Kalp dediğimiz iki odacıklı küçük bir organ, oysa bize hissettirdiği duygular muazzam duygulardır. Tüm vücudumuzu hatta etrafımızı da etkileyen o devasa duygu aşk. Aşk tüm hücrelerimize hatta etrafımızdaki insanlara taşabilen bu duygu işte bu iki odacıklı organda ortaya çıkıyor.
" Birgün beni terk edersin diye her zaman korkuyorum." Arabadaydık, Araf dün gece yaşanan kovulma olayına rağmen mutlu görünüyordu. Aslında bu mutluluk benimde içimdeydi ve Yine içimi kemiren bu soruyu da kendimden hiç beklenmeyen bir güvenle sormuştum.
" büyük ihtimalle okul bitince falan yaparım." Diyerek elimi tutunca çok zor yutkundum. Belki şuan şaka yapıyordu ama bu cümle beni o kadar çok korkutmuştu ki, bu yutkunma tüm korkularımı içime dağıtmıştı.
Korktuğumu anlamış olacak ki tuttuğu elimi kendine doğru çekerek küçük bir öpücük kondurdu ve
" senden vazgeçmeme izin verme. Çünkü sen izin vermedikçe asla." Dedi. Arabayı kullandığı için kaçamak bir bakış atıp tekrar yola baktı.
İzin verme demişti bana, gitmeme izin verme. Yoruluyordum, Araf ile ilgili bu kadar yük yüklenmekten yoruluyordum.
Adına aşk dediğimiz aramızdaki duygudan da, ikimizin ortak katkılarının olması gereken bu ilişkide de yük almaktan yoruluyordum.
Araf arabayı okulun bahçesine park ederken bende çantamı ve yeni yüklerimi sırtıma atıp arabadan indim. Araf'ta inince okula doğru yürümeye başladık, elimi tutuyordu. Şefkatle, aşkla ve sevgiyle elimi tutuyordu, yanımdaydı ve eğer bir hata yapmazsam her zaman yanımda olacaktı. Belki şuan çok mutlu olmalıydım ama benim içimi kemiren korku o küçük iki odacıklı organda yerini almıştı.
Şaşırıyordum, bu kadar küçük bir organın nefret, aşk, kin, korku gibi kocaman birçok duyguyu içinde tutmasına şaşırıyordum.
Kantinde oturan Gürkan ve Damla'nın yanına oturduğumuzda bende düşünmemeye çalışmaya karar verip
" günaydın." Dedim. Gürkan bizi görünce hemen selamlarımıza karşılık verdi. Damla da aynı içtenlikle
" günaydın." Dediğinde Araf ile ellerimize de bakıyordu. Bunu gördüğümü Araf'a da belli etmeden elimi Araf'ın elinin üzerinden çektim. O anda Damla da bana bakarak gülümsedi. Bu gülümseme sanki bir teşekkür gülümsemesiydi. Bende göz kırparak karşılık verince Araf
" ne planlıyorsunuz?" Diye sordu ve kolunu inadınaymış gibi omzuma attı.
" yok bir şey. Benim dersim başlayacak ya. Çıkışta görüşürüz." Diyerek hemen ayağı kalktım. Arkamdan bakakalan Araf'ı ve diğerlerini bırakıp hızla sınıfa çıktım.
Başıma bir sürü olay gelmişti, iyi ya da kötü birçok şey yaşamıştım. Yaşadıklarımdan da yara almıştım ama şuan benim hayatıma en büyük etkisi derslerim olmuştu, zaten uzak olduğum bu dersler artık bana iyice uzaklaşmıştı.
Eskiden heyecanla dinlediğim dersleri şuan sadece öylesine dinliyordum. Aslında hayatımda yaptığım çoğu şeyi öylesine yapıyordum. Öylesine kelimesini tüm hayatıma yaymıştım.**********************************
Günlük ders rutininden sonra çıkışta beni beklediğini mesaj atan Damla'nın yanına gittim. Sıla hala derslere gelmiyor, Zeliş ise onun da yerine sürekli kin dolu bakışlarıyla beni rahatsız ediyordu.
Damla beni görünce oturduğu banktan kalktı, gülümseyerek yanıma geldi ve
" garip bir şekilde heyecanlıyım. Galiba yalnız yaşamak beni baya sıkmış." Dediğinde gülerek
" şaka yapıyorsun değil mi? Yeni bir düzene geçmek zorundasın hemde benim yüzümden." Dedim. İşte şimdi gerçek bir kahkaha atıyordu.
" düzen mi? " Diye sorarak koluma girdi ve
" bence bir ev arkadaşı daha bulmalıyız." Dedi ve gülümsedi. Giriş kapısına doğru dönünce koluma girdiği için bende onunla birlikte döndüm. Birden
" galiba üçüncümüzde geldi." Deyince refleks olarak giriş kapısına baktım. Yüzümdeki gülücükler birden bire yok olmuştu.
Karşımdaki benim biraz çatlak ama bir o kadar merhametli kuzenim Sıla mıydı?
Ne kadar da zayıflamıştı, gözlerinin altı morarmış, taramadığı için saçları iyice dağılmıştı. Elinde Mete'nin olduğu sıkı sıkı tutmasından belli olan bir atkı vardı. Üzerine doğru dürüst bir şey giymediği için titriyordu. Damla kolunu yavaşça çekerek
" git hadi, ben seni burda bekliyorum." Dedi. Damla'ya da sürekli mahçup oluyordum, benim sorunlarımla uğraşmaktan kendine vakit bile ayıramıyordu ama bu durum çok farklıydı. Benimde Sıla'nın da bu konuşmaya çok ihtiyacı vardı.
Birazdan bağırıp çağıracağına emin olduğum için sakince yanına gittim. Ben yanına giderken o ise dolu gözleriyle bana gülümsedi. Hiçbir şey söylememi beklemeden atkısını göstererek
" biliyor musun? Artık kokusunu alamıyorum." Dedi. İçimde kalan tüm mutluluklar hızla beni terk ediyordu. Gerçekten çok acı çekiyordu, buğulu gözleri bunun en büyük kanıtıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUSKUN 2 ( Sessizliğin çığlığı
Teen FictionYeni bir hayat mı gerçekten? Daha mutlu bir hayat, daha sakin, daha umut dolu, daha huzurlu bir hayat.... peki geriye kalan dahalar nerde? Daha korkunç, daha acımasız, daha berbat. Kimdi onun için savaştığım? Kimdi bana su, hava, nefes ve yaşam olan...