25

954 53 3
                                    

Sevgi kadar zararsız bir duyguyu insanoğlu her şeyi yapmak için maşa olarak kullanabiliyorsa yine aynı insanoğluna en çok yakışan duygu kesinlikle ihanettir.
İhanet sadece sevgililerin ya da eşlerin birbirine yaptığı bir çeşit aldatma değildir kesinlikle, ihanet karşında her kim varsa ya da her ne çeşit olursa olsun o kişiyi aldatmaktır. Kandırmak hatta onunla oyun oynamaktır. İhanet karşında her kim olursa olsun onun kalbini hiç beklemediği bir anda kırmaktır.

Araf hem teyzesine bakıyor hemde her an bayılacakmışım gibi beni tutuyordu. Konu teyzesi olunca Araf'ın yapacak ya da söyleyecek bir şeyi olmuyordu. Gerçi konu İpek teyze olunca hiç kimse bir şey söyleyemiyordu. Sonuçta belki de sayılı saatleri olan bir insana bağırmak sadece saatleri saniyelere çevirmek olurdu. Aslında bayılmayacağımı çok iyi biliyordum. Bu durum nedense bende rutin haline gelmişti. Tabi ki beni üzen insanlar her zaman olacaktı ama bu insanlar sevdiklerim olduğunda yıkılıyordum, bu kadar sevgi verdiğim insanlardan aldığım tek şey ihanet olunca işte böyle olduğum yerde kalıyordum ve valizim en yakın arkadaşım oluyordu. Bunca yaşanana rağmen ne ben sevmekten ne de sevdiklerim ihanetten vazgeçmiyordu.

Biran kendime geldiğimde  hiç kimsenin konuşmadığını fark ettim, herkes ipek teyzeye bakıyor ve ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordu ben ise en yakın arkadaşıma valizime bakıyordum.
Araf teyzesinden bir açıklama gelmeyeceğini anlamış olacak ki
" teyze bu ne demek oluyor?" Diye sordu.
İpek teyze de bu zamana kadar bana bunu yapan herkes gibi üzgün görünüyordu, bu üzgün hali ise bende gülme hissi oluşturuyordu.Çünkü bu üzgünlüğü bendeki hayal kırıklığını zerre azaltmıyordu. İpek teyze

" Melek ile öyle konuşmuştuk, Doğum günümden sonra gidecekti. Bende o hiç yorulmasın diye eşyalarını toplattım. " Diyerek tekerlekli sandalyesini hafif geriye doğru sürdü. Aslı bu durumdan o kadar memnundu ki bunu gözüken otuz iki dişinden anlıyordum. Kimsenin söyleyeceği bir şey olmadığını düşünüyordum, İpek teyze yanlış bir şey söylemiyordu gerçekten de böyle konuşmuştuk. Bugün hatta dün gece bu evden ayrılmış olmam gerekiyordu ama bu kibarlığı ne kadar kötü bir şey düşünmediğini gösterse de bu düpedüz beni bu evden kovmaktı.  Kovulduğunu bildiğin bir yerde böyle beklemek, istenmediğini haykıran bunca göze bakmak ne kadar da zordu.

" bizde zaten Melek'in eşyalarını almaya gelmiştik, artık birlikte yaşayacağız." Damla öyle bir şey söylemişti ki gömmek için yer aradığım kafamı hemen kaldırdım. Hem bu cümleye çok şaşırmıştım hem de sanki uzun süren bir susuzluğun ardından istediğim kadar su içiyormuşum gibi rahatlatmıştım.
" bende ona valizini toplamasında yardım edeyim diye gelmiştim ama siz benden daha düşünceli davranmışsınız." Diyerek sözlerini bitirdiğinde hemen Araf'a baktım. Sonuçta onun her şeyim dediği teyzesine Damla oldukça iğneleyici konuşmuştu. Ama Araf hala hiçbir şey anlamamış gibi teyzesine bakıyor ve beni tutuyordu.
Aslı'nın ise otuz iki dişinin yerine sadece tavşan dişleri kalmıştı. Herkes bu gece söylenenlere bolca şaşırıyordu. Ama Refik bey herkesin tersine söylenenlerin hiçbirini önemsemiyor sadece beni ve Araf'ı seyrediyordu.
İpek teyze tekerlekli sandalyesini beyaz koltuğuna doğru çevirerek
" o zaman size iyi akşamlar." Dedi. Aynı zamanda da kızına kendisini götürmesini işaret ediyordu. Damla'ya minnetle bakıyordum, bu yaptığı eğer bende gurur diye bir şey kalmışsa onu okşuyordu.
Aslı annesinin söylemeye çalıştığını anlamış olacak ki bana iğneleyici bir şekilde
" hoşçakal" Diyerek annesinin tekerlekli sandalyesini sürdü. Geriye sadece şaşkınlıkla etrafı anlamaya çalışan Gürkan, bana bir abla, bir kardeş şefkatiyle bakan Damla, hala sıkı sıkı beni tutan Araf ve birazdan canımız sıkkın değilmiş gibi canımızı daha da sıkacak Refik bey ve ben kalmıştık.
Refik bey söylediğimi boşa çıkarmamak içinmiş gibi ellerini ceplerinden çıkarttı ve Araf'a gülerek
" konu teyzen olunca senin olan her şeyde uçup gidiyor." Dediğinde Araf tuttuğu kolumu bırakıp zarifçe elimi tuttu.
" bu kız yakında benim karım olacak, işte o zaman benim olan diye bir şey kalmayacak. Her şey bizim olacak." Diye bağırdığında teyzesi de, Aslı da, Refik bey de hatta Damla ve Gürkan da şaşkınlıkla Araf'a ve onlardan daha şaşkın olan bana baktılar. Acaba Araf amcasını sinir etmek için mi bunu söylemişti yoksa şu otobüste su ister gibi hayatımızı birleştirmek istediği teklifi ciddiye mi almıştı?
Refik bey hiç bir şey söylemeden hemen küçük çekirdek ailesine katılmak için salona geçince Gürkan da valizimi eline aldı. Geldiğimiz ekiple gitmemi dört gözle bekleyen bu kasvet köşküne son bakıp dışarı çıktım.
Geldiğimiz ekiple demiştim ama aslında aramıza katılanlarda vardı. Mesela valizim, mesela yeni bir hayal kırıklığı, mesela akmak için an kollayan gözyaşlarım.

" Gürkan sen garajdan benim kırmızı arabayı alıp Damla'yı eve bırak." Araf konuşmaya başladığında bende kasvet köşküne bakmayı kestim. Gürkan valizimi kenarda bırakarak arabayı getirmek için garaja koştu. O sırada Damla benim tercümanımmış gibi
" neden?" Diye sorunca Araf
" merak etme yarın seninle gelir ama bu gece yanımda kalmasını istiyorum." Diyerek elimi tutup arabayı işaret etti. Beni bekleyen ultra lüks arabaya baktım. Sonra yeniden garajdan Gürkan'ın arabayı getirmesini bekleyen Damla'ya döndüm. Araf'ın elini bırakıp Damla'ya doğru yürüdüm Araf'ta onunla konuşmak istediğimi fark etmiş olacak ki arabaya bindi. Damla'nın yanına geldiğimde gülerek
" ne o? Beni boğmaya mı geldin? İnan bana çok iyi bir ev arkadaşıyımdır." Dedi ve ellerini teslim olmuşcasına yukarı kaldırdı. Ben onun aksine hiç gülümseyemiyordum. Havaya kaldırdığı ellerini yavaşça tutarak tüm içtenliğimle ona sarıldım. Bunu yapacağımı ne ben ne de Damla beklemiyordu. Önce hiç bir tepki vermeden öylece bir direk edasıyla bekledi. Sonra buna alışık olmadığından çok içten olmasa da karşılık verdi. Kulağına iyice yaklaşıp
" çok teşekkür ederim. Her şey için." Diyerek geri çekildim. Şakınlığın yanında beliren gülümsemeden sonra beni bekleyen Araf'ın yanına oturdum.

Araf tüm hızıyla arabayı kullanıyordu ama benim içimde o kadar çok his vardı ki korkuya yer kalmamıştı. Başımı Araf'a belli etmemek için yavaşça cama yasladığımda bana bakmadan
" garip bir his var içimde, daha önce hissetmediğim bir şeye benziyor." Dedi. Hıçkıra hıçkıra ağlamamak için kendimi zor tutuyordum bununiçinde sadece Araf'ı geçiştirmek için
" nasıl? " Diye bir soru sordum. Hiç beklemeden
"Sen gözümün önünde her geçen gün daha çok eriyorsun ve ben hiçbir şey yapamıyorum." Dediğinde
" çaresizlik" Diye fısıldadım. Fısıldamama rağmen söylediğimi çok net bir biçimde duymuştu. Yeniden aramızda oluşan derin sessizlik bunu kanıtlar nitelikteydi.
**********************************
Yeniden Araf'ın eski evine gelmek bende sadece sıradanlığımın yeniden tekrarını yaşatmıştı. Bir yerlerden kovulmak ve bir yerlere acilen sığınmak işte hayatımın ana fikri buydu.

"Hadi." Araf beni içeri çağırırken ben hala Çelik kapıya bakıyordum. Düşünmeyi, kafamda kurmayı bırakıp ayakkabılarımdan kurtulmak için köşedeki sandalyeye oturdum. Birini çıkartıp diğerine geçtiğimde birden tüm ışıklar yanınca salonun ortasında oluşturulmuş büyük bir resim atölyesini görünce diğer ayakkabıda kendiliğinden ayağımdan düştü.
Araf tuvallerden birinin üzerinde duran önlüğü giyerken
" hadi bakalım ilham perisi. Eski günleri yad edelim." Dedi ve karşı karşıya konmuş tuvallerden birinin önüne oturup fırçaları eline aldı.
Bunu yapmayı şuan her şeyden çok istiyordum ama bir o kadar da yapamamaktan korkuyordum.
" bu arada temamız aşk." Diyerek beni yanına çağırdığında ürkek bir çocuk gibi küçük adımlarla yanına gittim.
Beceriksizce bir kalp çizmiş içinden de bir sürü ok çıkartmıştı. Resim resmen imdat diye haykırıyordu.
" böyle olmaz." Diye kekelediğimde önünde duran kağıdı yere fırlatıp boş bir sayfayı açtı. Önündeki fırçalardan birini alarak hızla bir kalp çizdim. Oda kalbin içinden geçen okları bu sefer daha profesyonel bir şekilde çizmeye başladı.
Çizdiğim şey küçük bir çocuğun bile yapabileceği kadar basit bir kalpti ama içimden bir şeyleri alıp götürmüştü. Hemen diğer önlüğü boynumdan geçirip Araf'ın karşısındaki tuvalin önüne oturdum ve aklıma gelen her şeyi çizerek yere fırlatmaya başladım. Ben fırlattıkça Araf'ta önünde dolan kağıtları etrafa fırlatıyordu.
Resim yapmayı gerçekten çok özlemiştim, aslında bu resim yapmak değildi bu dostumla dertleşmek gibiydi. Bu resim yapmak değildi bu dertlerimi dağlara taşlara haykırmak gibi bir şeydi.
Saatler ilerlerken bizde deli gibi kalpler çizerek yerleri bir sürü kırık kalple doldurmuştuk.
Bir ara önümdeki kağıda yeni bir çizik atıp Araf'a baktım oda beni seyrediyordu.
Gülerek
" bazen senin hayatımdaki en büyük hata olduğunu düşünüyorum." Dedim. Hemde hiç çekinmeden söylemiştim bunu. Cümlemi duyunca oda gülümsedi ve yerdeki kağıtların, kırık kalplerin arasına uzandı, bende hemen arkasından tam yanına uzandım.
" ama sonra sanki hayatımda ilk kez kendim için bir şey yapmışım gibi mutlu oluyorum." Dediğinde tavana bakmayı kestim. Şimdi tüm dikkatim tavanı seyreden Araf'ın üzerindeydi.
"İşte o zaman hep yanında olmak istiyorum." Diyerek cümlesini bitirince oda yavaşça bana doğru döndü.
Araf'la aynı şeyleri hissediyor olmak beni mutlu etmişti.
Bizi böyle görenler deli olduğumuzu düşünebilirdi ama biz sadece aşıktık.
" böyle bir geceyi ancak sen güzelleştirebilirdin." Konuşurken bir yandanda bende onu daha iyi görebilmek için onun gibi yan döndüm.
Bu kadar kırık kalbin içinde birbirinin kalbine sonsuza kadar esir olmuş iki mahkumduk biz.

SUSKUN 2 ( Sessizliğin çığlığı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin