Reneesme'nin gözünden The Twilight Saga'nın devamı.
Cullen ailesi için 2013 yılı ve sonrasını anlatıyor. Bir yetişkin Reneesme x Jacob hikayesi.
10 yıldır benimle birlikte büyüyen bir hikaye.
Stephenie Meyer'ın The Twilight Saga kitap serisinden e...
İşte burası, dedim kulübenin kapısını açarken. Nahuel içeri girdikten sonra Jacob da elini belime koyup benimle beraber içeri geçti. "Çok güzel bir ev." "Burada rahat edersin, burası da benim odam. Keyfine bak." Dedim odamı gösterirken. Kapının eşiğinde dururken Jacob ikimizi de aşıp odaya daldı. "Eh, madem biz de adadaki evimize geçeriz Nessie, fazla kalabalık yapmayalım gündüzleri hep burdayız nasıl olsa." Dedi küçük valizimi çıkarırken.
"Neden olmasın, annemlere geçerken haber verelim ama." Dedim dolabıma yönelip eşyalarımı toparlarken. "Gerek yok, Bells ile konuştum ben." Dedi göz kırparak. Gülümsedim karşılık olarak. Nahuel'i unutmuştuk. "Ah, kusura bakma Nahuel, gelsene sen de içeriye rahat et kendi evin gibi lütfen." "Teşekkür ederim Reneesme, yarın görüşürüz öyleyse?" Jacob'a kısa bir bakış attım, kafasıyla onayladı. "Kate ve Seth'i de alıp geliriz, tanışırsınız. Görüşürüz." Dedim omzuna hafifçe dokunarak. Jacob da çantamı omzuna atıp arkamdan geldi. Evden çıktığımız gibi Jacob eğilip beni kucağına kaldırdı. Kısa bir çığlık attım.
"Jake napıyorsun!" Eğilip yanağıma sıcacık bir öpücük kondurdu. "Seni özledim ne yapayım. Evimize gidiyoruz." Dedi sırıtarak. "Ben de seni özledim ama indir beni yere düşeceğim şimdi." Dedim gülerek. Göz devirmişti. "Seni milyon defa kucağıma almışımdır, söylesene ne zaman düşürdüm?" "Yine de dengesiz duruyorum şuan, sinir bozucu Jake hadi." Dedim inatla. İndirmeyince omuzlarına yüklenip uzandım ve dudaklarına yapıştım. Omuzlarına asıldığımda beni yere indirmek zorunda kalacağını düşünmüştüm ama o çantayı yere fırlatıp bacaklarımı beline dolamıştı. Ellerim otomatik olarak saçlarını kavradı. Bir an sonra sırtımda ağaç kabuklarını hissettim. Anın büyüsüne öylesine kapılmıştım ki bir anda dank etti. HALA EVİN BAHÇESİNDEYDİK!
Nefes nefese dudaklarımı ondan kurtardım. "Jake, dur. Bizimkileri unuttuk, görebilirler. Hatta daha kötüsü, duyabilirler." Kızardım hemen. Gülerek kızarmış yanaklarıma birer öpücük bıraktı ve beni yavaşça yere bıraktı. "Ben unutmamıştım açıkçası, sorun olacağını düşünmüyorum." Dedi sırıtarak. "Of Jake! Ben de senin dengeni bozayım demiştim ama görünüşe göre yine benimki bozuldu." Diyerek kıkırdadım. Kollarını belime sararak beni kendine çekti ve alnını alnıma dayadı. "Ness, her saniye dengemi nasıl bozduğunu tahmin bile edemezsin." Dedi karşılığında. Nefesimin düzene girmesine izin vermiyordu. "Şey, evet, ben şu çantayı alayım öyleyse." Daha fazla utandığımı görmemesi için kollarından sıyrılıp yere düşen çantamı almaya gittim.
"Tamam hadi gidelim artık. Kesin duydular evdekiler de, öleceğim utançtan. Benim arabamı alabiliriz." Dedim. "Ya da motorla gidebiliriz, geçen gün burada bırakmıştım." Dedi garajın yanına park ettiği motorun yanına giderek. "Harika olur! Özlemiştim." "Atla hadi." Dedi gülerek.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Jacob son sürat gittiği için La Push'a çabucak geldik. Kısa sürse de keyifliydi. Uzun zamandır motorunu kullanmamıştı ve saçlarımda rüzgarı hissederken ona sıkı sıkı sarılmak özlediğim bir duyguydu.