10

4.6K 262 9
                                    

Sınır +6 vote +4 yorum

İyi okumalar💕💕

O sırada gelen ateş sesiyle gözlerimi açtım. Aziri bıçağı öne doğru savururken kolundan akan kanla birlikte kendini koruyacak bir yere geçti. Ben ise şaşkınlıkla etrafıma bakınırken karşı tarafın ateş ettiği yere doğru hızla koşmaya başladım. Şiddetli bir çatışma devam ediyordu hala ve gelenlerin kim olduğunu çözememiştim. Sonradan gördüğüm tanıdık silüetle gözlerim şaşkınlıkla açılırken gülümsemeye başladım. Bizimkilerdi gelenler!

"Azra!"

Kendimi çıkarttım saklandığım yerden.

"Buradayım!"

O sırada omzumda hissettiğim yanmayla çıktığım yere geri girdim. Vurulmuştum! Nefes nefese omzuma kaydı bakışlarım. Kan kanaması fazla sürerken Burak'ın bağırmasıyla ona döndüm.

"İyi misin?!"

Bağıracağım sırada sızlamayla yüzümü buruşturdum. Zorlanarakta olsa bağırdım.

"Sorun yok!"

Ne kadar sürdü çatışma bilmiyorum ama kesilen silah sesleri çatışmanın bittiğini gösterirken yanıma yaklaşan adım sesleriyle ayağa kalktım. Gelenler timdendi ve öndede Burak vardı. Gülümsedim.

"Aziri'yi alabildiniz mi?"

Kafasını olumsuz anlamda sallarken yüzüm düştü. Yine kaçmıştı şerefsiz! O sırada Burak'ın gözü omzuma kayınca kaşlarını çattı ve yanıma geldi.

"Yaralandığını neden söylemedin?"

Gülümsedim.

"Ufak bir yara sadece, önemi yok." O sırada Naci geldi yanıma ve yaramı incelemeye başladı.

"Ameliyat olması gerek, yaran ciddi teğmenim."

Derin bir nefes alırken kafamı salladım.

"Onu da olurum artık." Dedikten sonra omzuma sarılan şeyle omzuma baktım. Burak bandanasını çıkarmış kanayan yerime sarıyordu.

"Gerek yoktu." Dedim düz sesimle. Karanlık bakışları beni bulurken konuştu.

"Sana cevap verme hakkı sunmadım teğmen." Kolumdaki bandanayı bağlamaya başlarken gülümsedim. Burak gerçekten değişikti, gün geçtikçe daha da değişik bir insan oluyordu.

Karargaha gelmiştik uzun süren yol içerisinde. Ameliyat izni aldıktan sonra hastane için yola çıkacaktım ki Burak bırakmak için kendince 'emretmişti.'

Ameliyat ise güzel geçmişti bir şey hissetmediğimden. Güzelce uyumuştum ve şimdi gözlerimi yavaşca açmıştım. Karşımda Burak'ı kitap okurken görmeyi beklemiyordum. Gülümsedim nedensizce. Hissettiğinden midir bilmem gözü bana kayınca göz göze geldik direk. Bu hareketi ani olduğundan ne yapacağımı şaşırarak önüme döndüm.

"İyi görünüyorsun." Dedi bakışları omzuma kayarken.

"Boşuna ameliyat olmadık değil mi?" Gülümsedi, gülümsedim.

"Sana neden güçlüsün dediğimi anlamışsındır iyice artık." Dediğinde kaşlarımı kaldırdım.

"Kafayı yemedin o adamların arasında, aksine dimdik durup yerini deşifre ettin ve o bıçağın ucunda titremeden Aziri'ye kafa tuttun."

Gülümsedim.

"Yıllar bize de bir şeyler kazandırıyor."

Kafasını salladı.

"Yıllar çok şey kazandırıyor."

O sırada kapının açılmasıyla önde Hazal, arkasında Nihat olmak üzere tüm tim yavaş yavaş içeriye girdi. Tabiri caizse otuz iki dişimi göstererek gülümsediğimde diğerlerinin de gülümsemesi gecikmedi.

"İyi gördüm sizi komutanım."

"Geçmiş olsun komutanım."

"Allah beterinden korumuş valla komutanım."

Kafamı sallayarak hepsine teşekkür ettim.

"Valla komutanım bir şey diyeyim mi, izinleri bile almadan o sınırı nasıl geçtik bilemiyorum bile."

Yalancıktan kızarak baktım hepsine.

"Siz niye belgeleri beklemiyorsunuz ki?!" Dedim. Nihat atladı hemen.

"Onu Burak komutana sor valla Azra. Konumunu duyar duymaz emirleri beklemek yerine tek başına gelmeye bile hazırdı vallahi."

Bakışlarım Burak'a kayarken Burak ise öldürücü bakışlarını Nihat'a gönderiyordu. Benim baktığımı farkettiği anda gülümsedi.

"Burada hepimiz arkadaşım, kardeşim oldunuz. Diğerlerinizden birisi için bile olsa aynı şeyi yapardım." Dediğinde ben de gülümsedim.








Elimdeki yeni çerçeveyi koydum kitaplığa. Hastanede çekinmiştik dün sabah timle. Ben oturmuş gülümserken hemen yanımda Hazal, diğer yanımda Burak sırasıyla Nihat, Hasan diziliyordu. Hepimiz şimdiye kadar tüm gördüklerimize rağmen gülümsüyorduk. Gözlerimizin içi dahi gülümsüyordu, saklamıştık tüm hüzünlerimizi. Gülümseyerek tekrar baktım fotoğrafa. 4. Yılımdı bu sene Mardin'de, ayrıca ilk görev yerimdi. İlk geldiğim sene İstanbul'dan kopup yepyeni bir sayfa açmak zor gelmişti. Doğan'ı bırakmak, oradaki düzenimi bırakmak. Bunlar üzsede Mardin'e ayak bastığım anda her şeyin bambaşka olduğunu anlamıştım. Toprağı farklıydı Mardin'in, havası, suyu. İnsanları da başkaydı. Samimi insanlardı fakat gözlerindeki feri sönmüştü çoğu kişinin. Her iki evden birinin duvarlarında mermi izleri vardı, delik deşik. Karargaha bindiğim taksicinin dediklerini unutamıyorum.

"Mardin 81 ilin içindeki en başka şehirdir kızım. Başta yabancılık çekeceksin fakat sonra ayrılmak istemeyen sen olacaksın. O güzel gözlerin çoğu şeye tanık olacak, şuan dışarıda izlediğin manzaranın güzellikleri dışında en kötü acıları da yaşayabilirsin belki de, görebilirsin de. Allah korusun diyorum ben yinede. Tüm yaşanmışlıklara rağmen buraya bağlanan da sen olacaksın. İnsanları ailen olacak, kendi canın bile vermek isteyeceksin onlara. Aldığın nefes buraya ait olacak."

Oldu be amca. Burada en güzel haberleri de aldım, en acı duyguları da yaşadım. Yaptığım sorumluluklar benim için en güzel şeydi. Derin bir nefes aldım. Nişanlımı gözlerimin önünde kaybederek en büyük acıyı yaşadım. Yinede burayı terkedip gidemiyordum işte. İnsanları gerçekten ailem oldu bana. Kaynettiğim ailemden sonraki ikinci ailem. Timden birisine düşünmeden canımı teslim edebilirdim, birisine bir şey olma ihtimali beynimi uyuşturuyordu hatta. Allah korusun. Doğan ile olan fotoğrafımızın yanına koydum çerçeveyi. Derin bir nefes alarak uzandım koltuğa. Sol omzum koltuğa çarptığı için sızlansada yaram aldırış etmedim çok. Gözlerimi tavana dikerek devam ettim düşüncelerime.

Mardin aldığım nefes olmuştu, iyisiyle kötüsüyle. Son nefesimi verene kadar insanlar için yaşayacaktım.

Vatan UğrunaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin