Arabayı bahçeye park edip tekrar bana döndü. Yol boyunca tek kelime etmemiştim.
" neden evden ayrıldın?" Sorusuna oldukça sinsice
" savunmalarda iyi değilim." Dedim. Sakince gülümseyip
" anlaşılan büyük bir tartışma olmuş. Sana bakınca bir ailemin olmaması iyi bir şeymiş gibi geliyor." Dediğinde yüzüne kızgın ve oldukça kırgın bir şekilde baktım. Hiçbir şey söylemeden arabadan indiğinde yine yerimden
kımıldamadın. Bagajdan çantamı ve valizimi çıkartıp inmemi işaret etti. Ama ben hiçbir tepki vermedim ve tabi ki arabadan da inmedim. Biraz daha bekleyip gelmeyeceğimi anlayınca gelip kapıyı açtı, hala bir tepki vermiyordum. Hızla eğilip emniyet kemerini açınca bir an burnumun ucu dudaklarına değdi. Kendimi geri çekecekken masum bir öpücük kondurup
" teyzem bize bakıyor. İstersen kibarca in yoksa yine her zamanki gibi kucağıma mı gelmek istersin?"
Dediğinde gözlerim şaşkınlıktan sonuna kadar açılmıştı. Geri çekilince bize meraklı gözlerle bakan kadına gülümseyip arabadan indim. Araf uzun boylu, sapsarı saçlı ve oldukça zayıf olan kadının yanına gidip yanaklarına öpücük bırakırken
" bak teyze bu Melek, kendisi sevgilim." Dediğinde utancımdan elbisemin piresiyle oynayarak onlara doğru yürüdüm.
" merhaba efendim." Derken Araf'a da korkunç bakışlar attım. Tabi ki yine her zamanki gibi karizmatik bir şekilde gülümsüyordu.
" merhaba canım. Hoşgeldin nasılsın?" Kadın konuşurken şaşırmıştım. Sesi çok kısıktı, zar zor konuşuyordu. Yine de yüzüme tatlı bir gülümseme yerleştirip
" teşekkür ederim iyiyim. Siz nasılsınız?" Dedim. Gözlerinde tonlarca acıyı göğüslemenin verdiği yorgunluğun izleri dolu doluydu. Uzaktan bakan biri için bu kadar güzel ve diri görünen bu kadının yanına gidince sönmüş bir volkana benzediğini
fark etmek çok kolaydı.
" iyiyim canım. Ben İpek Araf'ın teyzesiyim." Deyip elini uzatınca sıktım. O sırada arkadan bir kız sesi
" aynı zamanda yengesi ." Diyerek araya girdiğinde bunun Aslı olduğunu hatırladım. Hastane de benimle konuştuğu için onu hemen tanımıştım. Yanımıza gelip" hoşgeldin Melek" diyerek elini uzatınca başımı sağol anlamında saklayıp elini sıktım. Araf ile birbirlerine çok farklı bakıyorlardı. Araf ona bakmayı kesip yanıma geldi. Bir eliyle valizi alırken diğer elini belime yerleştirdi.
" teyze Melek bir süre bizimle yaşayacak." Dediğinde Aslı'nın nefret dolu bakışları sadece üzerimize saplandı. İpek teyze içeri buyur ederken
" tabi ki çok iyi olur." Dediğinde Aslı yeniden araya girip
" burası senin evin. Bize sormana gerek yok." Diyerek Araf'a laf atınca
Aslında Araf'ı tanıyan biri ona laf atmanın hayatındaki en gereksiz eylem olduğunu bilir çünkü daha kötüsüyle karşılaşır ama bu Aslı'nın umrunda gibi görünmüyordu.
Araf bana bakarak
" evet burası ikimizin evi. Zaten sormuyorum haber veriyorum." Dedi.
Bizim evimiz mi? Daha benden özür bile dileyemeyen şu yakışıklıyla bir evimizin olması garipti. Bana göz kırpıp içeri doğru itince hiçbir şey söylemeden kocaman ve bir o kadar da kasvetli olan evin içine girdim.
Salon bizim bütün ev kadardı ve tamamen donatılmıştı. Sağ tarafta bütün duvarı kaplayan kocaman bir kitaplık, şömine ve önünde iki tane tek kişilik koltuk vardı. Sol tarafta büyük bir yemek takımı ve ortada bembeyaz bir oturma takımı vardı. Salonun en güzel yanı ise bir duvarın tamamen camla kaplı olmasıydı. Bahçedeki rengarenk çiçekler perdenin arkasından bile görünebiliyordu.
İpek teyze kızınında yardımıyla şöminen yanındaki yeşil koltuğa oturup" Aslı lütfen Ayşe hanıma söyle bir oda hazırlatalım Melek için." Dediğinde Aslı salonun içinden geçen bir kapıya doğru yürüdü. Araf sadece teyzesine hitap ederek
" gerek yok. Benim odamda kalacak." Dediğinde ise birden olduğu yerde durdu. Teyzesi gülümseyip peki anlamında başını sallarken Aslı hiçbir şey söylemeden mutfak olduğunu tahmin ettiğim yere girdi. Araf yeniden belimden itip beni salondan çıkartınca koridorda
" seninle asla kalmam." Diyerek sessizce bağırdım. Sessizce bağırmak oldukça zor bir işti. Sesinin tonunu azaltıp etkisini büyütmek gerekiyordu.
Bu kadar etkili bir şey tabi ki Araf'ın üzerinde etki etmedi. Beni kolumdan zorla çekip asansöre bindirince sesimi bile çıkartamadım. En üst kata çıktığımızda biraz şaşırdım çünkü
Bütün bir kat sadece Araf'a göre dizayn edilmişti. Resim atölyesi, müzik aletleri ve aralık kapının ardından görünen siyah bir yatak odası takımı.
Valizimi hızla köşeye fırlatıp kendini tek kişilik koltuğa atınca
" ne o biraz önceki centilmen yeniden kütüğe mi dönüştü. Oysa saat daha 12 olmadı." Deyip valizimi yerden kaldırdım. Geriye attığı başını kaldırarak itici bir şekilde gülümseyip tekrar başını geri attı.
" neden burda kalıyoruz. Senin evinde de kalabilirdik." Diyerek karşısındaki koltuğa oturdum.
" ailemle tanışmak istiyordun. İşte sana ailem." Diyerek ayağı kalkınca
" Araf " diye ısrar ettim. Şövalelenin karşısına otururken
" yalnız kalmanı istemiyorum. Evde de, odada da." Dedi. Meriç'in sesinden bahsediyordu. Unutmamıştı, benimle ilgili sorunlar onun için önemliydi. Aslında benden özür dilemesi bu kadar önemli olmamalıydı. Konuşmak, bir şeyleri ifade etmek elbette önemliydi. Ama asıl önemli olan hissetmekti. Sadece gerçekten hissetmek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUSKUN 2 ( Sessizliğin çığlığı
Teen FictionYeni bir hayat mı gerçekten? Daha mutlu bir hayat, daha sakin, daha umut dolu, daha huzurlu bir hayat.... peki geriye kalan dahalar nerde? Daha korkunç, daha acımasız, daha berbat. Kimdi onun için savaştığım? Kimdi bana su, hava, nefes ve yaşam olan...