Öhöm öhöm doğum günü tebriklerini buradan alıyoruz🎂 Bugün benim günüm olduğundan Yeni Bölüm yayınlayayım dedim. (Yaş kaç diye sormayın bozuşuruz😏 Yirmili yaşların sonuna yaklaştım işte)
🌙
“Yirmi bir. Şeb-i Yelda. Benim ‘Yirmi Bir’im.”
🌙
Yok canım olamaz. Rastlantı eseri gördüğüm bir sayıyı, bir anda tüm hayatımı etkileyen güne atfetmem doğru olamazdı. Ayrıca yirmi bir gayet de sıradan bir sayı da olabilirdi. Olabilir miydi?
Sayfaya yine hızla eğilip tüm ayrıntılarını büyüteçle incelemeye başladım. Kadın ellerini havaya doğru kaldırmış ve başını ise üzerindeki Ay'a doğru dikmişti. Erkek ise aynı pozisyonda ama başı kadına zıt olarak düz, karşıya bakıyor şekilde tasvir edilmişti.
Erkeğin başının üzerinde çizilmiş siyah gölgeli Ayın içerisinde ise gölgeler içine saklanmış, aynı yazı stiliyle yazılmış “On Yedi” sayısı dikkatimi çekti.
“Yani elimizde bir kadın bir erkek var. Kadın olan Dolunayı temsil eden yirmi bir, erkek ise Yeni Ay’ı temsil eden on yedi.” diyerek kafamı kaşıyıp, önünde kalan üç sayfayı da kontrol ettim.
Değişik sembollerle yazılmış dili çözmem imkansız olduğundan yine yazıların kenarındaki küçük süslemeli tasvir ve sembollere baktım. Tam bir ustanın elinden çıktığı belli olan bu güzel şekil ve tasvirlere imrenip, parmağımı yüzlerce yıllık yazıların üzerinde gezdirdim.
Sonra kitapta ileri sayfalara gidip hiç böyle semboller var mı diye kontrol ettim. Bulduğum hiçlikle dudaklarımı kuşkuyla bükerek “Daha ikinci cildin başında tasvir yapacak ne olay olmuş olabilir ki?” diye hızla yerimden kalkıp salonda bir kaç kere volta attım.
Evet bu hoşlanmadığım bir huyumdu ama hapishane havalandırmasında volta atan bir mahkum gibi hızla yürürken, düşüncelerim daha çok açığa çıkıyordu ve bu engelleyemediğim bir şeydi. Annem ne zaman beni bu halde görse “Elinde bir sigaranla, tespihin eksik dur getireyim.” diye benle dalga geçerdi.
Luna her önünden geçtiğimde terliğime pati atıp benle oynama çabası içindeyken, bir anda olduğum yerde durup, sinirlice bir nefes verdim. Sanırım biraz dışarı çıkıp temiz hava alsam iyi olacaktı.
Hala yanmakta olan mumları üfleyerek söndürdüm. Sonra masanın üzerinde duran Sırlar Kitaplarına gözüm takılınca, Lunanın onlara zarar verme fikri bile beni gererken, kitaplarını kucakladığım gibi misafir odama götürüp kapıyı üzerlerine kilitledim.
Odama gidip kışlık eşofman takımımı üzerime geçirip, cep telefonu, yeterli miktarda para ve evin anahtarını montumun cebine koyup kendimi dışarı attım.
Soğuk İstanbul havası apartmandan çıktığım anda yüzüme tokat gibi çarpınca, soğuktan akan burnumu çekip, hızlı adımlarla boş sokakları adımlamaya başladım. Yarın iş başı yapacaktım ve belki uzun bir süre de öğlen saatinde yürüyüş yapamayacaktım. Bunu değerlendirmek hem bedenimin hem de ruhuma lazım olan şuan tek şeydi.
Yarım saatlik bir yürüyüşten sonra sahile geldim. Soğuk hava boğazın o esintili rüzgarıyla karışıp gözlerimi yaşla doldururken, yürüyerek rahatlayamayacağımı anladım. Beni rahatlatıp, aklımı berraklaştıran şey yürüyüş değildi ki.
Yoldan hemen bir taksi çevirip, yirmi dakikalık yolculuktan sonra kendimi bir aydır adım bile atmadığım spor salonumun önünde buldum. Kapıdan girip eskrim salonuna doğru yürürken birden arkaya doğru sertçe çekilmemle çığlık atmam bir oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüyada Saklı
FantasyBen Yelda, Kanımdan gelen güç ile yıllardır insanların rüyalarında dolaşıyorum ve asli görevimi yerine getiriyorum. Ama kim bilebilirdi ki onun rüyasına tutsak olup, asıl rüyasının yönü değişenin ben olacağımı... Adımla gelen o eşsiz gecede, onun ba...