38

810 54 5
                                    

Bahçedeki herkes bana bakarken ben panolara bakarak Araf'ı bulmaya çalışıyordum. Şuan gördüğüm hiçbir şey beni mutlu etmiyor okulda dikkatini çekmediğim tek bir kişi bile kalmışsa onunda benim farkıma varması sadece canımı daha çok sıkıyordu.
Bana bakan insanlar ikiye ayrılıyordu imrenerek bakanlar ve iğrenerek bakanlar. İmreniyorlardı çünkü Araf tarafından evlilik teklifi alacak kadar şanslı olduğumu düşünüyorlardı. İğreniyorlardı çünkü benim gibi bir ahlaksız ancak iğrenmeyi hakediyordu. Tüm bahçeyi dolaşırken okul binasının önüne geldiğimi ancak farketmiştim ama Araf hala hiçbir yerde yoktu. Girişin yanında benim onları görmemen için köşeye kaçışan Damla ve Gürkan'ı görünce - demek ki bu işin içindeydiler- hemen içeri girdim.
" hey eller yukarı." Dediğimde ikisi de ellerini kaldırarak yüzlerini bana döndüler. Yüzlerinde yaramazlık yapmış çocukların surat ifadeleri vardı ama önce patronlarıyla hesaplaşmam gerekiyordu.
" nerde?" Diye bağırdığımda ikisi de aynı anda atölye de cevabını verdi. Hiçbir şey söylemeden yukarı çıkınca onlarda kantine doğru koşuyorlardı.

Araf insanları susturmak için büyük bir oyun oynuyordu hatta altında ezileceğimiz büyük bir yalandı bu.
Atölyenin olduğu kata geldiğimde rektör konuşmasına gitmeyen tüm öğrenciler hala beni izliyordu. Gerçi bazılarının umrunda bile değildim, mesela terk derdi okulu bitirip ailesinin sorumluluğunu almak isteyenlerin ya da ailesini fakirlikten kurtarmak isteyenlerin ya da ayaklarının üzerinde durmaktan başka anacı olmayanların tüm dikkati isteklerini ona verecek ders notlarındaydı.
" kalbimi daha fazla nasıl parçalayacağını mı düşünüyorsun?" Zeliş öyle hızla önümü kesmişti ki sadece donarak kalmıştım. Çaprazında ise bayıldığından beri ilk kez okula gelen Sıla vardı.
" onu nasıl böyle bir teklif yapmaya ikna ettin bilmiyorum ama bu olmayacak anladın mı? Asla olmayacak." Zeliş neredeyse boğazını parçalayacaktı. Ben ise onun aksine sanki sakinleştirici almış gibiydim. Özenle düzleştirdiği saçlarının içinde elimi gezdirerek - ki kafasını hemen geri çekti.-
" bunu ben değil sen başardın. Sen olmasaydın asla olmazdı." Dedim ve Sıla'ya başımla selam vererek yanından uzaklaştım.
Aslında doğru olan buydu, eğer Zeliş tüm okula benimle ilgili saçma şeyler anlatmasaydı şuan tüm okulda 'benimle evlenir misin?' Afişleriyle karşılaşmayacaktım.
Belki de Araf bu planı sadece Zeliş'i sinir etmek için yapmıştı. Zeliş'in bu haline değecek muhteşem bir plandı.

Atölyenin kapısını açıp içeri girdiğimde Araf cam kenarının yanında çizim yapıyordu. İçeri girdiğimi fark ederek kapıya baktığında bir şey söyleyeceğini sandığım için bir iki dakika bekledim. Ama hiçbir şey söylemeden önceden çizilen bir bahçe resmine en etkili rötuşlarını yapmaya devam etti.

" bu saçma şeyde neyin nesi?" Diye sorarken aynı zamanda yanına doğru yürüdüm.
" evet, bir bahçe en fazla bu kadar saçma çizilebilirdi." Aslında neden bahsettiğimi çok iyi biliyordu ama öylece konuyu anlamıyormuş gibi davranıyordu.
" afişlerden bahsediyorum." Dediğimde ancak yanına varmıştım.
" bana bunu söyleyebilirdin. Üstelik bu iyi ama tehlikeli bir oyun." Diyerek cümlemi sonlandırdığımda ayağı kalktı ve önlüğünü düzeltti. Sonra elindeki fırçayı köşeye bırakıp omuzlarımdan tutarak beni resmin önüne getirdi.
" şimdi bak ve fikrini söyle." Dediğinde sinirlenmeye başlamıştım. Bu da
" güzel" diyerek kestirip atmama sebep olmuştu. Şimdi tekrar ona dönerek
" afişler çok gereksiz." Dedim. Gülümsüyordu.
" bugün yaptığım yedinci resim. Sanki içimde müthiş bir bahar coşkusu yaşanıyor. Bir karnaval var yüreğimde." Gerçekten de dediği gibi çok heyecanlı ve mutlu görünüyordu.
" neden?" Diye sorduğumda biraz geri çekilerek
" sebebi zaten bahçenin her yerinde." Dediğinde biran anlayamadım.
" sen iyi misin?" Diye yeni bir soru sorduğumda
" hemde nasıl." Karşılığını aldım.

" dün gece seninle uyurken saçlarında dolaştırdım yüzümü. Ellerimi ellerinin arasından geçirdim. usulca yumduğun iri gözlerini ve minik burnunu inceledim uzun uzun. Sonra pembe dudaklarına takıldı gözüm. Gerçekten bu kadar güzel miydin yoksa gözlerim senin esirin miydi? Bunu düşünürken saat dördü geçiyordu."

Öyle güzel konuşuyordu ki biran bile sözünü kesmeyi aklımdan geçirmedim.

" Allah'ım, saçların ıslak olduğu için kokusu tüm odayı dolduruyordu. O ne güzel kokuydu öyle, yağmurdan sonra toprağın kokusundan bile daha çok sevmiştim bu kokuyu. Sonra saat beş oldu ve Dedim ki kendi kendime neden senin gibi çocuklarım olmuyor. Yani çocuklarımız." konuşmasını sürdürürken ben hala hayran hayran onu izliyordum.

" senin gibi sakin, güzel kokulu, fındık burunlu bir kız mesela ya da benim gibi yakışıklı ama yine senin gibi bilge, huzur verici bir oğlan çocuğu."

Konuşurken bir yandan da boynundan mavi önlüğünü çıkarttı.
İşte bir şeyler şimdi kafamda oturmuştu, afişler konusunda olabilecek her şeyi düşünmüştüm, Araf'ın insanların ağzını kapatmak için yapmış olabileceğini ya da Zeliş'e inat olabileceğini ama bir tek bunun gerçek bir teklif olacağı aklımdan bile geçmemişti.

" sonra sadece senin zevklerinde düzenlenmiş bir ev. Her rengin olduğu tıpkı gökkuşağı gibi bir evde seninle yaşamak. Ama tek bir rengin olmadığı bir ev, siyahın. Belki de bahçede güvercinlerin olduğu bir köşe. Her gün senin kokunu içime çekerek uyumak o kokuyla güne başlamak bunları düşündüğümde saat altıyı geçiyordu. Ve kokunu hala içime çekiyordum."

Birden önümde diz çöktüğünde neye uğradığımı şaşırdım.

" üzgünüm elimde bir yüzük yok ve o kelimeleri de söyleyeceğimi hiç sanmıyorum. Evet, bazen hatta çoğu zaman çekilmez oluyorum. Evet o hayalimdeki evde bazen egom, öfkem ve bencilliğimle de başa çıkacaksın ama bir duygu var ki o hiçbir zaman bizi terk etmeyecek, sevgi. Şuana kadar bir çok şeyim oldun ilham perim, hırçın tazım, dişi Herkül'üm, annem, babam hatta öğretmenim hepsi sendin ama şimdi." Deyip duraksadığında bende zar zor nefes alıyordum.
" şimdi de eşim olmanı istiyorum." Dediğinde benden bir şey söylememi bekledi.
" bir soru duyamadım." Diyerek gülümsedim. İlk kez onu böyle masum görüyordum.
" biliyorum en iyi teklif olmalıydı ama benim olduğum bir ortamda en iyi ancak ben olabilirim." Dediğinde ikimizde güldük. Ama benden bir cevap bekliyordu ve bu kez korkuyordu. Bende yanına yavaşça diz çöktüğümde iki elimi de tuttu.

" seninle aynı evde olmak. Şu tarifi imkansız kokuna doymak, sonra senin gibi içten, merhametli ve cesur çocuklarımızın olması bundan daha harika ne olabilir." Diyerek elimi elinden kurtararak yanağını okşadım.

" bugüne kadar birçok şeyim oldun. Bay mükemmelim, öğreticim, cesaretim bazen öfkem bazen ise en büyük huzurum şimdi ise eşim olmanı her şeyden çok isterim yani soru yok ama cevap çok açık, evet."

Cevabımı duyar duymaz mutlulukla gözlerini yumdu, yanağında dolaştırdığım elime tam avuç içime bir öpücük kondurduğunda hızla ona sarıldım. Uzun zamandır birbirimize bu kadar iyi gelmemiştik.
Uzun zamandır sadece sarılmak için sarılmamıştık. Ne korkudan ne öfkeden ne de acıdan, uzun zamandır ilk kez sadece sarılmak istediğimiz için sarılıyorduk.
İkimizde geri çekilmek için acele etmiyorduk sanki yıllardır ayrıymışız gibi en büyük özlemimizle birbirimizi onlarca resmin şahitliğinde sarıyorduk.

Biz nerden nereye yol almıştık. İlk kez arabayla köpeğe çarptıklarında ondan zaten etkilenmiştim. Sonra ağacımızın altı, izbe gece kulüpleri, Balıkesir, Araf'ın evi, İpek teyzenin evi, bizim ev, Meriç'in beni kaçırdığı ev, mezarlık, kantin ve bu atölye gibi bir çok yer. O kadar çok mekanımız o kadar çok yardımcı oyuncumuz vardı ki saymak imkansızdı. Evet mekan ya da etrafımızdaki Kişiler değişiyordu ama iki şey asla değişmedi. İkimiz ve aramızdaki sevgi.

SUSKUN 2 ( Sessizliğin çığlığı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin