e l l i

432 19 2
                                    

Jacob'un Görüşünden;

Sıcaktan boğulmak üzereyken uyandım. Tüm vücudum yanıyordu. Normal halimin iki katı daha sıcaktı tenim. Görüşüm netleştiğinde ilk Seth'i gördüm karşımda. Uyandığımı görünce yüzü aydınlandı.
"Bill uyandı !" Diye bağırdı içeriye doğru.
Doğrulmaya çalıştım ama üzerimde sanki tonlarca ağırlık varmış gibiydi. Yüzümü buruşturup geri yastığıma gömüldüm.
"Sakin ol, kurt seni iyileştirecek. Bir şeyin yok. İyi olacaksın." Dedi Seth omzuma vururken. O sırada babam arkasında Leah ile odaya girdi. İkisi de gülümsüyordu.

"Evlat, çok korkuttun." Dedi yanıma gelip eliyle kolumu sıkarken.
"İyiyim, ama hatırlayamıyorum. O pisliği öldürdünüz mü?" Dedim sinirle. Seth olumsuz anlamda kafasını salladı. Elim boynuma gitti ve yara izini hissetmemle kafama dank etti.
"Nessie... RENEESME NEREDE!" Tek seferde ayağa dikilmiştim bu ani çıkışımla.
"Jacob otur şuraya dinlenmen gerek. Onunla ilgileniyorlar merak-." Dedi Leah ve anında sözünü kestim.
"Sakın bana onu merak etmemem gerektiğini söylemeyin. BİRİ NELER OLDUĞUNU ANLATACAK MI?" Diye kükredim. Sanki artması mümkünmüş gibi daha da artıyordu vücut ısım.

"LANET OLSUN!" Diye bağırarak kapıya gitmektense odamın camından atladım ve son sürat Cullen malikanesine koşmaya başladım.

La Push sınırını geçmeden kurt formuna geçmiştim bile. Seth'in arkamdan koştuğunu duyuyordum. O da dönüştü ve zihniyle olanları anlatmaya başladı. O anlattıkça daha da hızlanıyordum. Kendimi parçalamak isteyerek, içimin acısını ayaklarımdan çıkarıyordum. Daha hızlı..Daha da hızlı...

Eve girmeden çalılıklarda geri dönüşüp üzerimi giyindim. Seth de yetişmişti hemen. Öfkeyle en yakındaki kaya parçasını tekmeleyip parçaladım. Seth bir elini omzuma koyarak beni durdurdu.
"Jake, sakinleş önce. O iyi olacak. Olmak zorunda." Dedi. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Tam o anda hayatımın merkezinin kalp atışları kulağıma ulaştı. O kadar ağır atıyordu ki kalbi. Onunla beraber kendi kalp atışımın da yavaşladığını hissettim.

Gözyaşlarıma hakim olamayıp yere yığıldım.
Leah da ormanın içinden çıktı o sırada. Ellerini omzuma koyup kafasını sırtıma yasladı hemen. Sarsılarak ağlıyordum. Hayatımda ilk defa böylesine olmuştu. Kendimi hiç bu kadar aciz ve güçsüz hissetmemiştim. Sevdiğiniz birine bir şey olduğu zaman en güçsüz halinizde oluyordunuz.

Seth omzumu sıvazladı ve kolumdan tutarak Leah ile birlikte kalkmama yardım etti. Omuzlarım çökmüştü. Nasıl girerdim içeriye? Nasıl görürdüm o küçük bedeninin orada öylece yattığını? Geldiğimizi duymuş olacaklar ki Alice ve Esme yanımıza geldi.
" Jacob, sakin olmana ihtiyacımız var. Şu an her şey Lillian'a bağlı. Rosalie, Jasper ve Emmet her yerde onu arıyor ve en kısa sürede de onu bulup getirecekler." Demesiyle gözlerimi diktim hemen.

"Peki ya öbürü?" Dedim sinirle.
"Brad izini kaybettirdi. Ama elbette peşini bırakmayacağız. Yaşadığı müddetçe bizim için bir risk." Diyerek güven vermeye çalıştı Esme. Kafamı salladım sinirle.
"Geçen her bir dakika onun yararına, Leah hemen geri dönüp sürüye haber vermeni istiyorum. Onu bulun ama sakın öldürmeyin. Onu öldüren ben olmalıyım." Dedim gözlerinin içine bakarak. Leah sakince başını sallayıp ormanın içinde kayboldu.
"Seth sen de onunla git."
"Jake,-"
"Seth, burada yapabileceğin bir şey yok git hadi." Dedim. Birkaç saniye tereddüt içerisinde baksa da pes edip ormanın içine karıştı o da.

"Onu görmem lazım." Dedim Alice'e. Sessizce başını salladı ve eve yürümeye başladılar Esme'yle. İçim parçalana parçalana onları takip ettim. Kafayı yememek için kendimi zor tutuyordum. Benim kanımı içmesine nasıl izin verirlerdi. Kendini benim için feda etmesine...

Sertçe başımı salladım. Kimsenin suçu değildi bu. Benim suçumdu. Daha güçlü olmalıydım. Onu koruyamadım. Yapamadım. Omzumda hissettiğim bir el beni düşüncelerimden kurtardı. Edwardla göz göze geldim.
"Kendini suçlamayı kes Jacob. Reneesme'ye bir faydan olmaz bu halde." Dedi ve yutkunup kısa bir süre sessiz kaldıktan sonra devam etti. "Onun hepimizin güçlü olmasına ihtiyacı var."

Gözlerindeki acıyı görmeme rağmen onu bu kadar güçlü kalabildiği için kıskandım. Yıllar önce Bella aynı odada canıyla savaşırken de hepimizden daha güçlüydü.
"Yapabiliriz Jacob. Hadi." Dedi sırtıma vurarak ve yukarıya çıktı. Peşinden hepimiz onu takip ettik. Başım dönüyordu, ateşim azalmamıştı hala ama onun için gücümün her bir damlasını kullanacaktım. Ameliyathaneye girmeden önce kendimizi dezenfekte ettik. Alice ve Esme dışarıda kalmıştı. Edward'ın arkasından içeriye girdim ve bittim. Ayakta dikilmiş bir halde öylece ona bakakalmıştım. O kadar zayıf ve kırılgan görünüyordu ki dokunmaya kıyamazdım. Bella elini tutmuş yanında oturuyordu. İçeri girdiğimizi görünce kalkıp Edward'ın yanına geçti ve sarılıp beni izlemeye başladılar.

Sanki bakmakla bile onu incitecekmişim gibi korkuyla yanına yaklaştım. Ağır ağır nefes alıp veriyordu. Yavaşça elini avuçlarımın arasına aldım. Ona tüm gücümü aktarmak istiyordum. Her şeyimi almasını. Kulağına doğru eğilip fısıldadım.
"Nessie, bak buradayım. Beni merak etme. Ama senin iyi olmana ihtiyacım var. Lütfen-" Nefesim kesildi. Gözyaşım yanağına damlamıştı. Ellerim titreye titreye yanağına dokunup sildim.

"Senin olmadığın bir dünyada yaşamayacağım." Dedim kararlılıkla.

"Lütfen beni bırakma Nessie." Başımı yanındaki yastığa gömdüm. Bir kez daha sarsılarak ağlamamak için kalan tüm gücümü harcamıştım. Kafam öylesine ağırlaşmıştı ki yastıktan kaldıramadım ve anında dünya karardı.

Gözlerimi açtığımda salondaki koltukta yatıyordum. Beni buraya taşımış olmalıydılar. Hızla doğrulma hatasına düştüm yine ve başımın dönmesinin geçmesi için birkaç saniye beklemek zorunda kaldım. Carlisle oturmuş sesi kapalı olan televizyona bakıyordu boş bakışlarla. Göz göze geldiğimizde şefkatli sayılabilecek bir şekilde gülümsedi.
"Ne kadar süredir baygınım Carlisle?"
"Yaklaşık bir saattir sanıyorum. Nessie'nin saat başı olan iğnesini yaptık az önce, onu uyutuyoruz. Uyanıkken acıya dayanması mümkün değil." Dedi içimden bir parça daha koparken.

"Kanını temizlediniz mi?"
"Denedik, her ne kadar yarı insan olsa da insan anatomisine göre çok fazla farklılık taşıyor. Yıllar geçmesine rağmen onun yapısını tam anlamıyla çözemedim hala. Vücudu temizlemeye karşı geldi. Lillian'ı beklemekten başka çare yok gibi görünüyor şuan." Dedi başını öne eğerek.

"O pisliğin kanı hala damarlarında dolaşıyor yani." Dedim kanepeye bir tekme savurarak. Karşıdaki duvara çarpıp parçalandı.
"Sakin olmalısın Jake, gel benimle." Dedi o sırada aşağı inmiş olan Bella. Kendime hakim olmam gittikçe daha da zorlaşıyordu.
"Hala bulamamışlar mı Lillian'ı ?" Dedim sinirle.
"Buldum." Dedi Alice mutfaktan çıkıp. Gözleri uzaklara dalmıştı. Belli ki görü gelmişti.
"Lillian'ın da amacı zaten yardım etmekmiş. Alaska'ya gitmiş. Oradaki evinde Brad'in zehrine karşı kendi için yaptırdığı bir panzehiri varmış." Alice kendine gelir gelmez telefonuna sarıldı. Hemen Jasper'ı arayıp Lillian'ın yerini haber verdi. Ben de Bella'yla birlikte geri yukarıya Nessie'nin yanına çıktım.

"Eğer bir panzehir varsa iyileşecektir değil mi?" Dedim Edward'a dönerek.
"Öyle umuyoruz ama Jacob şuna bak şimdiden vücuduna çok fazla zarar verdi." Dedi Nessie'nin bileğinden tutup kolunu çevirmesiyle bir adım geri çekildim.
Her bir damarı siyaha yakın bir renkle belirginleşmiş ve şişmişti. Omzuna kadar da çıkıyordu bu izler. Panikledim ve korkarak bacaklarının üzerindeki örtüyü kaldırdım. Bacakları da aynı şekildeydi.
"Zehri onu çürütüyor." Dedim sıkılı dişlerimin arasından.

ufuk çizgisi | the twilight sagaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin