Mutlu bir ailenin formülü karısından başka kimseye aşık olmayan bir baba, kendini nedensizce çocuklarına adamayacak bir anne ve bencilliklerini asgari düzeyde tutacak çocuklardır.
Şimdi bende kendi mutlu ailemin yanına gidiyorum. Araf'ı uyandırmadan otobüse atlayıp eve gitmek en iyi fikir gibi gelmişti. Çünkü ikimizde ne yapacağımızı, ne söyleyeceğimizi bilmiyorduk. Konuşmaya çalışmak yaşadıklarımızı zorlaştırmaktan başka bir işe yaramazdı.
Otobüsten inip uzun zamandır içinden yürümediğim parkın içinden geçip evin kapısını çaldım. Sonra bugünün pazartesi olduğunu hatırlayıp çantamda anahtarı aramaya başladım. Anahtarı bulmuş çıkartırken annem kapıyı açtı.
"Evde miydin?" Diyerek ona sarıldığımda
" bizde seni bekliyorduk." Diye karşılık verdi. Geri çekilip nasıl anlamında başımı salladım. İçeri girip gelmemi isteyince yeni bir tartışmaya gireceğimi anlamıştım. Gülümseyip sakince kapıyı kapattım. Elimdeki çantaları köşeye koyup hiç acele etmeden ayakkabılarımı çıkarttım. Ne olduğuyla ilgili hiçbir fikrim yoktu ama tartışmaktan yorulmuştum. Yerdeki terlikleri ayağıma geçirip salona girdim. Teyzem koltuğun başında yanında ağlayan Sıla'yı sakinleştirmeye çalışıyordu. Zeliş camdan büyük ihtimalle Araf gelmiş mi diye bakıyor annem ise kollarını kavuşturmuş bana bakıyordu. Sıla'yı öyle görünce hemen yanına koşup
" ne oldu? Kötü bir şey mi oldu?" Diye sordum. Elimi omzuna koyacakken teyzem eliyle dur işareti yapınca öylece olduğum yerde durdum." Araf'tan vazgeçmen için daha ne yapması gerekiyor." Annem sesinin tonunu ilk cümlesinden yükseltmişti bile. Ona baktığımda yüzündeki öfkeyi çok net gördüm.
" onun yüzünden aşağılandın yetmedi, ölümden döndün yetmedi şimdi de aldatılıyorsun ve sen onu ödüllendirir gibi tatile götürüyorsun." Diyerek cümlesini tamamlayınca istemsizce koltukta ağlayan Sıla'ya baktım. Hiçbir şey söylemiyor sadece eski Türk filmlerindeki gibi ağlıyordu.
"daha ne kadar gurursuz davranacaksın." Diyerek teyzem lafa girince annem yanıma geldi.
" söylesene senden özür diledi mi? Yani böyle berbat bir şey özürle bile affedilmez ama senden özür diledi mi? Küçücük bir özür..." cümlesini bitirmesine izin vermeden
" yeter " diye bağırdım.
" bu benim ilişkim, benim gurursuzluğum. Yeter artık" cümlelerim anneme bıçak gibi saplanmıştı ama artık eskisi gibi olmamın vakti gelmişti. Teyzem Sıla'nın arkasından çıkıp
" öyle mi? Peki sevgilinin peşinden giderken başkalarının nişanlılarını ayartmana da mı karışmayalım?" Dediğinde başımdan aşağı kaynar sular döküldü.
" ne diyorsun sen?" Diye kekelerken öfkem evi dolduracak kadar çoğalmıştı." kusura bakma birtanem ama ben konuşmadan duramayacağım." Teyzem annemin omzunu okşarken bu cümlesiyle annem başını önüne eğdi. Birazdan bu evde geri dönüşü olmayan şeyler olacağı kesindi. Gözlerim sürekli nedensizce ağlayan Sıla'ya ve gururla beni seyreden Zeliş'e takılıyordu.
Teyzem annemle birlikte bana doğru gelip önümde durdu. Annem bakışlarını biran yerden kaldırınca teyzem" Mete'yi ayartırken nasıl Araf'la da birlikte olursun." Dedi. Gözlerim dolmuştu ama ne söyledikleri ne de bakışları beni etkilemiyordu. Beni sadece ve sadece annem ilgilendiriyordu. Annem bana kısa bir bakış attı ve hayatımda daha önce hiç yapmadığı birşeyi yaptı. Elini hızla kaldırıp sol yanağıma tokadı geçirince Zeliş de, Sıla da, teyzem de ve en çok ben şaşırıp kaldık. Annem saçlarımı okşamaya kıyamayan o kadın hiç düşünmeden bana tokat atmıştı. Gözyaşlarım günlerdir sürekli akmıyormuş gibi yeniden yanaklarımdan süzülürken teyzem sendeleyen annemi tutup koltuğa oturttu.
" sakin ol." Diyordu ama annemin bu yaptığından oda gayet memnundu. Hiçbir şey söylemeden sadece dolu gözlerle anneme bakıyordum. Zeliş sonunda aylardır içinde tuttuklarını herkesin ortasında fırsatını bulmuşken dökmeye başladı.
" Mete Sıla'dan ayrılmak istiyormuş. Sebebi de sensin. Daha kaçımızın hayatını mahvedeceksin. Anneni yıktın, beni yıktın şimdi de sıra Sıla'da mı?" Söylediği hiçbir şeyi duymuyordum. Ne bana ahlaksız biri gibi bakan teyzemi ne de anlamsızca ağlayan Sıla'yı göremiyordum. Baktığım tek kişi annemdi, duyduğum tek kişi bir şeyler söylemesini istediğim tek kişi oydu. Ama o hiçbir şey söylemiyordu yaptığı şeyden pişman olmadığı her halinden belliydi.
Benim dert ortağım, sırdaşım, arkadaşım kalbimi paramparça ettiği için hiç pişman değildi. Şuan burda ailem olduğunu zannettiğim yabancılarla kalmama gerek yoktu.
Ama bu sefer susmak, sinmek istemiyordum.
" ne yapmışım ben?" Diye sakince sorduğumda sakinliğim onları da şaşırtmıştı. Sıla gözyaşlarını silip hızla ayağı kalktı
" Mete sana aşıkmış. Bunun için beni terk etti." Diye haykırınca şaşkınlığım öfkemin önüne geçti. Mete beni mi seviyordu?
Her şey gözümün önünden hızla geçiyordu. Sürekli bana bakıyor gibi hissettiğim zamanlar, benimle garip konuşmaları, buğulu gözleri, anlamsız göz dolmaları, ara ara aydınlanan bakışları ve her zaman Sıla'dan uzak duruşu, birine aşık olduğunu söylemesi her şey yerine oturuyordu.
Bu olamazdı, beni sevemezdi, Sıla'ya bunu yapamazdı, bana bunu yapamazdı. Bana bu kadar büyük bir yük yükleyemezdi. Gözleri ağlamaktan bu kadar kızarmış bir kıza ne söyleyebilirdim?
Derin bir nefes alıp
" ben bilmiyordum. Bana hiçbir şey söylemedi. Onunla hiç ama hiç konuşmadım." Dedim.
Söylediklerimin Sıla ya da diğerleri üzerinde hiçbir etkisi yoktu. Onlar inandığı şeyleri çoktan seçmişlerdi. Sıla yeniden akan gözyaşlarını silerken
" sana güvenmiştim." Dediğinde burda durmanın ne kadar saçma olduğunu düşündüm. Saçma ve boşuna.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUSKUN 2 ( Sessizliğin çığlığı
Teen FictionYeni bir hayat mı gerçekten? Daha mutlu bir hayat, daha sakin, daha umut dolu, daha huzurlu bir hayat.... peki geriye kalan dahalar nerde? Daha korkunç, daha acımasız, daha berbat. Kimdi onun için savaştığım? Kimdi bana su, hava, nefes ve yaşam olan...