e l l i b i r

449 16 3
                                    

Jacob'un görüşünden;

Brad'e duyduğum öfke beni delirtecek seviyeye gelmişti. Onu bulup parçalamalıydım ama hızlı bir ölümü haketmiyordu. Zehrinin Nessie'yi ne hale getirdiğini gördüğüm andan beri görüntüsü aklımdan çıkmıyordu. Ormanda kaç saat geçti fark etmedim ama sonunda biri yanıma geldiğinde hava kararmıştı. Başımı kaldırıp bakınca Emmet'i gördüm.
"Onu bulduk."

Anında eve koştum. Salona, Lillian'ın etrafına toplanmıştı herkes. Koşup kolunu tuttum sertçe.
"Onu kurtarabilir misin? O pislikle işbirliği yapmadığını nerden bilelim." Her an saldırabilirmiş gibi hissediyordum. Lillian ağzını açamadan Carlisle araya girdi.
"Jacob, bize güven, yardım edeceğini biliyoruz. Edward zihnini okuyor ve Alice'in görüleri var."
Eliyle omzuma hafifçe vurdu. Omuz silkip sinirli bakışlarla Lillian'dan uzağa, Bella'nın yanına geçtim.
"Anlatın." Sakin kalmaya çalışıyordum ve işe yaradı da. Tek kaşımı kaldırıp Jasper'a bir bakış attım. Tek yaptığı omuz silkmek oldu.

Edward konuşmaya başladı;
"Anlaşılan o ki Lillian yıllar önce kendini korumak amacıyla Brad'le beraber onun zehrine karşı panzehir üretmiş. O sıralarda Brad'in türünde başka biriyle karşılaşma ihtimalleri olup olmadığından veya birinin Brad'i etkisi altına almayacağından emin olamadıkları için. Hiç kullanmamış, bize getirmek için Alaska'ya gidip aldı. Biliyorsun, o evden Reneesme'yi kurtaran da o Jacob. Ona güvenebilirsin."

Derin bir nefes alıp verdim. Nessie'nin üst kattan gelen kalp atışlarına odaklanarak konuştum.
"Ne duruyoruz öyleyse? Hemen verin şu panzehiri ve kurtarın onu."
"Önce Carlisle panzehiri incelesin istedik Jake." Dedi Bella.
"Onun yanında bekleyeceğim." Başımla onayladım ve yukarı çıktım.
Nessie'nin elini kavramış halde yarım saat kadar yanında oturduktan sonra Carlisle geldi.
"Güvenilir görünüyor." Dedi ve elindeki şırıngayla yaklaştı. Geri çekilip enjekte etmesine izin verdim. Diğerleri de gelmişti. Ben hariç hepsi nefesini tutmuş Nessie'deki değişimi bekliyordu. Bekleyişimiz yarım saati geçtiğinde pes ettim ve sinirle ormana koştum. Arkamdan Bella'nın geldiğini kokusundan anladım.

"Jake, bekle!" Sadece dönüşüp buradan uzaklara gitmek istesem de yapamadım ve olduğum yere çakılı kaldım.
"Her seferinde böyle koşup uzaklaşamazsın, biliyorsun bunun ona hiçbir faydası yok."
"Bells, dayanamıyorum onu öyle görmeye."
"Panzehir işe yaramıyor. Jacob, ben de ilk defa bu kadar çok korkuyorum ve bu yüzden yanımda olmana ihtiyacım var." Bella'yı insanken bile böylesine çaresiz görmemiştim. Aramızdaki mesafeyi iki koca adımla aşıp onu kollarımın arasına aldım. Soğuk kollarını belime doladı ve birlikte dakikalarca o şekilde taş kesildik. Sadece ben nefes alıp veriyordum.
"Ona bir şey olmayacak, buna izin veremem." Dedim onu bırakırken. Refleks olarak geri nefes almaya başladı.
"Hala kokuma alışamadın değil mi?" Dedim zorla da olsa gülmeye çalışarak. Onu da gülümsetmeyi başarmıştım.
"Hadi yanına dönelim." Demesiyle birlikte eve koştuk.

Nessie'nin yanında sadece Carlisle vardı. Endişeli gözlerle makinalardan çıkan değerleri kontrol ediyordu.
"İşe yaramıyor mu Carlisle?" Bella'nın yüzü düşmüştü tekrardan. Sesinin titremesi Edward'ı da yukarı kata çıkardı.
"Bir terslik var. Panzehirde hiçbir sıkıntı yoktu, işe yaramalıydı. Kanından bir örnek alıp incelemem lazım. Neden tepki vermiyor bilmiyorum." Çabuk hareketlerle hemen bir örnek kan aldı Nessie'den.

"İncelemeyi bitirdiğimde size seslenirim." Carlisle kendini yandaki küçük laboratuarına kapattı. Üçümüz kalakalmıştık.
"Kaç saattir uyumadın Jacob, sen de dinlen biraz." Dedi Edward. Kafamı sallamakla yetindim. Nessie'nin iyi olduğunu görmeden asla uyumayacaktım. Düşüncelerimi okumuş olmalı ki Bella'yı kucağına aldı ve
"Öyleyse Bella'yı biraz uzanması için götüreceğim. Sonuç çıkınca geliriz." Dedi ve çıktılar. Bizi yalnız bıraktığı için ona minnettardım.

Yanına yaklaştım, incitmekten korkarak yanağını okşadım hafifçe. Elim boynunda duran kolyeye gitti, ucunda ona verdiğim yüzük vardı. Hiç çıkarmamıştı. Yüzündeki renk tamamen gitmişti, sarı-beyaz karışımıydı. Utandığında kırmızıya çalan pembe yanaklarını görememek bile beni mahvetmeye yetiyordu. Yere dizlerimin üzerine çöktüm ve kafamı yastığının kenarına koyup onu izlemeye başladım. Öyle derin bir uykudaydı ki, varlığımı hissedip hissetmediğini merak ettim. Ne yaşıyordu orada, o karanlığın içinde? Yanında olup onu koruyamadığım tek yerdi kafasının içi. Eskiden Bella'nın yaptığı gibi elini alıp yanağıma bastırdım. Bir şeyler görürüm diye umuyordum ama hiçbir şey yoktu. Rüya görmüyordu, karanlığa hapsolmuştu, sırf beni kurtarmak için.

Lanet olsun Nessie. Farkında olsaydım buna asla izin vermezdim. Asla. Kılına zarar gelmemesi için ölmeye razıydım ama şimdi çok daha fazla acı çekiyordu. Brad denen adinin zehri onu benden koparmıştı. Bir şekilde onu benden almayı başarmıştı. Bir süreliğine de olsa. Buna dayanmak çok zordu. Sırf Nessie için kendimi kaybetmiyordum. O adinin peşine daha sonra düşecektim. Türlü türlü işkence planları hazırdı kafamda. Yine de hepsi az geliyordu.

O sırada Carlisle içeri girdi. Yüzünde çok garip bir ifade vardı. Ağzımı açamadan içeri Edward da girmişti ve peşinden de geri kalan herkes. Edward'ın yüz ifadesi dehşetle çarpılmıştı. Kalbimin sıkıştığını hissettim. Neye bu kadar tepki vermişti öğrenmeye korkuyordum. Bella da paniklemişti, Edward'ı kolundan sarsmaya başladı. Çenesi kenetlendiği veya şoka girdiği için konuşamadı, boş bir şekilde Carlisle'a odaklanmıştı bakışları. Bacaklarımdaki gücün gittiğini hissetsem de zorla ayağa kalkıp Carlisle'a doğru birkaç adım atmayı başardım.

"Söyle Carlisle, neler oluyor!" Bella haykırmamak için zor tutuyordu kendini. Bense sessiz kalmayı tercih ettim. Ses tonumu ayarlayamayacaktım. Donmuş gibiydim. Söyleyeceği şey hepimizi yıkacaktı ve duymaya korkuyordum. Carlisle bakışlarını Edward'dan çekip Nessie'nin üzerine yönlendirdi.

"Kanını incelediğimde hücrelerine zarar veren şeyin Brad'in zehriyle alakası olmadığını gördüm. Anlaşılan Brad belirli ölçülerle önceden ona kendi zehrini veriyormuş. Çoktan kendi bağışıklığını kazanmış vücudu. Bu yüzden Jacob'tan çekip aldığı zehir, tamamen hasarsız olmasa da en az hasarla etkisiz hale gelmiş. Panzehir bu yüzden etkisiz kaldı." Tane tane konuşuyordu. Vücudumun ısınıp titremeye başladığını hissettim. Tahmin ettiğim şey olmasın diye yalvaracak bir saniyem bile yoktu. Ve duydum...

"Hem insan hem de vampir yanına zarar veren şey kurt kanı." Carlisle'ın sözleri taşlaşmış gibi duran vampirlerle dolu bu odada asılı kalmıştı. Bella'yla göz göze geldim, ikimiz de kendimizi kaybetmek üzereydik.
Vücudumun kontrolünü yitirip dizlerimin üzerinde yere çöktüm.
"Bunu nasıl düşünemedik." Rosalie dehşet içinde fısıldadı.

Gözlerim kararıyordu. Kendimin ve Nessie'nin kalp atışı kulaklarımı sağır edecekmiş gibi yükselmişti sanki. Aklımda tek bir düşünce vardı.
Onu öldüren benim.

Not:
Önsöz de dahil baştan itibaren akışı çok değiştirmemeye çalışarak bölümleri düzenlemeye başladım. 6 sene önce yazıldığı hallerinde çok beğenmediğim kısım varmış. Umarım beğenirsiniz.

ufuk çizgisi | the twilight sagaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin