Hayatta en güzel ve anlamlı kelime kesinlikle boşverdir. Boş vermek o kadar güzel bir eylemdir ki acılarla, sıkıntılarla, gözyaşları ile aranıza aşılması imkansız duvarlar koyar. Boş vermek bu kadar güzel ve basit bir eylem olmasına rağmen insanoğlu hiçbir zaman onu seçmez ve her zaman acılarla, sıkıntılarla ve gözyaşlarıyla baş başa kalır. Onlardan kurtulmak için sadece debelenir oysa boş verseydi bunlarla uğraşmayacağını da çok iyi bilir.
" vay be isteyince nasıl da hırçın bir tazıya dönüşüyorsun. " bahçede Araf'ın bana dokundurduğu lafları dinlerken bir yandanda camda öfkeyle bizi seyreden Aslı'ya bakıyordum. Araf da Aslı'ya baktığımı fark ettiğinde elini gözlerimin önünde aşağı yukarı götürerek ona odaklanmamı sağladı.
" oyuncu bir maymun ya da kurnaz bir tilki olmaktan iyidir değil mi?" yanından geçerken söylediklerim Araf'ı güldürmüştü. Bir şey söylemesini beklemeden okula gitmek için büyük bahçe kapısından çıktım. Artık yalnız kaldığımı düşünerek daha yavaş adımlarla ıssız orman yoluna saptığımda Araf birden yanımda belirdi. Sanki sabahtan beri birlikte yürüyormuşuz gibi rahattı.
" Hayvanat bahçesini de tamamladığımıza göre okula gidebiliriz." Dediğinde şaşkınlıkla
" nasıl, anlamadım." Diyiverdim.
" merak ediyorum, milyarlık arabaları ve şöförleri bırakacak kadar ne var şu otobüslerde?" Araf benimle birlikte otobüse mi binecekti?
Her öğün araba değiştiren adam toplu taşıma araçlarından birine mi binecekti? İçimden gülerken - ki bu hiç kolay değildi. Sonuçta sinirli görünmeye çalışırken aslında kahkaha atıyordum.-
" bence insanlık henüz buna hazır değil, sen milyarlık arabalarına binsen daha iyi olur."Dedim. Birden durunca bende durdum.
" neden otobüste insan mı kesiyorlar? Hem sen varsın, senin olduğun bir yer ne kadar kötü olabilir ki?" Deyince içinde sakladığım sevincim bir gülümseme ile yüzümde belirdi. Tekrar yürümeye başladığında hemen peşinden koşarak ona yetiştim. Yürürken yüzümdeki gülümseme ile ona bir bakış attığımda onun da yüzünde müthiş bir gülümseme belirmişti. İyice ona doğru yaklaşıp elini yavaşça tutunca birden durdu birleşen ellerimize baktı ve yürümeye devam etti.
Araf'ın, yanımda elini tuttuğum yakışıklı adamın içi bazen o kadar güzel oluyordu ki bütün ömrüm onunla geçsin istiyordum. Bazen ise o güzellik kocaman bir cehenneme dönüyordu ve benim tek isteğim ondan kaçmak oluyordu. Kaçmak ve sonsuza kadar kurtulmak.Durakta bir kaç dakika bekledikten sonra dolmuşun biri yolun başında belirince ayağı kalkıp cebimdeki tüm bozuklukları çıkarttım.
" şansına küs o hiçbir şeye değiştirmediğim otobüs bugün gelmek bilmedi. En iyisi dolmuşa binmek." Diyerek elimi kaldırdığımda Araf'ta oturduğu banktan kalktı.
" bunlar bide kendi içinde mi ayrılıyor?" Diye sorunca bir kahkaha attım. Dolmuşta o sırada önümüzde durmuştu. Hızla dolmuşa binip elimdeki parayı
" iki öğrenci " diyerek dolmuşçuya verdim ve ortadaki ikili koltuklardan birine oturdum. Araf'ta yanıma oturarak
" bana yol parası mı ısmarlıyorsun?" Dediğinde
" yapacak bir şey yok, sonuçta başımın belası oldun." Dedim. Araf'ta kesinlikle bir değişim vardı. Eskisi kadar bencil, egolu ya da kibirli davranmıyordu. Evet hala öyleydi ama bunu benden saklıyordu.
Araf dolmuşa oldukça fazla geliyordu. İşe, okula gitmek için uykularını feda eden ve ağızlarının suyu uyukladıkları dolmuş camına akan bu insanların arasında Araf kömürlerin arasında elmas gibi parlıyordu.
" her geçen gün daha çok eriyorsun, bir insan yerine yeni dikilmiş bir fidanla birlikte olduğumu düşünüyorum." Aslında dalga geçiyor gibi görünüyordu ama olanların beni çok yıprattığını ve yorduğunu Araf'ta biliyordu. İstanbul'a ilk geldiğimde üzerime olan elbiselerimin neredeyse hepsi üzerimde çuval gibi duruyordu." bu zamana kadar çok şey kaybettim, kilolarım şuan en önemsizi bence." Diyerek geriye yaslandığımda dolmuşta ayakta bekleyenlerin sayısı da iyice artmıştı.
" peki, düşünelim bakalım. Aileni ve arkadaşlarını kaybetmiş olabilirsin ama her şeye değer bir şey kazandın." Dediğinde merakla nedir anlamında kaşlarımı büzdüm. Gülerek
" tabi ki ben" dedi ve dirseklerini önündeki koltuk demirlerimden sarkıttı. Bende gülerek
" aslında haklısın, teraziye koyarsak sen daha ağır basarsın. Sonuçta sen, egon, kibrin, öfken ve dengesizliğin salt çoğunluğu oluşturuyorsunuz. Gerçi senin hayatında da tam bir yerim yok." Dediğimde yüzünü buruşturarak yandan bir bakış attı. İyice öne doğru eğilirken
" hepsini kabul edebilirim ama öfkemi senden uzak tutuyorum yani en azından çabalıyorum. Dengesizliğe gelince bence en güzeli. Sonuçta bize tüm bu sorunları yaşatan dünya ve insan muazzam bir denge ile yaratılmış. Yani resmen dengeden kaçmanın devasa bir sebebi var." Dedi. İşte şimdi gerçekten gülüyordum. Araf'ın her şey için kesinlikle bir açıklaması vardı, bu her ne olursa olsun taktiği basitti; suçu başkalarına at. Birden bire
" hayatımdaki yerine gelince daha kalıcı bir yer istiyorsan evlen benimle."dediğinde kahkahalarım yok olup gitti. Heyecandan ve şaşkınlıktan ellerim titriyor, ayaklarım yerden kesiliyordu. Gözlerim ise fal taşı gibi açılmıştı.
" ne?" Diye bir ses çıkarmaya çalıştığımda
" evlen benimle." Diye yineledi. Araf ve Emir cümleli teklifleri.
Sanki evlilik teklifi değil, kantinde öğlen yemeği teklif ediyordu. Üstelik dolmuştaki herkes de bize bakıyordu, Araf'ta bunu fark etmiş olacak ki herkese hitaben
" ne? Sevgilime evlenme teklifi ediyorum." Diye bağırıp olduğumuz ortamın buna uygun olmadığını fark ederek etrafına baktı. Sonra sarkıttığı ellerini ve duruşunu bozmadan kocaman gülümseyerek
" aşk patlaması olduysa." Dedi ve bana baktı. Zar zor şaşkınlıktan ikiye açılmış ağzımı kapatarak
" gerçekten çok romantiksin. Misin sözcüğü senden o kadar uzaklara gitmiş ki buraya bile gelememiş." Dedim ve gülümsedim. Bu gülümseme dolmuştakiler için şaka yaptığımızı düşündürmüştü ama Araf bu gülümsemenin onunla sonsuza kadar her şeyi yapacağım demek olduğunu anlamıştı. Ama tabi ki gerçek bir evlenme teklifi ile olacaktı bu. Dolmuşta bir kişi uzatsana üslubuyla değil. Biran kendime gelerek okuldan iyice uzaklaştığımızı fark edip
" inecek var." Diyerek dolmuşu durdurdum. Araf ile birlikte dolmuştan inerken tüm dolmuşta bize bakıyordu. Araf hiçkimseyi umursamadan hemen elimi tutarak beni yanına çekti.
" bu zayıflığınla rüzgarda uçup gidersin diye." Dediğinde ikimizde güldük.
İkimizinde hayatı allak bullakken biz romantik komedi filmi çeker gibi flört ediyorduk. Oysa Araf'ın teyzesi her an ölebilirdi, bir zamanlar deliler gibi sevdiği kadın ona ihanet eden kuzeniydi ve onun ölmesini bekleyen bir amcası vardı. Bende de durum farklı değildi, haftada bir konuştuğum tonton dedem ve Aylin'den başka hiçkimsem yoktu.
*************************************Okuldaki tüm günüm sıkıcı dersler ve yarım yamalak yaptığım ödevlerin teslimi dışında ara ara kantinde Gürkan, Damla ve Araf'la sohbet ederek geçmişti. Sıla yine okula gelmemişti ve Zeliş'te ara sıra nefret kusmak için attığı bakışlardan başka hiçbir şey yapmamıştı.
Son dersten kendimi zor bela okul bahçesine attığımda hava kararmak üzereydi. Buna rağmen okul bahçesi oldukça kalabalıktı.
sevgililer, maç taraftarları, sınıf arkadaşları bahçenin her tarafını doldurmuştu. Araf'ların bir şeyler çalmak için kendi yerlerine gittiklerini bildiğim için onları bahçede beklemeye karar vermiştim. Aslında Araf'ı şarkı söylerken izlemeyi çok seviyordum ama çaldıkları yere giderken yolda bir sürü köpek olduğu için oraya gitmeye cesaret edememiştim.
Bahçede gözlerimle kendime oturacak boş bir yer ararken karşı bankta elindeki kitaplarla oturan Meriç'i görünce artık nefes alamadığımı hissettim, sanki tüm kaburgalarım kırılmış, tüm organlarıma batıyorlarmış ve tüm vücudum kanıyormuş gibi acı çekiyordum.
Nefes almama kalbim, ciğerlerim midem hiçbir organım izin vermiyordu. Beynim vücuduma yapması gereken emirleri iletmiyor, sesim 'hey bakın Meriç ölmemiş burda' demek için bile çıkmıyordu. Birden oturduğu bankta kitaplarını düşmemesi için düzelterek kalktığında beni görünce eliyle gel işareti yaptı, isteğimin dışında ona doğru hızlı adımlar atmaya başladım, adımlarımı artık sayamıyordum. Kendime geldiğinde tüm hızımla koştuğumu anladım. Ben çaresiz arkadaşıma koşuyordum, onun hayal olduğunu bile bile tüm nefesimle ona koşuyordum. Herkesin bana baktığını bile bile babasının hayırlı evladına koşuyordum.
Bankın önüne ulaştığımda orada hiç kimse yoktu. Öylece donup kalmıştım, ne gidebiliyor ne de oturabiliyordum. Nefesim düzene girmiş mi onu bile bilmiyordum. Hayal olduğunu biliyordum ama yine de hayal kırıklığı yaşıyordum. Kaybedeceğini bile bile katıldığı yarıştan sonra ağlayan bir kızdım sanki.
" hadi gidelim." Omzuma dokunan el ve arkamdan gelen sesle irkilip
" Meriç" Diye fısıldayınca Araf ile göz göze geldim. Yüzüm ne haldeydi göremiyordum ama Araf tedirginlikle
" iyi misin?" Deyince Gürkan'a ve Damla'ya bakarak
" eve gitsek iyi olacak. Hem teyzende gelmiştir." Dedim. Gürkan ve Damla bir şey farketmese de Araf korktuğumu anlamış olacak ki hemen kolunu boynuma atarak beni kendine çekti.
" gençlerde bizimle geliyor, teyzemi görecekler." Diyerek yürümeye başladığında başımla onayladım, hepimiz onu takip ediyorduk ama ben sürekli arkamızda kalan banka bakıp tekrar önüme dönüyordum.
Meriç onu unutmama asla izin vermiyordu,onu biraz bile unutmaya kalksam bana kendisini en acı şekilde hatırlatıyordu.
Tüm yol boyunca herkes konuşmuştu ama ben sadece gülümsemekle yetinmiştim. Araf iyi olmadığımın gayet farkındaydı ve bu beni daha çok korkutuyordu. Araf'ın delirdiğimi düşünerek beni terk etmesinden her şeyden çok korkuyordum. Meriç'ten bile çok bundan korkuyordum.Araba durunca kendime gelip Araf'ın arkasından bende indim. Şuan tek isteğim Araf'a sarılarak uyumakken herkese mutlu görünerek uzun bir sohbete dahil olmaya çalışmam gerekiyordu. Hizmetçilerden biri kapıyı açarak bizi içeri buyur edince karşımdaki manzaraya benim kadar Araf, Gürkan ve Damla da şaşırmıştı. İpek teyze tekerlekli sandalyesinde bir yanında Aslı diğer yanında Refik bey kapının girişinde önünde valizlerle bizi bekliyordu. İpek teyze boğazını temizleyerek
" hoşgeldiniz gençler, bizde Melek'i uğurlamak için bekliyorduk." Dediğinde ben ve Araf hızla birbirimize baktık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUSKUN 2 ( Sessizliğin çığlığı
Teen FictionYeni bir hayat mı gerçekten? Daha mutlu bir hayat, daha sakin, daha umut dolu, daha huzurlu bir hayat.... peki geriye kalan dahalar nerde? Daha korkunç, daha acımasız, daha berbat. Kimdi onun için savaştığım? Kimdi bana su, hava, nefes ve yaşam olan...