e l l i s e k i z

330 13 0
                                    

Merhaba, sonunda olayların geliştiği uzun ve daha aksiyonlu bir bölüm oldu. Umarım beğenirsiniz.

Sarhoş olmuştum. Alkol ile kanı bu derecede karıştırmak bünyeme hiç iyi gelmemişti. Yüksek sesli müzikten rahatsız olmaya başlamışken etrafıma Jacob'u bulmak amacıyla bakındım. Leah ile ne konuşuyorlarsa hala dönmemişlerdi.
O sırada Kate ile Seth toparlanıp ayaklandılar.
"Heyy! Daha erken değil mi nereye gidiyorsunuz?" Dedim dudak bükerek.
"Anneme Port Angeles'dan beğendiği elbiseyi alacağım. Seth ile beraber gideceğiz, ancak yetişir Ness. Ama buraya tekrar gelelim, bayıldım." Dedi Kate.
"Pekala, görüşürüz öyleyse çocuklar." El salladım ikisine de. Başım dönüyordu ama bilincim gayet açıktı. Nahuel ile ikimiz kalmıştık ama sarhoş olduğum ne kadar belliydi bilmiyorum. Sanırım hiçbir şey demeden dakikalarca onun yüzüne bakmamdan anlamış olacak ki gülümsedi. Ben de karşılık verdim.

Barın içi çok sıcak olmaya başlamıştı. Jake'i aramaya karar verdim. Nahuel'den izin istedim ve masadan kalktım.
"Benim hava almaya ihtiyacım var."
O da benimle beraber kalkıp düşmek üzereyken belimden destekledi.
"Ben de seninle geliyorum, alkol çarpmış seni."
Halimin farkındaydım, hiç itiraz etmeden başımı salladım ve Nahuel'in koluna girerek beni arka çıkışa yönlendirmesine izin verdim.
Jake ve Leah görünürlerde yoktu. Nereye gitmiş olabileceklerine dair hiçbir fikrim yoktu. Jake bana haber vermeden kaybolmazdı. Sürüyle ilgili acil bir sorun mu çıkmıştı?
"Hey, Nahuel saat kaç olmuş?" Diye sordum.
"6'ya geliyor. Nereye gitmiş olabilirler?" Omuzlarımı bilmiyorum anlamında kaldırdım. Cebimden telefonumu çıkarıp Jake'i aradım. Telefonu kapalıydı. Gördüğünde beni geri araması için mesaj attım.

"İstersen eve götüreyim seni. Jacob da oraya gelir herhalde sonra?" Jacob sabah motorla gidip Nahuel'i alırken benim arabamla dönmüştü. Elimi arka cebime attım ama anahtarı almamıştım.
"Evet, iyi fikir ama arabanın anahtarı bende değil." Dedim yüzümü buruşturarak. La Push'ta toplu taşıma yoktu. Daha az yabancının gelmesini sağlıyordu.
"Eh, öyleyse koşacağız gibi görünüyor. Seni taşıyabilirim ama umarım miden bulanmaz?"
"Ah, koşmak mı?" Dedim aniden hızlanan baş dönmesiyle duvara tutunarak.
"Hey merak etme iyi bir koşucuyum." Dedi gülerek.
"Kötü olursan söylemen yeter." Diye ekledi. Kafamda ihtimalleri tarttım, adaya geri dönemezdim, tekne yolculuğu koşmaktan daha kötü görünüyordu. Ayrıca kendimi acilen eve atmaya ihtiyacım vardı.
"Pekala, sanırım midem iyi. Sadece başım dönüyor." Dedim. Başını sallayarak bana yaklaştı ve kucağına atlamam için kollarını açtı. Omuzlarından güç alarak beni bacaklarımdan kaldırmasına izin verdim. La Push çıkışına ulaşıp ormana girene kadar hafif tempoyla koştu. Etrafta başka insan kalmadığında insanüstü hızıyla koşmaya başladı. Gözlerimi kapatıp başımı göğsüne doğru bastırdım. Böyle durduğumda sarsıntıyı fazla hissetmiyordum, gerçekten iyi koşuyordu.

Aniden durmasıyla kafamı kaldırdım. Beni hızla yere bir ağacın köklerine oturmam için bıraktı. Neler oluyor dememe fırsat kalmadan bir adamın bize saldırdığını fark ettim. Bir vampirdi, kırmızı gözlere sahipti. Bizi başta insan sanmış, Nahuel ona saldırarak cevap verdiğinde kafası karışmıştı. Kokumuz da onu yanıltıyordu. Daha sonra adamın bir çeşit özel gücü olduğunu fark ettim. En yakındaki ağacın köklerinin yerin altından çıkmasını sağlayıp Nahuel'i bacaklarından kavratmış ve onu yere düşürmüştü. Yaslandığım ağacın gövdesine tutunarak ayağa kalktım. Nahuel'e yardım etmek istiyordum ama dengede bile duramıyordum.
"Reneesme orada kal!" Diyerek bağırdı üzerine eğilen vampirin kafasını boynundan uzak tutmak için çabalarken. Ama mecburdum, vampirler bizden çok daha güçlüydü. Üstelik özel güçleri varken. Koşarak vampire arkadan saldırdım. Kafasını sıkıca tutup kollarını bacaklarımla sabitledim. Çok güçlüydü. Yine de beni arkaya doğru sertçe fırlatmadan önce Nahuel'e uzanıp dişlerini vampirin boynuna geçirecek kadar zaman sağlamıştım.

ufuk çizgisi | the twilight sagaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin