32

2.8K 152 1
                                    

Gözlerim birbirine kenetlenmişti. Açılmamak için ısrar ediyorlardı sanki. Yine de son bir kez daha denedim açmayı. Yavaş yavaş gözlerim açılırken görüş açıma oldukça bulanık görüntüler gelmeye başladı. Bulanık olan görüntüler gözlerimi yavaş yavaş kırpıştırmamla netleşirken karşımdaki koltukta oturan kişiyle gülümsemeye çalıştım. İyileşmişti, daha ne isterdim ki Allah'tan. O an hissetmiş gibi gözlerini açıp bana bakarken gülümsedi o da.

"Turp gibisin turp."

Bende gülümserken halsizliğim bütün bedenimi uyuştururken gülümsemem yerini acılı yüz ifadesine bırakmıştı. Şu Yuhi denen şerefsiz sağlam yapmıştı işkenceyi. Bütün ümidimi kestiğim anda bulmuşlardı bizi. O gün de şehit olamamıştık, alacak nefesimiz varmış. O an Burak koltuğun yanındaki sandalyeyi alıp yanıma bıraktı. Kendi de oturup bana doğru baktı. Bakışlarımız birbiriyle buluşurken gözleri yüzlerce şeyi anlatmak istiyor gibiydi.

"Canın acıyor değil mi?"

Öyle bir şefkatle sormuştu ki bu soruyu, bu ses tonunu en son ne zaman işitmiştim hatırlamıyordum. Kafamı belli belirsiz salladım.

"Geçer, hangi yara geçmedi ki?"

Derin bir nefes alıp gülümsemeye çalışmıştı ama görünebiliyordu. Görebiliyordum içten içe üzüldüğünü.

"Benim yüzümden bu haldesin. Ben, ö-"

Lafını kestim.

"Sakın özür dileme Burak komutan. Bu senin kabahatin değil. Sen yaralıydın, yapmam gerekeni yaptım. Tamam?"

Burak tam bir şey demek için ağzını açmıştı ki kapının açılmasıyla bütün timin, Nazlı'nın ve Funda'nın girmesi onun ağzını kapatmıştı bile çoktan.

Funda ne arıyordu burada?

O an Burak'ın ayaklanıp kapıdan çıkıp gitmesi beni şaşırtırken arkasından bakakaldım sadece.

"Çok şükür komutanım be!"

"Öldük öldük dirildik siz yokken." Dedi Pusat. Time henüz yeni girmesine rağmen asla bir kopukluk yaşamadı bizimle, biz de onunla öyleydik. Gülümsedim.

"Alacak nefesimiz varmış." Derken Funda bağırdı bir anda.

"Ben buraya geldim diye Azra beni kesecek diyordum, sanırım şu an kızamazsın bana." Beni güldürmeye çalıştığını tahmin edebiliyordum. Gülümsesem de neden geldiğini soracaktım ona. Ses etmedim şimdilik.

Burak istese de istemese de kendine kızmaktan başka bir şey yapmıyordu. Bir şekilde suçluyordu kendini, elinde değildi. Kalbi Hicran'dan sonra hiç bu kadar atmamıştı Azra'ya kadar. Bunun farkındaydı artık. Mardin yeni bir sayfaydı, Hicran'ı kalbinde bir yerlerde saklanayı düşünürken saklamaya bile gerek kalmamıştı artık. Yılların verdiği nefretle büyüyen sevgisi ölmüştü. Kafasına sıktığı pişmanlığını yenmişti Azra sayesinde.

Burak

"O gün kalabalıkta çıkıverdin, durumun daha iyidir umarım?" Karşımda duran bu askeri tanıyordum. Tıpkı İstanbul'da gördüğüm aynı bakışlarıyla, tam karşımdaydı. Miraz Demir'i öldürdüğü anda yüzündeki bakışlarında gram değişme olmamıştı. Onu o an hissettim. Onu anladığımı, iliklerime kadar. Zar zor bana gülümsedi ama kalbindeki burukluk gülüşüne kadar yansımıştı.

"Kalbini gömmüş bir insan ne kadar iyi olabilirse," Derin bir nefes aldı ardından. "O kadar iyiyim."

Sevdiği insan geri gelmeyecekti, anlayabiliyordum.. Bakışlarım asker kızdayken kalakakdım bir süre arkasından. Derin bir nefes alarak yerdeki ölüye baktım.

Vatan UğrunaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin