Gülümseyip kaçışımın olmadığını bildiğim için ona doğru yürüdüm. Her adım attığımda ellerini birbirine sürtüyordu. Aramızda biraz mesafe kalınca ayağı kalktı. Yüzünde biraz önce oluşan intikam hissi tamamen yok olmuştu.
" ne oldu sana?" Diye sorunca birden duraksayıp yanaklarımdan akan gözyaşlarını fark ettim. Hızla onları silerken
" benden bu kadar korkuyor olamazsın." Dedi. Ona olanları anlatamazdım. Aslında olan hiçbir şey yoktu sadece hissettiklerim, can çekişlerim ve yavaş yavaş çürüyüşüm vardı. Hiçbir şey söylemeden başımı hayır anlamında salladıktan sonra kendimi zorlayıp
" iyim." Diyebildim.
Ama oda iyi olmadığımın farkındaydı. Bir iki adım atıp yanıma geldi ellerini açıp sarılmamı işaret etti. Ona deli gibi sarılmak, saatlerce ağlamak istiyordum. Ama Yapamıyordum, Meriç'in sesi yetmiyormuş gibi o kızın gururlu suratı da sürekli gözümün önüne geliyordu. Onu kıracağımı biliyordum ama bunu yapamazdım. Kafamı yeniden hayır anlamında salladım. Hiçbir şey söylemedi, sadece kırgın bakışlarını üzerimden zorda olsa çekip mutfağa doğru yürüdü. Dur demek istiyordum, gitme diyerek yalvarmak istiyordum. Ama aldatılmak farklı bir duyguydu.
Araf mutfağa girince bende kendimi kapının önünde duran taşların üzerine attım.Kimsem yoktu diyemiyordum çünkü herkes vardı ama ben yoktum. Meriç'in içimden gitmesini yok olmasını, bitmesini, istiyordum. Hava iyice kararmıştı, güneş dağların ardına kaçarken sonsuz gökyüzünü aya bırakmıştı. Ay hala ürkek ürkek gökyüzünün ortasına doğru ilerlerken güneş tüm ihtişamıyla köşesine çekiliyordu.
" melek" sesini bir kez daha duyunca ayağı kalkıp yanan ışıkları dışarıyı aydınlatan odaya girdim. Dedem yarı uyur şekilde sofranın başına otururken Araf da elindeki havluyla banyodan çıktı. Beni görünce biran duraksasada kendini toplayıp zorlanarak da olsa yer sofrasına oturdu. Beni suçluyor olamazdı. Bu benim ona bir tepkim değildi bu onun yaptığının sonucuydu.Bende hiçbir şey söylemeden sofraya oturdum. Dedem uykusu geldiği için, Araf benim yüzümden, ben ise Meriç yüzünden hiç konuşmuyordum.
Berbat bir yemek seremonisinden sonra çok yorgun olduğumuz için hemen yataklarımız yanına iç taraftaki odaya geçtik. İçeri dedemden sonra girdiğimde Araf masadaki Sudan bir bardak içiyordu. İki yer yatağı bir de koltuğun üzerinde hazırlanmış yatağı görünce tüm acılarıma rağmen gülümsememe engel olamadım.
Araf'ın tepkisini gerçekten çok merak ediyordum. Kuş tüyü yataklarda yatmaya alışkın bay mükemmel, yer yatağında uyuyacağını görünce kesinlikle delirecekti.
Masanın üzerine konulan bardak sesini duyunca yavaşça köşeye geçtim, Araf saçlarını geriye atıp içeri girdiğinde minicik bir şaşkınlığın ardından bana yaklaşıp
" moruk yerde nasıl yatacak?" Dediği anda sessizce gülümseyip
" bu kadar saf olamazsın." Dedim.
Başını iki yana sallayıp ellerini yalvarır şekilde önünde birleştirdi.
" lütfen bir şaka olduğunu söyle." Diyerek tekrar yer yatağına baktı.
" Maalesef " derken yanından geçip karşı karşıya duran yer yataklarından birine oturdum. Araf hala bana bakarken köşede duran çantadan pijamalarımı alıp dışarı çıktım.
Giyinip tekrar içeri girdiğimde Araf da pijamalarını giymiş, memnuniyetsizce yer yatağında oturuyordu. Dedem çoktan uyumuştu.
" Bana çektirmek istediğin başka eziyet var mı?" Araf gerçekten sinirlenmişti. Ama benden daha fazla kızgın ya da daha fazla kırgın olamazdı.
" senin bana yaşatmak istediğin başka bir duygu var mı? Ne bilim sakladığın bir şey." Dediğimde hemen
" evet var." Dedi. Saçlarımı arkama atıp yüzümdeki şaşkınlığı yok etmeye çalıştım.
" ne oldu? Duymak istemiyor musun?" Diye sorunca tedirgin bakışlarımı ona odaklayıp karşısındaki yer yatağına oturdum.
" Sana hayatıma girmeyi gerçekten istiyor musun diye sormuştum. Benim berbat, dengesiz ve düzensiz hayatıma." Aslında Araf böyle konuşunca onun da yaptıklarından, yaşadıklarından hiç mutlu olmadığını fark ettim.
" pişman değilim" dediğimde gözlerindeki pırıltıyla bende mutlu oldum.
" aşk mıydı, bağlılık mıydı? Bilmiyorum" dediğinde nefesimin ciğerlerime battığını hissettim. Daha hiçbir şey söylememişti ama nefesim bana bir yük gibi ağır geliyordu.
" bundan birkaç yıl önce birini kendimden çok düşünmüştüm. Kendimi feda edecek kadar çok..." diye devam edecekken hızla yatağa girip
" devamını duymak istemiyorum." Dedim. Gözyaşlarım ardı ardına hızla dökülürken ellerim titriyor, vücudum benden bağımsız işliyordu.
Bağımsız ve acıyla sadece titriyordu.
Benim sevgimi kabul etmesi bile aylar süren bu adam birini belki de gerçekten sevmişti, bu beni aldatmasından bile daha çok canımı acıtıyordu. Araf'la aşamadığımız sorunlar çöp gibi büyüyordu, belki bugün değil ama eninde sonunda altında yerle bir olacaktık. Araf'ın sorunlarından kaçmaktan, yüzleşmekten, duymaktan konuşmaktan, onu kendime savunmaktan çok yorulmuştum. Peki bu yorgunluğa rağmen neden hala onunla yorulmaya devam ediyordum?
Yavaşça kalkıp lambayı kapattı, ne yaptığını duymak istemiyordum, hareketlerini duymak, hissetmek istemiyordum.
Gözyaşlarım yastığımı dolduruyor, burnum hunharca akıyorken ona olan sevgim, aşkım önemsizleşiyordu,küçülüyor, yok oluyordu.
Araf Kandemir biri için kendini feda edebiliyormuş, oysa ben ondan sadece kendimi feda etmeme izin vermesini isterken bunu bile kabul etmiyordu. Yeni bir gözyaşı gözümden akarken yorganımın kalktığını hissettim ama şuan bu çaresizliğimle tepki vermem olanaksızdı. Araf yorganı üzerine çekip elini belimden geçirdi. Beni kendine doğru zorla çekerken ben hızla gözyaşlarımı siliyordum.
Dudaklarını kulağıma değdirip
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUSKUN 2 ( Sessizliğin çığlığı
Teen FictionYeni bir hayat mı gerçekten? Daha mutlu bir hayat, daha sakin, daha umut dolu, daha huzurlu bir hayat.... peki geriye kalan dahalar nerde? Daha korkunç, daha acımasız, daha berbat. Kimdi onun için savaştığım? Kimdi bana su, hava, nefes ve yaşam olan...