36

941 61 9
                                    

Yeni bir sabaha uyanmıştım. Ama içimde şu romantik komedi filmlerindeki umut yoktu, yüzüm öyle pürüzsüz ya da ışıl ışıl görünmüyordu. Bugün ahlaksız damgası yediğim okula gitmek zorundaydım ve yine bugün İpek teyze ile görüşmem gerekiyordu. Aslında iyi bir gün olmayacağı her halinden belli olan bir günü yaşamak sonunu bildiğin bir filmi izlemek gibiyken yataktan kalkmak niye?
İnimden çıkınca kurtların beni kapacağını bile bile inimden çıkmak niye?
Tüm bu düşüncelerin esiri olmuşken üzerimde tonlarca ağırlıkmış gibi hissettiğim yorganı zar zor üzerimden atarak hazırlanma senfonisine başladım. Bu bir senfoniydi çünkü diş fırçası, su, kıyafetler ve tarak işi her sabah bölüşüyorlardı. Bana ise sadece onlara şeflik yapmak kalıyordu.

Damla ile birlikte okula gidişimizi geciktirmek için elimizden geleni yapıyorduk.  Mesela uzun bir kahvaltı ya da kestirme yollar yerine en çok trafiğin olduğu caddeler. Ama elimizde yapabileceğimiz hiçbir şey kalmamıştı. Okul bahçesindeki park yerinde arabanın içinde oturuyorduk. Daha bizi yani beni farketmeyen geleceğin nesilleri oradan oraya koşuşturuyor soğuk olmasına rağmen bahçenin çeşitli yerlerinde oturuyorlardı. Damla'ya son kez bakarken gülümsemeyi de ihmal etmemiştim. Arabadan iner inmez çok sağlıklı genç nesil direkt olarak bana odaklanmaya meyilliymiş gibi tüm dikkatini bana çevirdi.
Damla'nın bana yetişmesini beklemeden hızla okula doğru yürümem arkamdan
" pis faişe." Gibi sesleri duymama engel olmamıştı. Aslında daha niceleri vardı ama hepsinin çıktığı anlam buydu. Okul kapısına iyice yaklaştığımda köşede bekleyen kızlardaki biri - muhtemelen Araf'ın yüz vermediği biriydi.- birden önüme dikildi.
Neden bilmiyordum ama bu okuldaki herkes şov yapmaya bayılıyordu, ne oluyorsa ya sınıfta ya kantinde ya da okulun bahçesinde oluyordu. Maalesef buradaki insanların mahremiyet sözcüğünden haberleri yoktu. Belki de vardı ama onların işini görecek kadar değerli bir sözcük değildi.
" Araf'la yatarken aynı anda diğerine gitmek. Bu nasıl bir mide? "Bu bir soru değildi. Bu bir cümle ya da yargı değildi. Öyle bir şey söylemişti ki bunun karşısında susmak zorunda hissetmek canımı acıtmıyordu. Canım denilen o şeyi tüm bedenimden kopartıyordu. Sadece karşımdaki hemcinsimin gözüne öfkeyle bakmakla yetinmiştim. Hiçbir şey söylemeden içeri girdiğimde Damla koşarak kolumdan tutup beni durdurdu.

" ona haddini bildirmeliydin. Tek gecelik aşklarını sıraya koysan Türkiye'deki tren raylarını baştan başa dolaşacak bir kız seni yargılıyor." Biraz önce duyduğum şey beni bu kadar kırmamış olsaydı söylediklerine kahkahalarla gülerdim ama tüm günüm mahvolmuştu bile.

" nasıl bildirecektin haddini? Ne söyleyebilirim? Zeliş söyleyecek pek bir şey bırakmamış." Diyerek yürümeye devam ettim. Ama Damla'nın da pes etmeye pek niyeti yoktu.
" ama sen sustukça iyice artacaklar." Aslında oda haklıydı ama bu sınıfım gibi on-on beş kişiden oluşan bir grup değildi bu okulda yüzlerce kişi vardı ve ben hepsiyle baş edemezdim.

" biliyor musun bu zamana kadar kime güvendiysem her zaman üzülen ben oldum. Annem, teyzem, Sıla, Zeliş, geçmişte Araf ve İpek teyze. Hayatıma kim girdiyse onun için yaptığım her şeyi yok edip gitti. Yani bunların yaptıkları o yıkıntıların yanında bir iki çatlak gibi. Şimdi dersine git." Diyerek sınıfa girdiğimde
" böyle olmuyor ama rol çalıyorsun. Nasihat vermek benim işimdi." Karşılığını verip gülümsedi. İşte bu gerçek ve içten gülümseme benimde gülümsememin sebebi olmuştu.
Söylediğim her şey çok güzeldi ama şuanki ruh halimi asla anlatmıyordu. Uzunca bir süre yalnız kalıp ağlamaya ihtiyacım vardı. Ağlamak istiyordum insanların nefret kusmuklarından arınmak, kendimi temizlemek istiyordum.

İnsanoğlu ne kadar da acımasızdı, belki de hayatları boyunca defalarca başlarına gelen olayları karşısındakinin başına geldiğini gördüğünde ilk işi onu aşağılamak oluyordu. Oysa düşünmek ya da empati kurmak gibi özel yeteneklerin bahşedildiği tek yaratıkken bunu en kötü biçimde kullanan hatta kullanmak zahmetine bile gitmeyen canlılardır.
Sadece iki ders için geldiğim okul tüm enerjimi tamamen emmişti bile. Kantindeki aşağılayıcı, ayıplayıcı bakışların arasında aldığım bir su ya da fotokopi çektirirken utanmaz, ahlaksız yakıştırmalarının hepsine maruz kalmıştım. Oysa bu enerjiyle daha İpek teyzeyi dinleyecektim.
Aslında bana ne söyleyeceğini deli gibi merak ediyor ama bir yandan da hiç öğrenmek istemiyordum.
Bahçenin en kuytu köşesinde yaklaşık yarım saat Araf'ı bekledikten sonra yine Farklı bir arabayla tam önümde hızla durdu.
Camını açarken bende ayağı kalktım. Yüzümdeki bezginliği farketmiş olacak ki
" anlaşılan gün kazançlı çıkmış. Oysa senden çok umutluydum." Dedi. Arabaya binmiş emniyet kemerimi de takmıştım.
" kimin kazandığının bir önemi yok. Önemli olan savaş değil mi?" Diye sorduğumda kafasını haklısın anlamında salladı. Ama oda benim gibi çok gergindi. Yol boyunca ikimizde doğru dürüst konuşmamıştık ya da konuştuğumuz her şey oldukça saçma ve sıradan şeylerdi.
Şuan bizi gören sevgili olduğumuzu değil sadece zorunlu bir yol arkadaşlığı içinde olduğumuzu düşünürdü.

SUSKUN 2 ( Sessizliğin çığlığı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin