Hiçbir şey söylemeden kapıyı kapatıp oradan çıktım. Deli gibi ona koştuğum adamdan şimdi kaçıyordum. Peşimden gelmeyeceğini bile bile hızla koşuyordum. Ağlamıyordum ya da bağırmıyordum. Nefesim kesilmiyor ya da kalbim sıkışmıyordu. Sokak çok kalabalıktı. Gece olmasına rağmen insanlar bir oraya bir buraya gidiyordu. Daha önceleri olduğu gibi hiçbir şey görmüyormuş gibi hissetmiyordum. Her şey netti yavaş yavaş azalan trafik, durakta bekleyen insanlar, trafik polisleri her şeyi görebiliyordum. Kırmızı ışığın yandığını görüyordum, yayalar için yanan yeşil ışığa uyup karşıya geçiyordum.
Biraz önce hayattaki tek yaşam kaynağım olan adamı yine ve yeniden terk etmiştim. Aslında o beni bırakmıştı. Ama bende bir acı belirtisi yoktu. Başka biriyle birlikte olduğunu söylemişti ama bunu umursayamıyordum. Her yer, her şey çok netti ve bende çok iyi hissediyordum. Sanki omuzumda milyonlarca yük taşırken biri bütün yüklerimi benden almış gibi hissediyordum.
***********************************
Okula gidişlerim bozuk kalp ritimleri gibiydi. Ya çok mutlu ya da çok üzgün olarak okula gidiyordum. Normal olarak sadece ilk günlerimde gitmiştim. Ne mutlu ne üzgün ne de gergindim o günlerde. Sadece yapmam gereken şeyi yapıp gidiyordum.
Zeliş benden nefret etmesine rağmen hala yanımdaydı, üstelik Sıla da dün geceden beri bana daha soğuk davranıyordu. Sanki annemin verdiği bir görevmişim gibi, bir sorumluluk, kurtulması gereken bir dertmişim gibi.İstenilmediğimi deli gibi haykıran bu iki kızla birlikte ne olacağını hiç bilmediğim bir okula gidiyordum.
Araf'a ne söylemeliydim, ne yapmalıydım, ne düşünmeliydim, ne hissetmeliydim?
Bunları hiç düşünmeden eğitim yuvamızdan içeri girdik.
Tahmin edilmesi hiç zor olmayacağı gibi yine herkes beni izliyor ve muhtemelen birbirlerine benimle ilgili 'katil afişte' gibi cümleler kuruyorlardı. Okul bahçesinden kafamı kaldırıp kantinin balkonunda beni izleyen Araf ve Damla'yı görünce tekrar önüme döndüm. Ne söyleyeceğimi bilmiyordum ama Araf belki benden bir açıklama bekliyordu. Belki diyorum çünkü beklememe ihtimali de çok yüksekti. Kapıdan içeri girerken kızlara" isterseniz siz girin, derse daha var. Hava almak istiyorum " deyip geri döndüm. Kızlar başını sallayıp içeri girerlerken bende tekrar dışarı çıktım. Birşeyler olacaktı ve artık olmalıydı. Kaçmak benim için çözüm değildi. Yüzleşmek, sorunları çözmek için en temel yoldu.
" işte paylaşılamayan kızımız." Diye bağırarak bana doğru gelen Nilay'ı görünce kızlar içeri girmekten bende banka oturmaktan vazgeçtim. Nilay şu bana Araf'ın pilici diyen kızdı.
Sebebini bilmiyordum ama direkt olarak terasta oturan Araf'a bakıp tekrar kıza döndüm. Araf'ta bunun olacağını biliyordu. Ama şaşırıyordum herkes Araf istemeden bu okulda hiçbir şey olmaz diyordu. Ama bu kız rahatça önümü kesebiliyordu. Bu kız yine önümü kesebildiğine göre elinde bir şey olduğu da muhakkaktı.
" ne istiyorsun?" Diye sorunca gülümseyip iyice bana yaklaştı.
" istediğimi alalı uzun zaman oldu." Dedi be tekrar geri çekildi.
Ve işte başımdan aşağı dökülen kaynar sularda gelmişti. Benim sevdiğim adam, beni seven o adam karşımda biriyle bir gece yatmanın verdiği gururla duran şu kızı öpmüş, bakmaya doyamadığım gözleriyle saatlerce bu kıza bakmıştı. Bu zafer kazanmış kızın artık hiçbir şey söylemesine gerek yoktu. Peki bu bir zafer miydi?Hiçbir şey söylemeden hızla bana bakan kalabalığın içinden sıyrılıp okula girdim. Bir çok şey söyleyebilirdim, belki saçlarından tutup yerlerde sürükleyebilirdim ama yapmamıştım işte.
Yaptığım harekete Nilay da kızlar da bizi izleyen herkes de şaşırmıştı. Hiçbir yere gitmeden direkt olarak üst kattaki kantine çıktım. Aslında bu olay gerçekten de berbattı ama yine de okulun her köşesinde bana gülümseyen Meriç'i görüyordum. Sürekli bana doğru gelen onlarca Meriç vardı, hepsi de aynı şeyi tekrarlıyordu
' beni unutma!!!' korkuyordum, üzülüyordum, kaçmak istiyordum ama onlar yine de peşimden geliyorlardı. Biliyordum okulla, sokakla, kişilerle alakası yoktu, Meriç sürekli benimleydi. Aklımda, kalbimde hatta her hücremde vicdan azabını yani Meriç'i hissediyordum.Kantine girip nefes alışverişlerimi düzenlemek için masalardan birine tutunurken Damla'da Araf'ın yanından geçip yanıma geldi.
" sakin ol." Diyerek hiç beklemeden aşağı inince bende kendimi toparlayıp hala dışarıyı seyreden Araf'ın yanına gittim.
Ben Araf'ın aksine her zamanki gibi ona bakıyordum. Birden bire
" biraz önce Damla bana bütün kızlar seni deli gibi severken sen neden Melek'i seviyorsun? Diye sordu." Deyince şaşırdım. Beni sevdiğini artık bu kadar rahat söylemesi beni şaşırtmıştı ama şuan bu beni hiç etkilemiyordu. Bunu söylemesi bende sadece kısa süreli bir şaşkınlıktan başka hiçbir duygu uyandırmamıştı. Ağlamıyordum ama gözlerim dolu doluydu." bende ona çünkü biz Melek'le konuşmadan bile anlaşıyoruz dedim. Yani üçüncü bir dilimiz var." Diyerek bana bakınca onun da gözündeki hüznü çok net gördüm.
" mesela sen buraya benden ayrılmaya geldin." Dedi ve sustu. Hayır dememi çok istediğini her halinden anlayabiliyordum. O böyle söyleyince bir an düşündüm evet gerçekten de haklıydı. Farkında değildim ama buraya bunun için gelmiştim. Yeniden konuşmadan önce derin bir nefes aldı.
" sende benim sana gitme demeyeceğimi biliyorsun." Dediğinde kalbimin üzerine bir yumru oturdu. Söylediği her şeyde haklıydı. Bana asla gitme demeyecekti. Ben gidecektim sonra yeniden ona gelecektim. O sadece gidişimi ve gelişimi izleyecekti. Gidişlerim ve gelişlerim hep Araf'aydı. Ama Araf hiçbir tepki vermiyordu. Bana son kez bakıp yanımdan öylece geçti. Ne yapacaktım ben? Araf bana hiçbir açıklama yapmıyordu, onu affetmem, onu anlamam için hiçbir tepki vermiyordu.
Ben ise aşağıda neye uğradığını anlamadan etrafını inceleyen Nilay'a son kez bakıp sınıfa doğru yürüdüm.
Biraz önce sevdiğim adam her zamanki gibi beni bırakıp gitmişti ve bende
şairlerin aşk için yazdığı şiirleri anlatan bir derse gidiyordum. Adının aşk olduğunu düşündüğüm içimdeki yangın cayır cayır yanarken ben onu söndürmek yerine başka yangınları dinlemek için derse gidiyordum,Biran duraksayıp derin bir nefes aldım. Bu sefer böyle olmayacaktı, susarak kendime olayları zorla sindirerek yaşamayacaktım, Araf her zaman savaşmadan kazanamazdı. hızla bahçe kapısından çıkan Araf'ın peşinden koştum. Nilay ve rezalet çıkmasını merakla bekleyen kalabalık bana bakarken ben beklemeden Araf'ın kolundan tuttum. Araf muhtemelen bir küfür edecekken beni görünce şaşırıp sustu. Bunu benden beklemediği her halinden belli oluyordu işin garip kısmı bunu yapmayı bende kendimden beklemiyordum.
" bana bir şey söylemelisin, ne bileyim sarhoştun değil mi? Ne yaptığını bilmiyordun değil mi?"
Resmen kendini affettirmesi için ona yalvarıyordum.
" hayır, gayet kendimdeydim. Seninle bir anlaşma yapmıştık hatırlıyor musun? O zamandan beri içmiyorum." Diyerek arkamızda bizi dinleyen Nilay'a bir bakış attı.
" Niye bunu yapıyorsun. Seni affetmeye çalışıyorum." Diyerek bir adım geri çekildiğimde kolumdan tutup beni kendisine çekti. Şimdi nefesi nefesime çok yakındı. Kulağıma
" ben sana asla yalan söylemedim, söylemem." Diye fısıldayıp geri çekildi.
Haklıydı, onunla tanıştığımızdan beri bana hiç yalan söylememişti. Evet belki çoğu kez susmuştu ama hiç yalan söylememişti. Ama bu yaptığını affettirmiyor ya da unutturmuyordu." benden özür dilemiyorsun. Yüzünde pişmanlık kırıntısı bile yok. Sadece bir şeyler söyleyip olayın içinden çekiliyorsun. Yapayalnız kalıyorum, savaşmaktan senin de bu savaşa sadece seyirci kalmandan yoruldum." Diyerek sakince konuşunca yüzünde acıyla karışık bir gülümseme belirdi.
" seni seviyorum evet ama ben değişmedim Melek. Hala o köpeği sokağın ortasında bırakan adamım." Dedi ve gitmek için yeltendi. Bu sefer kolunu daha sıkı tutup kendime çevirdim.
" Evet doğru sen hiç değişmedin. Sen hala o köpeği barınaktan alan adamsın." Deyip kolunu tekrar bıraktım. Bu sefer son sözü söylemenin verdiği gururla arkamı döndüm, benden daha gururlu bakışlarıyla Nilay'ı görünce durdum.
Ben sakin, sessiz ve her şeyin konuşarak çözüleceğine inanan insanlardandım. Tonton dedem konuşmak dertleri azaltıp mutlulukları çoğaltır derdi. Bende her zaman böyle düşünmüştüm. Ama ilk kez bunları bir kenara bırakacaktım. Bir kez olsun kendimi hırsın, öfkenin ve hırçınlığın kollarına bırakabilirdim. Bu kızı kıskanmak gibi bir duygunun kırıntısı bile içimde yoktu ama birisinin bir gecelik mezesi olmanın büyük bir gurur olduğunu düşünmesi bir kadın olarak beni aşağılıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUSKUN 2 ( Sessizliğin çığlığı
Genç KurguYeni bir hayat mı gerçekten? Daha mutlu bir hayat, daha sakin, daha umut dolu, daha huzurlu bir hayat.... peki geriye kalan dahalar nerde? Daha korkunç, daha acımasız, daha berbat. Kimdi onun için savaştığım? Kimdi bana su, hava, nefes ve yaşam olan...