e l l i d ö r t

361 13 2
                                    

Güneşin batmasına saatler kalmıştı, Jacob biraz temiz hava almam için beni sırtında Cape Horn gölüne getirdi. Evden ve hastalık hissinden biraz olsun uzaklaştım. Yattığım çimlerden doğrulup beni izleyen Jacob'a doğru yaklaştım. Önüne oturduğumda uzanıp onu öptüm. Hala tedirginliğini hissedebiliyordum, canlı oluşuma inanamıyor gibiydi.
"Seni özledim." Dedim ensesindeki saçlarla oynarken.
"Ölüyordum Ness, günlerce gözlerini göremedim, gülüşünü..."
"Hadi anlat biraz, çok şey kaçırdım, bir aydır komada olduğumu söylediniz."
"Ne bilmek istiyorsun?"
"Bilmem, mesela bugün ayın kaçı onu bile bilmiyorum." Kaşları çatıldı.
"Haziranın 6'sındayız, okullar kapandı 2 hafta önce."
Güldüm.

"En azından finallerden kurtulmuşum." Kaşları daha da çatıldı.
"Hadi ama Jake, biraz komik. Artık üzülmemize gerek yok." Elini tutup kalbimin üzerine getirdim.
"Bak buradayım, hisset." Gözlerini kapattı ve birkaç dakika boyunca derin nefesler alarak öylece durdu. Bense onu izliyordum. Onu uzun uzun izlemeyi özlemiştim. Özel gücümü komadayken kullanamamıştım, tekrar denemek için odaklandım ve Jacob'a onunla Esme adasında geçirdiğimiz mutlu anları göstermek istedim.

Olmuyordu, nedenini anlayamıyordum. Yıllardır kullandığım gücümü zehir yüzünden kaybetmiş olmak çok mantıksızdı.
O sırada Jacob'un gözlerini açtığını fark etmemiştim. Eliyle yanağıma dokundu.
"Sorun ne? Sen de kaşlarını çatmaya başladın."
"Gücüm Jake, kullanamıyorum. Sana Esme adasını göstermek istemiştim."
"Benim yüzümden olabilir. Kanım yüzünden."
"Hayır Jake, lütfen artık kendini suçlamayı bırak. Sadece beni üzüyorsun."  Getirdiğimiz çantaya uzanıp içinden Carlisle'ın benim için hazırladığı, içine insan kanı doldurduğumuz şarap şişesini çıkardı. Kadehe doldurarak bana uzattı.

"Sık beslenmen gerekiyor, unutmayalım." dedi sakince. Karşı koymadan uzattığı kadehi tek dikişte bitirip ona uzattım.
"Bir kadeh daha alabilir miyim sevgilim?" Direk yüz hatları yumuşamıştı. Gülümseyerek kadehimi yeniden doldurdu. Eşlik etmek için kendisine de bir bira açtı. İçeceklerimizi yudumlayıp batan güneşle beraber göl manzarasını izledik bir süre. Kan bitince kadehi bir kenara bıraktım. Jake de çoktan bitirmişti.

Aniden sarılıp onu çimlerin üzerine yuvarladım. Kahkaha atıyordum, suratı çok komik bir hal almıştı.
"Korkuttun beni."
"Şöyle biraz uyuyalım mı hımm? Çok rahat oldu." Dedim başımı göğsüne yerleştirerek. Sıcaklığı tüm bedenimi ısıtıyordu. Kollarıyla sardı beni.
"Dinlen hadi biraz." Saçımla oynarken ve rüzgar tatlı tatlı eserken huzurlu ve kısa bir uykuya daldım.

Gözümü açtığımda güneş batmıştı. Şehrin ışıklarından uzaktaydık. Gökyüzündeki tüm yıldızları sayabilecek gibiydim.
"Çok uyumuşum Jake."
"Önemli değil, çok tatlıydın. Hem baksana, şu manzarayı kaçırmadığımıza sevindim." Ona biraz daha sokularak boynuna uzun bir öpücük kondurdum.
"Evet, buraya akşam vaktinde daha sık gelmeliyiz. Bu kadar güzel olacağını düşünmemiştim." Bir süre sessiz kaldık. Jacob elimi avucunun içine hapsedip parmaklarımla oynamaya başladı.

"Buralardan uzaklaşmak ister miydin Nessie? Benimle beraber?" Sorusu karşısında bir süre şaşkınlığın etkisiyle duraksadım.
"Bir süreliğine Forks'u bırakmak mı? Annemi kısa süreceği konusunda ikna etmemiz gerekir yoksa çıldırabilir. Alice ve Rose da öyle." Kıkırdadım.
"Sorunlardan ve tehlikeden uzakta, sadece biz olalım istiyorum. Sana odaklanmak istiyorum."
"Kulağa hoş geliyor ama şu an hiç zamanı değil sen de biliyorsun. Gözümün hali ve özel gücümü geri getirmenin bir yolunu bulmamız gerekiyor. 11 Eylül'e az kaldı, gelişimimin bu haldeyken durma ihtimali beni korkutuyor."
"Bir yolunu bulacağım Ness, söz veriyorum. Doğum gününden önce bu işi çözeceğiz. Korkma." Yan dönüp beni kollarıyla sardı. Yüzünü saçıma gömmüştü.
"Yanındayım, bunu başarabiliriz. Seni seviyorum." Diye fısıldayarak kulağıma hafif ama beni baştan aşağı titreten bir öpücük kondurdu. Nefes almayı başarınca ben de yanıt verdim.
"Seni seviyorum Jacob. Her şey bittiğinde seninle uzun bir tatile çıkacağız. Buna ihtiyacımız var."
Cevap olarak sadece öpücüklerini boynuma kaydırdı.

Eve Jacob'un sırtında döndüm yine. Çok yorgundum, direk kulübeye odama geçtik. Karanlıkta Jake saçımla oynayarak uyumamı bekliyordu. Sürünün yanına döneceğini söylemişti.

Sabah gözümü ona açmıştım. Uyandığımı görünce gülümsemesi derinleşti.
"İyi uyudun mu?"
"Evet, güzel dinlenmişim." Hemen elindeki kan dolu su şişesini uzattı. Ben yavaşça kanı içerken o da dolabıma doğru yürüdü. Tek kaşım istemsizce kalktı.
"Neden bugünkü kıyafetlerini seçmiyorum?" Kısa bir kahkaha attım hemen. Kan çeneme bulaşmıştı. Parmağımla silip tekrar ağzıma götürdüğümde Jacob'la göz göze geldim. Nutella kavanozunu sıyırır gibi davranmıştım.

Elinde tuttuğu askı ve elbiseyle, ağzı biraz açılmış ve gözleri büyümüş şekilde bana bakakalmıştı. Hafiften kızardığımı hissettim. Kan içmeyi çok tercih etmediğimi biliyordu, onunla yemeye alışmıştım. Ama son zamanlarda kan çok sık içiyordum, tadına da geri alışmıştım. Hoşuma gidiyordu aslında. Fakat Jake ilk defa kandan zevk aldığımı görmüştü, utanmıştım. Sanki ona ihanet ediyormuşum gibi bir hisse kapıldım.

"Harika fikir, ama o elbise olmaz, fazla abartılı. Sürekli evdeyiz zaten." Dedim kendimi toparlayıp. O da gözlerini kaçırmıştı hemen ve tekrar dolabın içine gömüldü. Salaş, açık tonlarda bir elbise çıkardı bu sefer.
"Peki ya bu?"
"Şaşkınım." Tam da içimden geçen elbiseyi bulmuştu.
"Ne? Beğendin mi yani?" Başımla onayladım.
"Bugün bunu giymeyi düşünüyordum, seni stilistim yapmalıyım belki de." Gülerek yataktan kalktım ve elindeki elbiseyi aldım. Dudağına kısa bir öpücük kondurup kendimi banyoya attım. Hazırlanmam yarım saati bulsa da çıktığımda Jake'i yatağımda uzanmış dergilerimi karıştırırken buldum. Çıktığımı görünce ayağa kalktı ve gülümseyerek beni kendine çekti. Uzun uzun saçımdan öptü.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Çok hoş oldun, gidelim mi? Baban gelmek üzere

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Çok hoş oldun, gidelim mi? Baban gelmek üzere."
Tamamen aklımdan çıkmıştı.
"Ahh doğru ya! Hadi gidelim hemen." Kulübeden çıkıp eve yürüdük. Merdivenleri çıkarken babamın arabasını duymuştum. Durup arkamızı döndük. Yanında yüzünü tam seçemediğim birisini daha getirmişti. Merakla arabaya yaklaştık..

Not: 11 Eylül 2006 Nessie'nin doğum günü. Hikaye 2013'de geçiyor yani.

ufuk çizgisi | the twilight sagaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin