37

947 49 11
                                    

Yine ben ve yine ıssız bir yol. Yine ben ve yine dolu dolu hayal kırıklıkları. Yine ben ve yine bol bol pişmanlık.

Karanlık her zamanki görevini yerine getirmiş aydınlık dünyayı aydınlatıncaya kadar dünyayı siyaha boğmuştu. Ormanlık yoldan gitmek zaten alışkanlığım olduğu için içimde bir korku belirtisi yoktu. Belki de korkuyordum ama öfkem şuan tüm hücrelerimi rehin almış  başka hiçbir duygunun hissedilmesine izin vermiyordu.
Öfkeliydim, okuldakilere, İpek teyzeye en çokta kendime kızgındım. Onların yaptıkları her şeyin tek sebebi benim onlara bunları yapmaları için izin vermemdi.
Oldukça hızlı yürüyordum normalde yarım saatte aşabileceğim yolu sadece on dakikada yürümüştüm. Yolun ortasında duran büyükçe taşı gördüğümde hızlı yürüyüşüme bir son verdim ve sebebini hiç bilmiyordum ama  yolun ortasındaki taşı kucağıma alarak tüm gücümle ve tabii ki öfkeminde yardımıyla kenara fırlattım.

" küçük hanım merhaba. Ben az önce terk edildim de sizde sevgilinizden ayrılmış görünüyorsunuz. Arabama binmek ister misiniz?" Arabanın ne zaman buraya geldiğini bilmiyordum ama Araf oldukça tatlı görünüyordu.
" haaayyır." Diye bağırarak yola devam ettiğimde arabayı benim hızıma göre ayarlayarak
" eminim eski sevgiliniz fazla karizmatik ve oldukça yakışıklıydı. Ama bir de bana bakın ondan aşağı kalır yanım yok." Dedi. Biran durup yüzüne baktığımda gülümsedi.
" kendisi çok yakışıklıydı. Ama hırt herifin tekiydi. Ne tesadüf sizde onu andırıyorsunuz." Dediğimde bir kahkaha patlattı.
" peki sizin patavatsızlığınız ne olacak küçük hanım. Maşallah dişi Herkül gibisiniz." Sinirli olduğumu bildiği için gülmem için elinden geleni yapıyordu. Aslında şaşırıyordum, teyzesine ettiğim hakaretlerden sonra beni asla affetmeyeceğini ya da o anı burnumdan getirene kadar eziyet edeceğini düşünmüştüm ama o beni güldürmeye çalışıyordu.
" bana kızgın değil misin? Sonuçta varlığının olduğu yerde herkesin hiçkimse olduğu birini aşağıladım." Tam yürümeye devam edeceğim anda
" bence çok bile dayandın." Dedi. Yeniden yürümekten vazgeçip konuşmasını dinlemeye devam ettim.
" söylediklerin onu üzdü, kabul ediyorum. Ama oda haketmedi değil. Senden istediği şey yağmura yağmamasını söylemesi kadar saçma. Hadi bin." Diyerek kapıyı açtığında itiraz etmeden arabaya bindim.
" beni bu kadar çok mu seviyorsun?" Diye aslında gereksiz bir soru sorduğumda
" hayır, sana bu kadar çok güveniyorum. " Karşılığını verdi. Söylediği şeye mutlu mu olmalıydım yoksa kızmalı ya da üzülmeli miydim?

" aslında daha sabırlı olabilirdim ama okuldakiler..." Diyerek sustum. Ona bir şeyleri şikayet etmek hiç istemeyeceğim bir şeydi. Kendimi ona karşı savunmasız bırakmak için hiç hazır değildim. İnsanların acımasızlıklarından bahsederek dert yanmak istemiyordum.
" insanlar İşte en iyi zırhları acımasızlıkları." Araf gerçektende düşüncelerimi okuyordu.
" hadi kafanı dağıtacak bir şeyler yapalım. Ne olursa." Diyerek cümlesine devam edince cama damlayan bir iki yağmur damlasına gözüm takıldı.

" beni Damla'nın evinin yanındaki parka bırakır mısın?" Sorduğum soru onu memnun etmemişti.
" birlikte demiştim. Seni nereye bırakayım gibi bir soru sorduğumu hatırlamıyorum."
" ama ne olursa demiştin. Bunu istiyorum. " inatlaşıyordum. Oda inadımı kıramayacağını anlayınca köşedeki parkın yanında arabayı durdurdu. Burukta olsa bir gülümseme dışında hiçbir tepki vermeden arabadan indiğimde oda alnını kaşıyarak başka bir tarafa baktı. Parkın içine girmemi beklemeden hızla arabayı sürmesi beni üzmek yerine rahatlatmıştı.
Yağmur damlaları hızlarını gittikçe arttırırken bende parkın içine girebilmiştim. Çimlere basmaya başlamadan önce soğuğa rağmen botlarımı çıkartıp kenara bıraktım.
Boynuma beni soğuktan koruması için sardığım şalı usulca çekip yere bıraktığımda yağmur damlalarından birkaçı boynuma düştü. Çantam ve oldukça kalın olan montumu da nereye bıraktığımın farkında değildim ama üzerimde bana yük gibi gelen hiçbir şey kalmamıştı.
Şimdi yağmur tüm hızıyla üzerime oradan ise ayaklarımdan acımasızca ezdiğim çimenlere dökülüyordu. Gözyaşlarım ardı arkasına akarken yağmur damlaları onları hemen kendilerine karıştırıyordu.
Yağmur damlaları gözyaşlarımı saklıyordu.
Haykıra haykıra ağlayarak bir ağacın dibine çöktüğümde etrafa göz gezdirdim. Belkide haykırmıyordum çünkü kimse beni duymuyordu. Ya da haykırıyordum ama bu kimsenin umrunda bile değildi.
Tüm gücümle bir çığlık attığımda aslında içimde bunca zamandır kimseyi üzmemek için özenle sakladığım tüm kırgınlıklarım yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Bağırıyordum çünkü beni hiçbir şey bilmeden yargılayan okuldakilerin, ailemin, İpek teyzenin herkesin bana yaşattığı her şeyi duymalarını istiyordum. Ama hepsi kulaklarını bana tıkamış sadece ağızlarını açmıştı.
Ne acıydı, tek sığınağımın yağmur olması, ne acıydı yanlızlığa sığınmak, oysa dertler paylaştıkça azalmaz mıydı? 
Hala hıçkırıklarla ağlıyordum, hala gözyaşlarım gelebiliyor ve hala azalan yağmur damlaları onları saklayabiliyordu. Sırılsıklam olmuştum, üşüyordum ama bu üşüme bana iyi geliyordu. Arındığımı, uzaklaştığımı hissettiriyordu.
Biran tek bir an kendimi olduğum yerden soyutlayarak başka bir yerdeymiş gibi hissetmek istemiştim. Gözlerimi yumduğum anda bir el koluma yapıştı. Gözlerimi açıp çaresizce en az benim kadar ıslamış Araf'ı gördüm. Ben şaşkınlıkla ne söyleyeceğimi bilmiyorken diğer eliyle belimi kavrayarak beni kucağına aldı. Hiçbir şey söyleyemiyordum, zaten Araf'ta bir şey duymak istemiyordu. Onca yağmur damlası bizi sırılsıklam ederken ben çaresizce Araf'a, Araf ise yola bakıyordu.
**********************************
Arabanın arka koltuğunda tamamen sessizliğin hakim olduğu bir araba yolculuğundan sonra Damla'nın korkuyla sorduğu sorular altında ve Araf'ın kucağında odama gelmiştik. Çantam ve parkta bıraktığım her şeyde odama geldiğinde şaşırdım. Demek ki Araf hiç gitmemiş ve beni seyretmişti. Üzerim sırılsıklam olduğu için acilen değiştirilmeliydi.
" Benim kıyafetlerim nerde." Sorusuyla takılıp kaldığım tavana bakmayı keserek Damla'ya baktım. Araf'ın kıyafetlerinin burada ne işi vardı.
Peki, benim burada ne işim vardı, Araf'ın eski sevgilisinin evinde ne işim vardı?
" Gürkan'ın kendi için getirdiği dolabın içinde." Damla'nın söylediklerini duyunca sadece iki saniye önce düşündüğüm her şey için kendimden utanmıştım. Oysa Damla bu konuda tüm hassasiyetini koruyordu.
Araf son kez iyi olduğumu anlamak için beni inceleyerek dışarı çıktığında Damla'ya direkt
" bana bir konuda yardım edebilir misin?" Diye sorduğumda hiç düşünmeden
" tabii ki." Dedi. Gülümseyerek elini tuttum.
" bu sözünü sakın unutma." Diyerek ayağı kalktım.
Sanki yeterince suya bulaşmamışım gibi uzun bir duş aldım. Başımda sarılı havluyla aynanın karşısına geçtiğimde gözlerimin şişliğine şaşkınlıkla baktım. Elimi yavaşça gözümün altına değdirdiğimde şişlik bir an kayboldu, elimi çektiğimde ise yeniden belirginleşti, parmaklarımla suyun dağıttığı kaşlarımı düzelterek banyonun kapısını açtım.
Araf yatağımda büyük ihtimalle beni beklerken uyuyakalmıştı. Bu gece onun tüm suskunluğu ile tanışmıştım. Tamamen susmuştu, aslında konuşuyordu ama bu suskunluğunu bozduğu anlamına asla gelmiyordu. Herkes konuşurdu ve her şeyi söylerdi ama mühim olan hislerinle, tüm kalbinle konuşmaktı İşte bunu hiçkimse başaramıyordu. Tıpkı Araf gibi tıpkı diğer herkes gibi.

O kadar güzel uyuyordu ki benim için en güzel manzaraydı bu. En güzel gün doğumu, en güzel deniz kenarıydı.
Başımdaki havluyu bir kez daha düzelterek ona doğru yürüdüm. Sessizce lambayı kapatıp sadece gece lambasının ışığına odayı teslim ettim. Terliklerimi de yatağın kenarına bırakarak Araf'ın yanına şöminenin köşesine ilişen bir kedi gibi sokuldum. Ayağımızın altında kalan yorganı da üzerimize örttüğümde olduğu yerde kımıldandı ama beni yanında görünce kolunu üzerime atarak beni daha çok kendine çekti. Yüzüm onun göğsüne değiyor kalp atışları kulağımı dolduran en güzel müzik oluyordu. O ise saçlarımı kokluyordu, bir öpücükle dudaklarını saçlarımda dolaştırdığında şu anıma sadece şükredebildim.

Güneş ışıkları yine gözlerimle savaşa girmişti. Başımı zar zor yastığın altına sıkıştırdığım an hızla gözlerimi açıp etrafa baktım. Araf yatakta yoktu. Nedense Araf ile her zaman güzel bir uyku çekiyordum ama hiçbir zaman bunun sabahını göremiyordum. Yataktan vakit kaybetmeden çıktım. Banyoya daha sonra salona ve evin geri kalanına baktım ama benden başka hiçkimse yoktu.
Yeniden salona geldiğimde masanın üzerinde duran kahvaltı tepsisini fark ettim.
Saçlarımı ellerimle toplayarak arkaya doğru attım ve masaya sakince oturdum. Soğumuş sütün yanında tost, peynir, domates, salatalık gibi bir kahvaltıda olabilecek her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüştü.
Sütün köşesinde duran notu fark ettiğimde ağzıma bir zeytin attım.
Notu elime alınca gülümsememe engel olamadım.

Seni sevmek bu hayatta yaptığım tek iyi şey. Güzel bir kahvaltı yap, seni okulda bekliyorum.

Araf'ın beni seviyor olması bu, olduğuna inanamadığım en büyük hayalimdi. Aslında okula gitmeyi hiç istemiyordum ama bu kadar güzel bir nota karşılık olarak buna dayanabilirdim.
Kendime uzun bir kahvaltı molası verdikten sonra lacivert üzerinde beyaz çiçeklerin olduğu bir elbiseyi giyerek ayağıma da kahverengi çizmelerimi geçirdim.
Neden kendime bu kadar özeniyordum bilmiyordum ama saçlarımı özenle topuz yaparak evden çıktım.
Okula gelmem sadece yarım saatimi almıştı çünkü Damla evini özellikle okula yakın bir yerde tutmuş bu ise şuan beni hiç mutlu etmemişti. Güvenlik görevlilerine giriş kartını gösterirken bana olan bakışları hergüne oranla daha farklıydı.
Güvenlik görevlilerinden biri
" Bugün okulda sayın rektörün konuşması var. Tüm öğrenciler konferans salonuna gitmek zorunda." Dediğinde neden farklı baktıklarını anladığımı zannetmiştim ama hala bana bakıyorlardı.
Okulun öğrenciler muhtemelen konferans salonunda olduğu için boş olan bahçesinde yürürken her gün türlü türlü reklamların asılı olduğu büyük reklam panolarından birinde yazan yazıyla bir an olduğum yerde kaldım. Kesinlikle yanlış görmüyordum ama bunun olmasının da mümkünatı olamazdı. İyice panoya yaklaşıp baktığımda yazan şeyden kesinlikle emin oldum. İşin daha şaşırtıcı tarafı onun çaprazında duran panoda da önümdeki panoda yazan şeyin  tek bir farkla yazılmış hali duruyordu. Birinci panoda
'BENİMLE EVLENİR MİSİN DİŞİ HERKÜL?' Yazarken diğerinde
'BENİMLE EVLENİR MİSİN HIRÇIN KIZ?" Yazıyordu.
Ben şaşkınlığımı atmaya çalışarak bahçede Araf'ı bulmaya çalışırken başka bir panoda
'BENİMLE EVLENİR MİSİN TAZI?" Yazısıyla karşılaştım. Okul bahçesindeki tüm panolar Araf'ın bana taktığı lakaplar ve evlilik teklifleriyle doluydu. Bu gerçek olabilir miydi?

SUSKUN 2 ( Sessizliğin çığlığı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin