de kolumu sıkıyordu. Acı içindeydim ama yine de susmaya niyetim yoktu. 
"Çalıştığın doğru ama başarabildiğin  söylenemez." Cümlemin sonlarına doğru kolumun acısı iyice arttığı için sesim incelmişti. Gözlerimin içine bakıyordu. Öfke kusan gözlerinde bana olan sevgisini görmek istiyordum ama öfke çok güçlü bir duyguydu.

" napıyorsun? İstersen bir tane de vur." Kolumu kurtarmaya çalışırken artık acıdan inliyordum. O an kolumu sıktığının farkına varmış olacak ki hızla elini çekti. Kolum gerçekten çok acımıştı.
" vur hadi, bana yapmadığın tek şeyi de yap ve rahatla. Yeter artık yoruldum. Senden yoruldum, yoruldum. Keşke hiç İstanbul'a gelmemiş olsaydım. Keşke hiç seni tanımasaydım, sevmeseydim. Evet, seni seviyorum ama seni sevmekten de nefret ediyorum." Kolumun acısıyla belki de uzun zamandır içimde sakladığım her şey şimdi ortalığa dökülüyordu. Araf hiçbir şey söylemiyordu ve bu da bana konuşmak için güç veriyordu.
" senin eski sevgililerinden, teyzenden, Aslı'dan bile bu kadar çok sıkılmadım. Ama sen beni ezdin, ezdin şimdi de yok ediyorsun gör artık. Evet, beni seviyorsun ama sen severken beni öldürüyorsun. Sevmek yok etmek değil, yok olmak değil. Ama sen sevginin ne demek olduğunu bilmediğin için ve bildiğin tek şey yok etmek olduğu için severkende yok ediyorsun." Gözlerinden yaşlar dökülüyordu. Onu ikinci kez ağlarken görüyordum. Bana ailesini anlattığında bu haldeydi. Şimdi yine aynı duruma düşmüştü. Ama iyileşmesini istiyorsam onda derin bir yara açmalıydım.

" annenin seni düşünmemesi, babanın anneni düşünmemesi, Aslı'nın seni kandırmış olması, yapayalnız büyümen bunların hepsi dayanılması çok zor olaylar ama hiçbirini ben yapmadım. Ben yapmadım." Araf'ın artık bir şeyler söylemesi gerekiyordu. Ama o hıçkırıklarla ağlıyordu. Bana susmamı söylemiyordu hatta bu yaşlar onun üzüntüsü için değildi. Bunlar onun yükleriydi. Küçücük bir çocukken annesine başarısını haykırmak için evine geldiğinden beri her gün biraz daha biriktirdiği yaşlardı bunlar.

" annen sen kötü bir çocuk olduğun için yapmadı bunu. Baban o iğrençliği yaparken emin ol aklında bile yoktun. Seninde suçun değil. Aslı'nın babasına kurban ettiği duyguları senin yüzünden değil. İnsanların yaptığı hatalar yüzünden ne kendini ne beni ne de hayatı cezalandırmaya hakkın yok. Korkak olduğun için seçtiğin bu yol hem seni hem beni yok ediyor. Benimde mi hayatından gitmemi istiyorsun?"
Olduğu yere düştüğünde biran irkildim ama
" neeeeeddddddeennn?" Diye bağırdığında derin bir nefes aldım. Birkaç adım geri çekildiğimde
" neden ben?" Dedi ve toprağı yumruklamaya başladı. Yanına oturup ona moral vermeliydim ama yapmadım. Bu anı tek başına yaşamalıydı. Bu an onun geçmişiyle, içindekileriyle yaşadığı bir hesaplaşmaydı. Bu an ona, sadece ve sadece ona ait bir andı. Daha fazla bir şey söylememek için burdan gitmem gerekiyordu. Son kez ona baktığımda hala yeri yumrukluyordu. Arkamı dönüp bir iki adım atar atmaz
" sen gittiğinde benden hiçbir şey kalmayacak." Dediğini hıçkırıklarının arasından zor anlamıştım ama anlamıştım İşte.
Tekrar ona baktığımda ağlamaktan kızarmış gözlerini gözlerimle buluşturdu.
" sen benim için birçok şeydin hatırladın mı? Öğretmen, sevgili anne ama en önemlisi ne biliyor musun? Sen içimde bütün kötü duygularla savaşan umudumsun. Onun da içimden yitip gitmesine izin verme."
Ben ona doğru her adım attığımda o daha çok ağlıyordu. Kendini bıraktığı ve sinirini atmak için parçaladığı yere, tam karşısına oturdum. Beni seyrediyordu.
" ben gitmiyorum ama sen beni göndermek için usanmadan çalışıyorsun." Dediğimde
" seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum." Tekrarlarıyla toprağa bulaşmış elleriyle yüzümü kavradı.
" evet, acıtıyorum bazen önemsemiyorum ama seni seviyorum. Sen bana en güzel şeyleri öğretmedin mi bunu da öğretirsin. Öğrenmek istiyorum."
Yanağıma bir buse kondurmadan önce söyledikleri bana gösteriyordu ki Araf'ta benim gibi uzun süredir başa çıkmaya çalıştığım bir duyguyla tanışmıştı. Kaybetme korkusu.

***********************************
Bütün geceyi Deniz kenarındaki kulübede geçirmiştik. Araf küçük bir çocuk gibi başını dizlerime koymuştu. Ben saçlarını okşadıkça o ağlamış o ağladıkça gözlerimden yaşlar istemsizce dökülmüştü. İkimizde birbirimizi susturmuyorduk, ikimizde bu ana ihtiyacımızın olduğunu biliyorduk. Ben Araf'ın yanında defalarca kez çaresiz duruma düşmüştüm ama o ilk kez bu haldeydi.
Uyandığımda o hala dizlerimde uyuyordu elimi yeniden saçlarına attığımda ani bir hareketle yerinden fırladı.
" ne oldu?" Diyerek ağlamaktan şişmiş gözlerini ovuşturduğunda gülümseyerek
" merak etme dün gece karizmandan ve yakışıklılığından hiçbir şey götürmedi." Dedim. Ayağı kalkıp hareket etmediğim için kaskatı olan ayaklarımın üzerinde durmaya çalıştım. Gözlerini ovuşturmayı bırakıp bana sert bir bakış attığında ellerimi yukarı kaldırarak
" hey şampiyon şaka yaptım sakin ol." Diyerek geri çekildim. Kaşlarını ne diyorsun anlamında kaldırdığında üfleyerek
" şampiyon yani bir işte en başarılı en iyi gibi bir lakap." Dedim. Yanıma doğru geldiğinde ne yapmaya çalıştığını hala anlamamıştım. Beni belimden kavrayıp yanağıma uzun bir öpücük kondurdu.
Ben düşmemek için onun yakalarından tutmaya çalışırken o beni iyice eğmişti. Birden telefonum sesini duyduğumuzda ikimizde irkildik. Beni bırakıp sese doğru yönelince
" sanırım benim ki." Deyip çantamdan telefonu çıkarttım. Arayan annemdi.
Bir şey söylememe fırsat bile vermeden Sıla'nın uyandığını ve beni görmek istediğini söyledi. Telefonuyla uğraşan Araf'a emir gibi görünen
" hastaneye gitmeliyiz." rica cümlesini söylediğimde gülümseyerek
"Hadi gidelim. Bende teyzemi evine götüreceğim. Sen de Sıla ile konuş." Dedi ve gülümsedi. Ne demeye çalıştığını anlıyordum. Dün birbirimize verdiğimiz sözü hatırlamıştım ve oda hatırladığı için gülümsemişti.

Biz her şeyi ve herkesi iyi yapacağız en çokta kendimizi.

SUSKUN 2 ( Sessizliğin çığlığı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin