Acı; insanı yerle bir eden ve yine insanları bir araya getirebilecek kadar güçlüdür. Ondan daha güçlü başka hiçbir duygu olamaz. İnsanlar acıyla olgunlaşırken yine aynı insanlar acı yüzünden hayatına son verebilir de. insanlar acılarından kurtulmak için her yolu denerken yine aynı insanlar pervanenin etrafındaki kelebekler gibi acının etrafında dolaşır. Acıyacağını bile bile, tehlikeli olduğunu bile bile yaparlar bunu.
İşte Araf ve İpek teyzenin yaptığı buydu. Onlar acılarında birleşmişlerdi. Bu birleşimle acıları yok olmamıştı ya da azalmamıştı ama alışmayı başarmışlardı. Tıpkı diş fırçalamak, yemek yemek, işe gitmek gibi bu acıyı da hayatlarının bir parçası haline getirmişlerdi.Bahçede biraz daha vakit geçirdikten sonra Araf teyzesini dinlenmesi için odasına götürünce bende bomboş salonda oturdum. Aslında okula gitmem gerekiyordu ama gitmemek için bahaneler üretiyordum. Çünkü okul beni en çok ürküten yerdi, sanki kabuslarımın merkeziydi. Okula gitmek kabuslarıma kucak açmak gibi geliyordu. Kabuslarıma kucak açmak ve Meriç ile defalarca kez yüzleşmek gibi geliyordu.
Biraz salondaki süsleri inceledikten sonra telefonum çalınca cam kenarındaki koltuğa oturup telefonu açtım. Arayan Halil abiydi.
" Melek merhaba kızım nasılsın?" Diye sorduğunda sesindeki tedirginliği hemen fark edip biraz rahatlatmak için daha yumuşak bir ses tonuyla
" iyim Halil abi kusura bakma seni hiç arayamadım." Dedim. Ama Benim yumuşak ses tonumun onun üzerinde hiçbir etkisi yoktu. Bunu
" önemli değil. Şimdi nerdesin, iyi misin?" Dediğinde anladım.
Annemin yanında olduğuna hatta bizi dinlediğine emindim. Hiç tereddüt etmeden" Araf'ın ailesinin evindeyim."
Dediğimde Halil abi biraz susup tekrar
" bak kızım böyle olmaz. Eve gel de konuşalım." Dedi. Derin bir nefes alıp" Halil abi sana saygım sonsuz ama annem yanında bizi dinlemeyi bırakıp o telefonu almadığı sürece ben de asla dönmeyeceğim. Sen de kendine çok iyi bak iyi akşamlar." Diyerek telefonu kapattım. Annemin beni merak ettiğini biliyordum ama beni düşürdüğü konum onun için üzülmemi engelliyordu.
" onu mutlu etmişsin." Araf'ın sesiyle ona dönüp
" mutlu etseydim. Şuan burda olmazdım. Onun yanında olurdum." Dediğimde gülümseyip
" teyzemden bahsediyorum" dedi. O an biraz utanıp tamamen sustum. Birkaç dakikalık sessizliğin ardından görevli kadınlardan biri iki kahve fincanı getirip bize ikram edince Araf'a
" sabah nereye gittin?" Diye sordum. Bir şeyler söylemeden önce kahvesinden bir yudum alıp derin bir nefes aldı.
" neden okula gitmiyorsun? Üstelik hiç resim çizdiğini de görmüyorum." Dedi.
Sorduğum soruyu da tamamen unutup öylece ona odaklandım. Biraz daha bahçeyi seyredip bana bakınca bakışlarımı yere sabitledim.
" eğer kurtulmak istiyorsan kendini zorlamalısın. " diyerek ayağı kalkınca bende birden ayağı kalktım.
" ne yapacağız?" Sorduğum soruyu duymazdan gelip çıkış kapısından çıkınca bende koşarak onu takip ettim. Arkasından aynı soruyu defalarca kez tekrar etmeme rağmen tek bir cevap bile vermedi. Hızla dışarı çıkınca Araf'ın amcasını fark edemesem de Araf'ın düşen suratından hemen onu gördüm. Tüm kasvetli havasıyla bize doğru gelerek
" gençler nereye, ailecek yemek yeseydik." Dedi. O kadar sahte duruyordu ki. Burda olmamızı istemediği her halinden belliydi. Belki bunu saklamayı beceremeyecek kadar saftı ya da daha kuvvetli ihtimal bunu bile bile gözümüze sokuyordu. Araf arabasının kapısını açarken
" teyzem yemeğini yiyip erkenden uyudu. Yani aile kısmı şuan yok. Yemeğe gelince o her yerde yenebilir."Deyip arabasına binince bende hemen yanındaki koltuğa oturdum. Amcasının bir şey söylemesini beklemeden hızla yanından uzaklaştı. Amcasını görmek bile Araf'ın sinirlerini gökyüzüne ulaştırıyordu. Gerçekten de bakınca sevilmeyecek bir yüzü vardı ama nefret daha zor bir duyguydu. Kimseye karşı hemen kurulamayacak kadar insanın içini kemiren bir duyguydu. Ama Araf amcasına karşı nefretin en üst boyutuna ulaşmıştı. Tüm hızıyla büyük bahçe kapısından çıkarken bende emniyet kemerimi takmaya çalışıyordum. Kısacık ve yavaş gitmesi gereken mesafeyi o kadar hızlı gidiyordu ki sürekli bir yerlere tutunarak denge kurmaya çalışıyordum.
" Araf lütfen sakin olur musun? " diye fısıldadığımda hiçbir tepki vermeyince yeniden
" Araf lütfen sakin ol" dedim. Ses tonumu biraz daha arttırmıştım ama hiçbir tepki alamayınca önüme dönmeye karar verdim. Karşıya baktığım anda kırmızı lüks ciple çarpışmak üzere olduğumuzu görüp tüm gücümle
" Araf dur artık" diye bağırdım. Araf karşıdaki arabaya iyice yaklaşınca
" Araaaaaaaf " diye bağırıp yüzümü kapattım.
Derin derin nefes alırken araba hızla durunca sakince gözlerimi açıp burun buruna gelmiş arabalara ve birbirlerine delice bakışlar atan Aslı ve Araf'a bakıp emniyet kemerimi çözdüm. Aslı sinirle arabadan inince bende onu sakinleştirmek için arabadan inecekken Araf hiçbir şey söylemeden arabaya gaz verip hızla oradan uzaklaştı. Dikiz aynasından arkamızdan muhtemelen bize küfürler sarfedip arabasına binen Aslı'ya bakıp hiç konuşmadan kemerimi taktım.
Araf'ın öfkesi beni bazen çok korkutuyordu. Sinirlendiğinde gözü hiçbir şeyi, hiçkimseyi görmüyordu. Beni sevdiğini bilmem bile bu korkumun üstesinden gelmiyordu. Birgün öfkesine yenilip belki de beni tamamen hayatından çıkartabilirdi ya da ben buna dayanamayıp ondan kopabilirdim.
Tüm hızıyla arabaları solluyordu.
" Böyle sinirlenecek ne var anlamadım. Gereksiz yere kendini geriyorsun." Dedim ama Konuşmamın onunda, arabanın hızınında üzerinde bir etkisi yoktu." konuşmalısın, sinirini ancak bağırarak atabilirsin." Diyerek yüzüne baktığımda arabayı iyice hızlandırarak
" kes sesini yoksa müsait bir yerde ineceksin." Diye bağırdı. Şok olmuştum, uzun zamandır ilk kez benimle böyle konuşuyordu. Hiçbir şey söylemeden sadece ona baktım. Verdiği tepki beni gerçek anlamda tepe taklak etmişti. Gözlerim doluyor sonra yeniden yaşlar dağılıyordu.
Uzun bir süre yolda gittikten sonra yine o berbat yere gelmiştik. Herkes buraya Balyozun yeri diyordu. Daracık sokakların sonunda yine bu berbat yere gelmek Araf'ın az önceki tepkisinden dolayı dikkatimi çekmiyordu. Arabayı hızla park yerine çekip beni beklemeden o aptal yere girince arabada tek başıma derin bir nefes aldım. Ne için uğraşıyordum ben? Kimin için uğraşıyordum? Beni sürekli aşağılayan bir insanı gidip sakinleştirmeyeceğim kesindi. Bende arabadan inip bu terk edilmiş sokağın içindeki insanların başkalarından kurtulmak için girdiği ine girdim. Müzik yine tüm gürültüsüyle çalarken Gürkan'ı görünce yanına gidip Araf'ı sordum. Bana yaşlı, bakımsız ve oldukça kaslı bir kadını gösterip Balyoz'a sor dediğinde şaşırdım. Balyoz dedikleri kişiyi erkek olarak düşünürken o bir kadın çıkmıştı. Bunun şaşkınlığını daha sonra yaşayacaktım. Üzerimi düzeltip yaşlı kadının yanına gittim.
" merhaba iyi akşamlar, Araf nerde acaba?" Diye sorduğumda korkunç çatık kaşlarıyla bana bakarak
" bizimkini sen mi sinirlendirdin yine?" Dediğinde tüm kibarlığım ağzı bağlı olmayan bir balon gibi ortamdan uzaklaşıp gitti.
" yine, yine mi? " diye bağırıp
" aslında evet yine başkalarına sinirlendi ve yine bütün sinirini benden çıkartıyor. Şimdi söyler misiniz majesteleri nerde?" Dediğimde birden gülümseyip yukarıyı işaret etti. Hiçbir şey söylemeden hızla yukarı çıktım.
Bir kadın neden kendine Balyoz ismini verdirir ki bunu belki uzun bir zaman sonra Araf'a sorardım. Çünkü önce şu sinirimi boşaltmalıyım.
Yine kendini kaybetmiş insanların arasından geçip yukarı çıktım. Bu kadar gürültünün içinden geçerek tamamen sessizliğin hakim olduğu bir yere geçtim. Koridordan geçip karşıdaki tek kapıyı çalıp içeri girdim. Sadece bir yatağın ve bir koltuğun olduğu odada onlarca resim vardı. Bütün duvarlar sadece tablolarla kaplanmıştı. İşin garip tarafı resimlerin hepsi daha önce Araf'ın evinde gördüğüm o kırgın gözlerin aynısıydı. On tane, yirmi tane hatta otuz tane tablo vardı. Şimdi yine bir tuvalin başına oturmuş kendini resme vermişti.
O kadar güzel bir görüntüydü ki bu, uzun zamandır bu kadar harika bir manzara görmemiştim.
Birazdan tartışacak olmamız bile bu görüntüyü görmezden gelememe engel değildi. Tüm dikkatimi toplayıp" Ben sana hiçbir şey yapmadım. Bunun farkındasındır umarım." Dediğimde hiçbir şey söylememişim gibi resmini çizmeye devam etti. Sinirle yanına gidip çizdiği resme baktım. Yine aynı gözleri çiziyordu. Bir resmi neden bu kadar çok çiziyordu?
Üstelik bu kadar fazla çizmesine rağmen gözlerdeki anlam hep aynıydı." ben eve gidiyorum." Dediğimde söylediğimin çok imkanlı olmadığı kesindi. Bu korkunç sokaktan çıksam bile o evi bulmam imkansızdı.
Aslında yapabilirdim. Daha önce yapmıştım, gerçi o zaman oldukça kötü durumdaydım.
Üstelik o muhteşem eve gitmem zor olabilirdi ama en kötüsü Araf'ın diğer evine gidebilirdim. Sonuçta bir laf etmiştim ve gereğini yapmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUSKUN 2 ( Sessizliğin çığlığı
Teen FictionYeni bir hayat mı gerçekten? Daha mutlu bir hayat, daha sakin, daha umut dolu, daha huzurlu bir hayat.... peki geriye kalan dahalar nerde? Daha korkunç, daha acımasız, daha berbat. Kimdi onun için savaştığım? Kimdi bana su, hava, nefes ve yaşam olan...