e l l i i k i

370 20 3
                                    

Sonunda yeni bölüm !!! Sonsuz bekleyiş yüzünden özür dilerim arkadaşlar... Umarım beğenirsiniz. 🌻

"Hayır lütfen, onun bir suçu yok!" Bağırmaktan sesim kısılmıştı. Demetri ve Felix Jacob'u iki kolundan tutmuş korkunç bir şekilde gülümsüyorlardı bana. Jacob konuşamıyordu çünkü ağzı bağlanmıştı. Kurt formuna da dönüşemiyordu, Volturi'nin özel güç ordusu bunu engelliyordu. Aro'ya baktım panikle. Yanına koşup görü gücümle ona anlatmak istedim ama Jane'in verdiği acı bedenimi felç etti. Yere yığıldım. Alec gelip kafamı kaldırarak sabitledi ve Jacob'a bakmamı sağladı. Artık çığlık atıyordum. Kimse yoktu yardıma gelebilecek. Sadece ikimizdik. Ve sonra her şey bitti. Gözlerimin önünde Jacob'un bedenini parçaladılar. Yaşamak için sebebim kalmamıştı. Jane acı vermeyi bırakmıştı ama kendi hissettiğim acı ondan kat kat fazlaydı. Kalan son gücümle Aro'ya yalvardım.
"Beni de öldürün." Aro'nun Alec'e anlık bir bakışını yakaladım, ve sonra dünya karardı...

Kuyu, evet, dizlerime kadar pis bir suya batmış halde derin bir kuyunun dibindeyim. Gözlerim ışık dilenirken en tepede minicik görünen ay ve onun yolladığı ince ışık huzmelerini görüyorum. Fakat o kadar dipteyim ki ışık huzmeleri aşağıya ulaşamıyor. Yardım için bağırsam da fayda olmayacağını biliyorum. Ve en kötüsü, artık sadece bir insan olduğumu fark ediyorum. Vampir güçlerim yok olmuş. Bu kuyunun dibinde yapayalnız çürüyüp gitmeye mahkumum. Son bir nefes daha alıp yukarıya, ay ışığına gözlerimi dikiyorum. Ve kendimi suyun içine, kuyunun en son noktasına bırakıyorum. Gözümü bir an olsun ışıktan ayırmadan..Dakikalar geçiyor, ışık bitiyor....

Ellerim, ayaklarım demir zincirler tarafından duvara sabitlenmiş. Evimizdeyim, ama görüş açımda sadece Brad var. Panikliyorum. Jacob, annem, babam...Neredeler? Kurtulmamış mıydım onun ellerinden? Brad'e yalvarmaya başlıyorum ama beni hiç duymuyormuş gibi. Sakince yukarı kata çıkıyor ve bir dakika sonra ayaklarından tuttuğu bir bedeni sürükleyerek aşağı indiriyor ve getirip ayaklarımın dibine atıyor. Ağzım açık öylece kalakalıyorum. Çığlık bile atamıyorum. Bu Alice. Brad durmaksızın evin farklı odalarına gidip geri kalan cesetleri getiriyor ve ayaklarımın önüne yığıyor. Nefes alamıyorum. Herkesi öldürmüş. Herkesi. Nasıl? Bilerek Jacob'u yığının en üstüne koyuyor. Daha fazla dayanamıyorum. Gözlerimi sımsıkı yumuyorum. Dakikalar sonra Brad beni duvardan ayırıyor ve kucağına alıp dışarıya çıkarıyor.
"Artık tamamen bana aitsin." Diye fısıldıyor kulağıma. Ve o anda gözlerimi geri açıyorum.
"Asla." Dedikten sonra kalan tüm öfkemle ona saldırıyorum. Yüzünü parçaladığımı ve kalbini elimde tuttuğumu gördüğümde başım dönmeye başlıyor. Nereye gidebilirim? Kime? Olduğum yere yığılıyorum...

•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Vücudumu hareket ettiremediğimi fark ettim. Gözlerimi bile açamıyordum. Ne olmuştu? Zihnimi zorlarken kendimi o korkunç kabuslardan arındırmak için bir süre sakince bekledim. Hiçbir şey düşünmüyordum.

Son olanlar yavaş yavaş zihnimde netleşirken sesler de duymaya başladım. Carlisle'ın sesiydi bu. Mırıldanıyordu, bana veya daha çok kendi kendine.
"İyileşeceksin. İyileşmen gerek. Başka yol bilmiyoruz, bu son çaremiz. Lütfen Reneesme, geri dön bize."

Özel gücümü kullanmak için sabırla bana dokunmasını bekledim. Koluma bir iğne enjekte ettiğini hissettiğim an ona bilincimin yerine geldiğini, daha iyi olduğumu söylemeye çalıştım. Ama olmadı. Bir sorun vardı. Aktaramıyordum hiçbir görüntü veya düşünceyi. Şu an bir çeşit komadaydım sanırım ve bu yüzden özel gücüm de çalışmıyor olmalıydı. Daha ne kadar bu halde kalacağımı bilmiyordum. En azından acı gitmişti. O sonsuz gibi gelen sayısız rüyalar döngüsünden sonra...

Kalbimin atışının hızlandığını hissettim. Duyduğum ses de bunu kanıtlıyordu. Bir anda odada hareketlenme oldu. Seslerden anladığım kadarıyla birkaç kişi daha gelmişti. Kokudan gelenler arasında Jacob'un da olduğunu anladım. Kalbim buna tepki verircesine daha da hızlı atmaya başladı. Sesini duymak için kıvranıyordum adeta. Burda olduğuna göre o iyiydi, iyileşmişti. Sevgilimi kurtarmıştım.

"Duyuyor musunuz? Bu uyandığı anlamına mı geliyor?" Jacob heyecanlıydı.
"Sanırım bilinci yerine gelmeye başladı, tabii onu uykuda tutan ilacı kesmediğim sürece uyanamaz. Ama toparlayabileceğinden emin olmalıyız. Bu çok riskli. Eğer ters giderse kalbi dayanmayabilir." Carlisle temkinliydi.

"Ona bir aydır durmadan insan kanı veriyoruz zaten Carlisle, yeterince güçlenmiş olmalı. Onu insan yanı kurtardı." Annemin sesini duymak öyle iyi gelmişti ki. Ama bir dakika..Bir ay mı? Bir aydır uyuyor muydum? Onları nasıl mahvetmiş olduğumu tahmin bile edemezdim. Hemen uyanmalıydım.

"Neyse ki işe yaradı. O kadar uzun sürdü ki, korkmaya başlamıştım. Jacob, birbirinizin hayatını kurtardınız." Alice'in melodik sesini öyle özlemiştim ki ağlamak istedim.

Jacob'un elimi tutup uzunca öpüşünü hissettim. Tepki verememek çok acıydı. Yine özel gücümü denemek istedim fakat yine olmamıştı. Aklıma babam geldi, o beni duyamıyor muydu? Düşünüyordum sonuçta. Ama sonra odada, hatta evde olmadığını fark ettim.

"Edward, dönmen gerekiyor hemen. Jacob'un fikri işe yarıyor sonunda.. Evet, kalbi normale döndü.. Yok, hayır uyanmadı daha ama Carlisle bilincinin açıldığını düşünüyor. Sen geldiğinde belki düşüncelerini duyabilirsin..Tamam, görüşürüz."
Esme'nin telefon görüşmesinden babamın burada olmadığını anladım.

"Neyse ki ona insan kanı vermemiz işe yaradı. Edward'ın bir şey bulma ihtimali çok düşüktü. Bildiğimiz sadece 3 tane yarı vampir- yarı insan varken üstelik." Rosalie derince bir iç geçirdi.

"Keşke daha da erken fark etseydik bunu. Nessie'nin tamamen vampir yönüne odaklanıp insan yanını unutmuşuz. Kurtadam kanı veya zehri, hepimizi dakikalar içerisinde öldürebilir. Ama Nessie'nin yarı insanlığı onu hayatta tutmuş meğer. Bu onun doğumundan sonraki ikinci mucizemiz." Dedi Emmet şefkatle.

"İşte, son kan torbası da bitti." Carlisle gelip kolumdaki iğneyi çıkardı. Jacob'sa beni bırakmamıştı, bir elini diz kapağıma koymuş, yanındayım dercesine tutuyordu.

Jasper sordu,
"Ne yapacağız? Şimdi uyandırıyor muyuz onu?"

Zihnimden bağırıyordum, EVET! EVET, LÜTFEN ARTIK KAVUŞMALIYIM!

"Tüm değerleri normale dönmüş. Bence bir sakıncası yok, ama düşüncelerini duyma ihtimaline karşın Edward'ı beklemeli miyiz?" Carlisle tereddütlüydü hala.

"Beklemek daha iyi olabilir. Jacob? Sen ne düşünüyorsun?" Annem sakince sordu. Jacob yaklaştı ve kulağını kalbimin olduğu yere dayadı hafifçe. Bir süre dinledikten sonra geri doğruldu ve elimi tuttu. Parmaklarımı tek tek okşuyordu.

"Nessie, beni duyduğunu biliyorum, lütfen, uyanmaya hazır olduğunu bilmem gerekiyor. Lütfen." Sesi çatlıyordu. Ağlamak istesem de gözümden yaş gelmiyordu. Tüm gücümü Jacob'un tuttuğu elime odakladım. Madem özel gücümü kullanamıyordum, belki de parmağımı bir şekilde oynatmayı başarırdım. Ama onu da yapamadım. Jacob'a hemen şu an sarılamadığım için tüm o kabusların verdiğinden daha çok acı çekiyordum. Kalbim, bedenim ve hatta ruhum... Hepsi ağlıyordu. Dayanamıyordum. Ve sonra onu duydum.

"Nessie... Carlisle gözlerine bak, ağlıyor!" Jacob hemen eğilip dudaklarıyla gözyaşlarımdan öpmeye başladı.
"Ağlıyor Carlisle, uyandır onu hadi!" Heyecanıma ortak olurcasına kalbimin atışı hızlandı tekrardan. Sonunda kavuşacaktım hepsine. En önemlisi, Jacob yaşıyordu, yanımdaydı. Kabus sona eriyordu...

ufuk çizgisi | the twilight sagaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin