Öğlen olduğunda tekrar köye dönmüştük. Dedem her zamanki öğlen uykusuna yatarken bende köydekilerle biraz sohbet edip şebeke bulmaya çalışan Araf'ın yanına döndüm. Taşların üzerine çıkmış
" kahretsin. Ne istiyorsun? Çek artık." Diyerek telefonunu azarlıyordu.
"Söylediklerini anladığını hiç zannetmiyorum." Dedim ve taşın üzerinde duran çekirdekleri çitleyerek oturdum.
" siz burda nasıl haberleşiyorsunuz?" Diye sorunca hızla taşın üzerine çıkıp
" gel sana göstereyim." Diyerek Araf'ı yanıma çağırdım. Oda şüpheli bakışlar atarak yanımdaki taşın üzerine çıktığında kaşlarımla gökyüzünü işaret edip
" bak orada işte bizim haberleşme aracımız." Dediğimde anlamsızca gökyüzüne baktı.
" güvercinler." Diyerek bağırdım. Taştan inip gülmeye başlayınca bana öldürücü bakışlar atıyordu. Karnımı tutup uzun zamandır gülmediğim kadar çok gülüyordum. Gülmek; bana işgence gibi gelen, benden çok uzaklara gittiğini düşündüğüm mutluluk belirtisi bir eylem Araf sayesinde yanımdaydı işte. Ben gülerken
" demek öyle. O zaman ben hemen kamuoyuna bir mesaj göndereyim. Dediğinde birden sustum. Gökyüzüne bakıp
" güvercinler herkese duyurun Melek ACAR biraz sonra bu dünyada olmayacak." Diye bağınca gözlerim şaşkınlıktan sonuna kadar açıldı. Sinsi sinsi bana doğru bir iki adım atınca bende geriye doğru bir iki adım atıp
" küçücük bir şaka." Dedim koşmaya çalışınca hızla kolumdan tutup beni omzuna attı.
" şaka sırası bende ilham perisi." Diyerek köy çeşmesine doğru yürümeye başladı. Köydeki herkes gülerek bize bakarken
" hey kovboy yardım etsene." Diyerek tontonumun güçlü ve en az onun kadar tatlı olan komşusuna bağırıyordum. Kendisini bir kovboy sanacak kadar güçlüydü ama şuan o sadece gülüyordu. Debeleniyordum ama vücudu tamamen kaslardan meydana gelmiş birine karşı tüy kadar hafif kalıyordum. Ben bir tüy o ise bir fırtınaydı. Nereye gittiğimizi göremiyordum. İki dakika sonra su sesinden köy çeşmesine geldiğimiz anladım
" bak sakın yanlış bir şey yapma." Diye çığlık atarken beni omzundan nazikçe alıp çeşmenin küvetine hızla atınca çığlık çığlığa sudan çıkmak için debelendim. Ama her şey için çok geçti buz gibi suyla sırılsıklam olmuştum.
" nasıl ilham perisi sevdin mi?" Araf benimle dalga geçmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyordu aslında fırsatları da kendisi yaratıyordu.
Artık kuru hiçbir yerim kalmayınca kendimi tamamen suya bıraktım.
" yardım et." Sesim küsmüş bir çocuk gibi buruk çıkıyordu. Elimi Araf'a uzatıp sinirli olduğumu belli etmek için başımı başka bir yöne çevirdim.
Arada belli etmeden ona bakmaya çalışıyordum. Gerçekten de sinirli olduğumu ve bunun bir oyun olmadığına emin olduktan sonra sakince ayağı kalkıp elimi tuttu. O an her zamanki sinsiliğimle sırıtıp hızla onu yanıma çektim. Böyle bir şey beklemediği için dengesini kaybedip üzerime düşünce çeşme onun üzerine akmaya başladı. Burnu burnuma değiyordu. Planda bu kısmı atlamıştım. Kalbimi delicesine attıran, titrememe, düzensiz nefes alışverişime sebep olan aşkı nasıl oldu da unutmuştum. Üstelik ıslanmak Araf'ın da umrunda değildi. İkimizinde başından aşağıya soğuk sular hızla aşağı dökülürken biz sanki bambaşka bir yerdeydik. Kendi odamız, evimiz, bahçemiz, köyümüz, şehrimiz, kendi dünyamızdaydık.
Nefes alışverişlerim iyice hızlanmışken o sadece beni izliyordu. Boğazımı temizleyip
" salça kutusunu unutmuş olamazsın." Dediğimde sesim artık çıkmıyordu.
" ne yaptın bana böyle?" Diye fısıldayınca başımı bilmiyorum anlamında salladım. Yavaşça gözlerini kapatınca sanki köyün ortasında çeşmenin içinde sırılsıklam olmuyormuşuz gibi bende gözlerimi kapatıp kendimi Araf'a ve anın büyüsüne bıraktım. Yine yavaş hareketlerle alnını alnıma dayayınca artık nefes alamıyordum. Nefesini nefessiz bedenime yaklaştırınca sadece onun nefes alışverişlerini duyabiliyordum. Alt dudağı üst dudağıma değmişken
" napıyorsunuz burda?" Sesiyle ikimizde kendimize geldik. Köylülerden birinin oğlu olduğunu hemen anlamıştım. Araf hızla üzerimden kalkıp elini bana uzatırken
" banyo yapıyoruz." Dedi.
Çocuk birden kahkahayı patlatıp
" elbiselerinizle mi?" Dediğinde bende küvetten çıkıp üzerimi sıkmaya çalışırken
" onlarda yıkansın dedik." Diyerek eve doğru hızla yürümeye başladım. Araf da çocuğun saçlarını dağıtıp
" böylece iki iş yapmamış oluyoruz." Diyerek arkamdan yürümeye başladı. Üzerimizdeki sular yol boyunca akıyor arkamıza bakınca izleri çok net görüyordum.
" duş almam lazım. Gerçek bir duş." Araf arkamdan bağırınca duraksayıp önceden hazırladığım planı uygulamaya başladım.
"Tamam gel hadi sıcak su vardı. " Diyerek Araf'a gel işareti yaptım. Zavallı başına geleceklerden habersiz havalı bir şekilde yanıma geldi.
Arka avluya geçip sıcak suyu kovaya boşalttım.
" maalesef kova kullanmak zorundasın." Deyip kovayı ona uzattım.
" beyaz kalıp sabunda var mı?" Dalga geçerken kovayıda eline aldı. Köşede duran çekmeceden sabunu çıkartıp
" nerden bildin?" Diyerek ona uzattığımda başını iki yana sallayıp avludan kovayla çıktı. Bende sırıtarak sabunu yerine koyup ıslak elbiselerimle peşinden koştum.
İşte planın en can alıcı noktasına gelmiştim. İç taraftaki avluya doğru giden kapıyı açıp
" gel hadi " dedim.
" orada banyo var mıydı?" Diye sorarken arkamdan içeri geçince büyük leğeni alıp yere attım ve
" ta taaaam!!! banyo istediğimiz her yerde olabiliyor." Dedim ve leğeni işaret ettim. Yüzündeki dehşet verici ifade beni korkutuyordu ama şaşkınlığı da çok komikti.
" bu kadarı da olamaz. Hayır şaka yapıyorsun değil mi?" Dediğinde gülmemek için kendimi düzeltip
" anlamadım. Köy yerinde ne bekliyordun jakuzi mi?" Diye sorunca gözleri iyice öfkeyle dolmuştu.
" çık dışarı" diye bağırıp kapıyı gösterince irkilip kapıya doğru yürüdüm. Havlusunu, şampuanını getirmişti ama işte banyosunu getirmenin imkanı yoktu. Tam kapıdan çıkacakken
" dur" diye bağırınca karşıda duran banyo kapısına baktığını görünce planımın bozulduğunu düşünüp korktum ama hiç bir şey belli etmemek için kekeleyerek
" ev...ev...evet" diyebildim.
" bu kapı ne?" Diye sorunca derin bir nefes alıp
" o kiler kapısı." Dedim.
" tamam çık dışarı" dediğinde rahatlayıp hızla dışarı çıktım.
Bir saat geçmişti, üzerimi değiştirmiş, çay yapmıştım. Dedemle birlikte çay içerken gözlerim sürekli kilitli kapıdaydı. Acaba banyoyu fark etmiş miydi?
"Çayın buz gibi oldu." Dedemin sesiyle kendime gelip çayım bir yudum oldu. Gülümseyip
" dalmışım" dedim. O da benim gibi gülümsedi ve
" dikkat et daldığın yerler seni boğmasın" dedi. Başımı tamam anlamında sallayıp buz gibi çayı yeniden kibarca yudumladım.
O sırada kapı kilidinin sesini duyunca iyice dedeme yaklaştım. Eğer banyoyu fark etmişse bu benim ölümüm olacaktı.
Başındaki havluyu iyice sarıp dışarı çıktığında
" melek bu suyu ne yapıcağız?" Diyerek beni çağırdı. Hiçbir şey anlamamıştı, derin bir nefes alıp dedemin arkasından çıktığımda hesaba katmadığım bir şey oldu. Dedem
" yoksa banyo deliği yüne mi tıkandı?" Diye sorunca olduğum yere çakıldım. Araf başındaki havluyu hızla çekip
" ne banyosu?" Diye haykırınca
" şey dedem leğene banyo diyor da." Diye kekemelediğimde dedem yerinden kalkıp
" o kadar para verdim ona." Diye söylenerek bize doğru gelirken Araf
" eminim çok masraflıdır. Banyonuz." Diyerek dalga geçiyordu. Dedem daha fazla konuşmasın diye araya girip
" dedecim senin işin vardı değil mi? Hadi onu hallet." Dedim.
" evet kızım gidip Ceyda'dan süt isteyeceğim." Dediğinde derin bir nefes aldım.
" her neyse sen dur ben isterim. Zaten yeterince zor geçen bir gün." Araf dedemin önüne geçip onu durdurunca gülmeye başladım. Hiçbir şeyin farkında olmadığına emindim. Dedem köşede duran kovayı Araf'a uzatırken
" sen biliyor musun? Ama Ceyda herkese süt vermez." Dediğinde Araf kovayı hemen alıp
" bana hayır diyecek bir kadın tanımıyorum." Diyerek yine kibrini konuşturmaya başlamıştı. Dedem de tekrar yerine oturmak için giderken
" iyi peki kendisi ahırda." Dedi.
İşte yeni bir eğlence başlıyordu Araf havluyu atıp ahıra gidince bende hemen peşinden koştum. Ahırın kapısını açıp
" Ceyda hanım." Dediğinde bir kahkaha patlattım. Hızla bana dönüp
" delirmiş olamazsın yani zaten deliydin. " deyip tekrar
"Ceyda hanım" diye bağırdı.
" seni kendisiyle tanıştırmamı ister misin?" Diye sorduğumda
" istemiyorum ben tanışırım." Dedi ve içeri girdi. Bende arkasından girdim. Ahırda sadece bağlı bir ineği görünce
" kadın burda değil. Evi nerde biliyor musun?" Diye Sorduğunda
" zaten onun evindeyiz." Dedim ve ineğin yanına geçtim. Kafasını nasıl anlamında sallayınca
" tanıştırayım Ceyda hanım." Diyerek beyaz benekli ineği gösterdim. Bir an afallayıp geri çekilince ne kadar şaşırdığını hemen anladım.
" şaka değil mi?" Zar zor bu soruyu sorunca
" maalesef hayır " diyerek yeni bir kahkaha attım.
" pis moruk kafayı yemiş. İnsan ineğe Ceyda ismini verip sağmak yerine de istemek der mi? Kime çektiğin anlaşılıyor." Konuşurken elindeki kovayı da yere fırlattı.
" lütfen kibar ol. Ceyda kırılıyor baksana " resmen onunla dalga geçiyordum.
" gerçekten hayatımda geçirdiğin en berbat gün." Diyerek arkasına döndüğünde yerdeki inek pisliğine bastı.
" hadi canım. Şimdi de başıma bir şimşek düşsün de tam olsun." Diye bağırınca gülüp ineği okşadım. Hızla arkasını dönüp
" sakın " deyip işaret parmağıyla dudağını bastırınca hemen sustum. Çok sinirliydi beni inek pisliğiyle bile boğabilirdi.
" tamam sakin ol. Ben senin yerine süt isterim Ceyda hanımdan." Diyerek yere fırlattığı kovayı aldım. İneği sağmaya başlayınca beni izlemeye başladı. Bir kaç dakika sonra her zaman ki gibi bütün siniri yok olup gitmişti. Sağmaya devam ederken
" bilmediğin hiçbir şey yok." Dedi. Gülümseyip
" kesinlikle " dedim ve ayağı kalkıp kovayı ona uzattım.
" buyurun sütünüz. Sen onu götür bende ellerimi yıkayıp gelirim." Diyerek cümlemi bitirdim. Kovayı alıp çıktığında bende çeşmeye gidip ellerimi yıkamaya başladım. Biran Sudan bir yudum alınca suyun üzerinde Meriç'in suretinin belirdiğini görüp geri çekildim. Kulağımda yine aynı sözcükler yankılanıyordu. ' beni unutma'
Hemen ayağı kalkıp eve doğru koşmaya başladım. Tüm hızınla koşuyordum ama ses hiç azalmıyordu. Tersine sürekli artıyordu. Meriç bana can çekiştiriyordu. Ruhum sürekli ızdırap içindeydi. Sanki Meriç öldüğünde o mezarlığa değil kalbimin içine gömülmüş gibi hissediyordum.Eve iyice yaklaşınca durup soluklanmaya çalıştım. Kimsenin beni böyle görmesini istemiyordum. Örgülü saçlarımı geriye atıp derin bir nefes aldığımda
" oraya saklanma. Gel sana Harika bir şey göstereceğim." Araf'ın sesiyle hemen ona döndüm.
" ne?" Diye sorunca
" yaşlı dedeciğim çok para verip yaptırdığı müthiş fayansları sen göremedin herhalde. Gerçi insanlar gözleriyle görür. Sen ise beyninle değil mi? İşte beynin olmadığı için görememişsin." Dediğinde şaşkınlıktan olduğum yere çakıldım. Araf bu sefer beni kesin öldürecekti ve evet bana beyinsiz demişti. Gülümseyip
" aaa ne zaman yaptırmış, nereye?" Diye lafı ağzımda gevelerken
" senin kiler dediğin yere ve 3 yıl oluyormuş yaptıralı." Diyerek sinsice gülünce bende kendimi acındırmaya çalışıyordum.
İki katlı bir eve, okula, bahçeye, kütüphaneye sığmayan adamı küçücük bir leğene sığdırmıştım. Bunun acısını benden çok kötü çıkaracaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUSKUN 2 ( Sessizliğin çığlığı
Teen FictionYeni bir hayat mı gerçekten? Daha mutlu bir hayat, daha sakin, daha umut dolu, daha huzurlu bir hayat.... peki geriye kalan dahalar nerde? Daha korkunç, daha acımasız, daha berbat. Kimdi onun için savaştığım? Kimdi bana su, hava, nefes ve yaşam olan...