~2.Bölüm~

13.6K 676 26
                                    

   "Çok fazla geç kalma hayatım, uyku düzeninin bozulmasını istemem" dedi merdivenlerden çıkan dadı Penelope. Rebekah oturduğu koltukta, okuduğu kitabın sayfasını çevirirken,

"Merak etme, bir kaç sayfa okuyup çıkacağım.... Iyi geceler sana" diye seslendi arkasından.

"Sana da tatlım" diye karşılık verdi, üst kattan Penelope.
 Vûcudunun her hattını meydana çıkaran incecik askılarıyla, derin dekoltesiyle göze çarpan, gül kurusu rengindeki geceliğiyle ve kucağındaki kitapla oturuyordu hala koltuğunda. Bembeyaz teniyle, beline kadar hacimli siyah saçlarıyla, yüzünün tazeliğine uyumlu masmavi gözleriyle,  güzel bir genç kadındı Rebekah. Ama buna rağmen Londra'daki lüks yaşantının içinde gezen kızların aksine, onun şansı oldukça düşüktü. Çünkü onlar oldukça güzellerdi, üstüne üstlük incecik bele ve bileklere sahiplerdi. Ve ciddi anlamda genceciklerdi. Bu kızlar Londra'nın ışıltılı dünyasında balodan baloya koşuştururken, Rebekah'nın bu köşkte şansı yok denecek kadar az görünüyordu.
 Okuduğu kitaptan başını kaldırıp, camdan dışarı, karanlığa doğru baktı. Kitaplarda konu olan aşklar gibi bir aşk yasayamayacaktı belki ama, o da aşık olmak istiyordu. Heyecandan ayılıp bayılmak, bedenini kaplayan sıcaklıkla yerle bir olmak, vûcudunun her hücresinin arzudan zonklamasını istiyordu. Bir erkek tarafından sevilmek, şefkat görmek, okşanmak, önemsenmek istiyordu...
  Bunları düşünürken,  derin bir iç çekti Rebekah. "Ah burada öylece otururken bunları istemek saçma değil miydi ?" diye geçirdi aklindan.   İçini kaplayan bir hüzünle,
"Hiç bir zaman öyle bir şey olmayacak Rebekah, burada yaşlanıp öleceksin kabul etmelisin bunu artık" diye mırıldandı geceye doğru.

***
   Esneyip başını arkaya yatırdı. Artık uyumalıydı, epey geç olmuştu. Yavaşça elindeki kitabı komidine koydu ve koltuğundan kalktı. Ağır adımlarla merdivenlere ilerliyordu. Hemen uyumak ve uyanıp kahvaltı etmek istiyordu. Ölesiyle aç hissediyordu şu an, ama bir şey yememekte kararlıydı.
Ya da bir şeyler yemeli miydi ? Rebekah, merdivenlerin başında öylece durup, düşünmeye koyuldu.
"Tanrı aşkına Rebekah, ince belli kızları kıskanıp duruyorsun, ama yemek yeme zevkinden vazgeçemiyorsun. " diye kızdı kendine, bir şeyler yeme fikrini aklindan geçirdiği için.
Bir şeyler yememeliydi! Evet evet. Fikrini değiştirmeden merdivenleri çıkmaya başladı..
   Yemek yeme konusunu  kendiyle hala tartışırken, ikinci merdiven başına yetişmişti bile, ayağını basamağa atacakken,  koca salonun kapısı vurulunca yerinde öylece kalakaldı.
Kapı mı çalıyordu?
Kapı tekrardan ağır bir şekilde vurulunca, kalbi korkuyla çarpmaya başladı.
Bu saatte bu da ne öyle? Rebekah teredüttle yukarı çıkmak yerine, aşağı merdivene yöneldi.
 Herkes uyumamış mıydı ? Kimdi bu şimdi ?
Rebekah tekrar salondaydı. Kapıyı açıp açmama konusunda kararsızdı hala.. Başını çevirip şöminenin üzerindeki büyük saate baktı. Gecenin ikisiydi ve evinin kapısını çalan biri vardı.
Başını kapıya doğru çevirmeden önce, şöminenin her iki tarafında asılı duran av tufekleri gözüne çarpınca bir nebze olsa da rahatlamıştı. Hızlıca, şömineye doğru ilerledi ve av tüfeklerinden birini elini aldı. O sırada kapı yeniden iki kere ağır bir şekilde ve uzun aralıklarla vuruldu.
Rebekah temkinli adımlarla kapıya yürüdü. Açıp açmama konusunda hala kararsizdi.

Ne yapmalıydı? Bu saatte kim olabilirdi ki? Tanrı aşkına! Belki de yardıma muhtaç biriydi. Bunu da düşündü Rebekah... Köşkte uyuyan insanları uyandırmak da istemiyordu bir taraftan.
Rebekah, bir an bahçıvan Tony'yi kasabaya yolladığı için pişman oldu.
Su an tam kapının önündeydi. Elindeki av tüfeğini sıkıca kavradı ve yaşadığı korkuyu belli etmemek adına öksürdükten sonra
 " Kimsiniz ? " diye seslendi. Karşıdan bir cevap alamayınca, içinde büyüyen korkuyla konuştu yeniden.
" Kim olduğunuzu söylemezseniz size kapıyı açmayacağım"
Karşılık gecikmedi.
 " Lütfen ... " ağır bir şekilde konuşmaya çalışan bir adamın sesini duyuyordu Rebekah.
"Yardım edin.."  anlaşıldığı kadarıyla sesi oldukça yorgun geliyordu. Rebekah duyduğu bu ses karşısında dışardaki her kimse, acı çektiğini tahmin etmekte pek de zorlanmadı.
Kapıyı açmak zorundaydı, sonunda buna karar kılabilmişti. Her ihtimale karşı da av tüfeğini elinden bırakmadı Rebekah.

Derin bir nefes alarak kapıyı yavaşça açtı.

***
   Her sey o kadar hızlı gelişti ki, Rebekah genç adam kollarına yığılmadan önce, av tüfeğini yere fırlattı.
 " Bayım!" Dedi telaşla. Adam kollarında baygın bir haldeydi.
"Yüce Tanrım! Bayım açın gözlerinizi !"
Adamın uyanacağı  yoktu. Rebekah mecburen onu yere bıraktıktan sonra kapıyı kapattı.
"Tanrı yardımcımız olsun" diye mırıldandı telaşla,  bir yandan adamın kollarından tutup onu içeri sürüklüyordu.
" ne kadar da ağırsınız bayım. " diye konuştu bir ara nefes nefese.
Hala baygın olan genc adamı, şöminenin yanındaki puf yastiklara bırakınca,  karnının sağ tarafındaki kan yığınını gördü ve
"Yüce Tanrım, yara almışsınız! " dedi endişeyle. Rebekah yapabileceği bir seyin olmadığını fark ettiği zaman, mecburen evdekileri uyandırmaya karar verdi.
 " Penelope! Rose! " diye bağırdı var gücüyle.
"Nasıl geldiniz bu hale? " diye konuştu kendi kendine, diğer yandan genç adamın üzerindeki kıyafetleri soymaya başlamıştı.
"Rose! Dadıcığım!"  Diye bağırmaya devam etti.
"Şimdi iyi olacaksınız" diye mırıldandı Rebekah. Üzeri tamamen çıplaktı artık. Adamın aldığı yarayı gören genç kadın, yüzünü buruşturdu. Bu sırada Penelope ve Rose hızlıca salona doğru koşuşturuyorlardi.
"Bu ne gürültü, neler oluyor Rebekah?" Diye seslendi Penelope, ona dogru yürürken seri adımlarla. Yerde yatan yaralı adamı gördükleri zaman, hayretle ve endişeyle birbirlerine baktılar.
"Rebekah bu da ne öyle ?" Diye soran Penelope'ye baktı Rebekah
"Kapımıza dayanmıştı, ne olduğunu anlayamadan kollarima yığıldı. Penelope çok kan kaybediyor, durdurmaliyiz. Rose doktor bul yoksa ölecek !"  Diye konuştu hararetle, diğer taraftan geceliğinin ince hırkasını,  genç adamın yarasına bastırarak, kanı durdurmaya çalışıyordu.
Penelope kızın yanına çömeldi ve yarayı incelemeye koyuldu.
" bu saatte doktor bulmak zor, kendi başımızın çaresine bakmalıyız... "  Başını kaldırıp Rose'a baktı ve
"Rose ilk yardım çantasını bul, yanında su getirmeyi unutma, sıcak ve temiz olmali. Çabuk ! " dedi. Yaşlı kadın talimatı alınca, koşarak oradan ayrıldı. Penelope
Hala yaraya bakan Rebekah'nın sırtını,  sıvazlayarak
"Yaraya bakılırsa pek derin değil . Ilk müdahaleyi yapacağız ve sabahın en erken vaktinde kasabaya gidip, doktor getireceğiz canım. Hiç bir sorun yok" dedi güven veren bir ses tonuyla.
Rebekah dadısına baktı ve
"Umarım.." Diye mırıldandı.

BEYAZ KALIN BİLEKLER (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin