39

875 46 3
                                    

Kimseler olmasın dediğimiz binlerce zaman vardır. Kimseler bize dokunmasın, kimseler konuşmasın. Oysa ki o kimseler dediklerimiz değil miydi bizi yaşatacak olan? Oysa ki o kimseler yine değil miydi bizi kendimizden vazgeçiren?

" nereye gidiyoruz böyle?" Araf'a her zaman ki gibi en az beşinci kez sorduğum soruya her zaman ki gibi beşinci kez cevap alamamıştım. Yaşadığımız birçok şey değişebiliyordu. Düşmanlarımız, dostlarımız, hayata bakış açımız ama maalesef bazı rutinlerimiz asla değişmiyordu.
Araba büyük eski bir köşkün önünde durduğunda hayretle etrafı seyretmeye başlamıştım bile.
Yazın geldiğini tam olarak köşkün kendi gibi eski görünen kapısını saran mor menekşelerden ve kocaman bahçenin her yerini ufak ufak ele geçiren beyaz ve sarı papatyalardan anlayabiliyordum.
Araf arabayı park edip yanıma geldiğinde
" neredeyiz?" Diye cevaplayacağından emin olduğum yeni bir soru sordum.
" burası senin eserin." Diyerek etrafı gösterdiğinde anlayamadığımı belli etmek için kaşlarımı havaya kaldırdım oda kaşlarıyla içeri girmemi işaret edince menekşelerin ele geçirdiği beyaz Demir kapıyı yavaşça açıp Araf'ın bana yetişmesini bekleyemeden bahçeye girdim. Her bir köşede bir hayvana yer hazırlanmıştı. Kediler, köpekler, tavşanlar, papağanlar daha bir çok hayvan vardı burada.
Bahçe o kadar büyüktü ki karşı tarafta ki atlar, keçiler ve ineklerin ancak seslerini duyabiliyordum.
Tam ahşap evin önüne geldiğimde kapısı yavaşça açıldı. İlk kez bu kadar güzel ve anlamlı şekilde gülümserken görüyordum İlkay ablayı. Evet İlkay abla yani balyoz karışımdaydı.

" kendime en iyi gelecek şeyi buldum." Gerçekten haklıydı bu ona en iyi gelebilecek şeydi. Asla tahmin edemeyeceğim bir şeydi ama müthiş bir hayvanat bahçesi oluşturmuştu.

" mükemmel ve huzur verici." Diyerek aklıma gelecek her tür renkteki sandalyelerin olduğu girişten içeri girdim. İlkay abla ve Araf'ta arkamdaydı. Her şey çok güzeldi. Her şey en iyi şekilde düşünülmüştü. Bir futbol sahası genişliğindeki giriş sokak aralarındaki o tatlı ve samimi kafeler gibi hazırlanmıştı. Yaklaşık yirmi masa ve rahat servis yapmak için bir mutfağın yanında müzik aletlerinin olduğu bir köşe de girişi tamamen doldurmuştu. Araf sandalyelerin birini çekerken
" Balyoz seninle konuştuktan sonra hemen burayı aramaya başladı. Sana da sürpriz yapmak istediği için bugün geldik." Dediğinde İlkay abla araya girip
" aslında daha birkaç gün sonra olacaktı bunlar ama Suskun bugünün çok önemli olduğunu söyledi." Dedi.
Bugünü özel yapan şeyi çok iyi biliyorduk  ama bunu söyleme hakkını Araf'a bırakıp duvardaki onlarca muhabbet kuşunun yanına yürüdüm.  Ben onlara ulaşamadan Araf

" bugün özel çünkü ilham perisi ve ben evlenmeye karar verdik." Dedi.

Olduğum yerde kalmıştım. Evlilik teklifine benzeyen ama soru olmayan cümleyi bana söylediği zamandaki heyecan yerini sıradanlığa bırakmıştı. Sanki bakkaldan iki süt aldım diyordu, sanki biz evlenmeye karar verdik değilde akşam sinemaya gitmeye karar vermişiz gibi söylemişti. Buna rağmen elimde olmadan gülümseyerek kafeslerinden çıkmak için an kollayan muhabbet kuşlarına yem vermeye başladım.

" şaka yapıyorsun, sen ve evlilik mi? Bu kızda bir büyü olduğu kesindi ama bu kadarı imkansız." İlkay abla Araf'la resmen dalga geçiyordu. Elimdeki yemleri bitirince bende bir sandalyeye oturdum. Araf bana bakıp göz kırptıktan sonra
" bilemiyorum bana ne yaptığını hala bulamadım." Dedi. İlkay abla önce Araf'ı sonra da beni kucaklayarak tebrik ettikten sonra bize soda getirip yanımızdaki sandalyeye oturdu.
" Aslında Melek senden bir şey rica edeceğim." Dediğinde nedir anlamında başımı salladım.
" burayı senin sayende açtım ve içinde senden bir şeyin olmasını istiyorum. Bunun içinde buranın adını sana bırakıyorum." İlkay abla beni gerçekten çok mutlu etmişti. Bu mükemmel yere en güzel ismi bulmak için ona söz verdiğimde Araf araya girerek pat diye

SUSKUN 2 ( Sessizliğin çığlığı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin