18

1K 57 2
                                    

Saniyeler, dakikalar, saatler, günler,aylar ve yıllar hepsi birer döngüdür. Demişti hocamız bir deste.

Bu döngünün en garip tarafı bana göre saniyeydi. Çünkü o kadar küçük ve belirsiz olmasına rağmen bu döngünün başkahramanıdır.
İnsanlar da böyledir; koskoca ve devasa hayatta bir nokta kadar küçücük görünseler de hayatın oluşmasının asıl sebebidir.  Ve herkes başka hayatlar da yan rol olsalarda kendi hayatlarının başrolüdür.

Peki ben, ben kendi hayatımın başrolü müyüm gerçekten? Bütün ders düşündüğüm tek şey buydu. Edebi akımların havada uçuştuğu bir derste benim kafamdaki tek şey hayatımın kimin kontrolünde olduğuydu. Pek odaklanamadığım ders biter bitmez kendimi hemen dışarı atıp güzel havanın tadını çıkarmak için bir banka oturdum.
" Yaptıkların senin gibi naif bir kıza yakışan hareketler değil. Zavallı şöförün kalbini kırmışsın. Saatlerdir omzumda ağlıyor. Demek ki bu kez çok sinirlisin." Araf'ın yanıma hızla otururken kurduğu bu cümle ile yüzümde acınası bir tebessüm belirdi. Bir şeyler söylememi bekliyordu ama ben söyleyecek hiçbir şey bulamıyordum.

" söylesene bana ne kadar kızgınsın?" Diye sorunca daha fazla dayanamayıp
" Araf tek isteğim gölge etme." Dedim. Gülmeye başladı. Gülmek ona gerçekten çok yakışıyordu. Birkaç saniye sonra tüm vücuduyla bana döndü.

" bir ışığının olduğunu mu düşünüyorsun? " beni sinirlendirmek için elinden geleni yapıyordu.
" çok şükür kendimi aydınlatacak kadar bir ışığım var." Dediğimde sırıtarak
" bu elindekiyle yetinmek mi?" Dedi. Sakin bir şekilde ayağı kalktım, hareketlerimi dikkatle izliyordu.

" hayır, bu azda olsa en azından elimde bir şey olması demek. Kimilerinin aksine." Hiçbir şey söylemeden gözlerini devirdi. Yanından uzaklaşırken onunla saçma da olsa konuşmanın beni mutlu ettiğini fark edip bu düşünceyi hemen kafamdan sildim.
Berbat bir otobüs yolculuğunun ve uzun bir yürüyüşün ardından yeniden kasvet köşküne gelmiştim. İçeri girerken Araf da arabayla bahçeye giriyordu. Onu beklemeden hızla içeri girdiğimde evde birçok kişi vardı. Aslı salonun ortasında bir yerleri işaret ederek konuşuyordu.
" kesinlikle her yer kırmızı olmalı. Değil mi anne?" Diyerek aslında annesine soru sormuyor isteklerini tasdikletiyordu. İpek teyze ise sadece dışarıdaki çiçeklere bakıyor ve zorla tutulduğu bu yerden kurtulmayı bekliyordu. Aslı annesinden küçük bir gülümseme görünce
"Hem elbisemde siyah çok uyumlu olur." Diyerek yanında not alan kadına yazmasını söyledi. Şuan kendimi göstermeden yukarı çıkıp biraz uyuyabilirdim ama bu sadece içimde bana haykıran vicdanımı susturmak olurdu ve o zaman bu kişi de ben olmazdım. Elimdeki çantayı koltuğun üzerine koyarken
" papatya ben senin Doğum günü partini kutladığımızı sanıyordum."

Dedim. Tüm dikkatini çiçeklere veren İpek teyze sesimi duyunca hemen tekerlekli sandalyesini bana çevirdi. Aslı da cümleme anlam veremediği için yüzünü buruşturup
" zaten annemin partisi. " diyerek elinde defter olan kadına bahçeyi gösterdi. İkisi birlikte bahçeye giderlerken
" o zaman neden partinin konseptini senin zevklerine göre yaptırıyorsunuz?" Sorumla birlikte Aslı ve görevli kadın birden durdu. Aslı bana öfkeyle bakarken tek kaşımı kaldırıp kollarımı bağdaş kurdum. Meydan okuyordum ama bunu belli etmemek içinde duruşuma bir gülücük ekledim.
" Melek" İpek teyze beni susturmaya çalışıyordu ama buna izin vermemin mümkünü yoktu.
" ne diyorsun sen?"Aslı yanındaki kadına aldırmadan bana doğru yürürken aynı anda öfke kusuyordu.

" şunu söylemeye çalışıyorum. Annenin en sevdiği renk kırmızı değil ve bu onun Doğum günü. Konsept kırmızı değil kesinlikle beyaz olmalı." Diyerek bana doğru yürüyen Aslı'yı beklemeden İpek teyzenin yanına geçtim. Aslı bu hareketimle bana doğru yürümeyi bırakıp önündeki koltuğa oturarak

SUSKUN 2 ( Sessizliğin çığlığı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin