~13.Bölüm~

8.5K 541 12
                                    

   Bir ay sonra...

İNGİLTERE-BERKSHİRE
 
  "Bayan Penelope" başını kitaptan kaldırıp ona seslenen Rose'a baktı.
"Aşağıda sizi bekleyen bir beyefendi var" yavaşça kitabını masaya koyup ayağa kalktı.
"Beyefendi mi?" Diye sordu. Şaşırmışa benziyordu.
"Evet efendim, görünüşünden belli oluyor ki saygın bir beyefendi" diye bir açıklamada bulundu. Penelope başını sallayıp, kapıya doğru yürüdü ve odadan çıktı.
Merdivenlerden inerken merak ediyordu Penelope, kim olabilirdi ki? Merdivenin son basamağında durdu. Penelope aşağıda onu bekleyen adamı görünce, affalladı. Gözlerine inanamıyordu. Bu olacak iş değildi. Yüce Tanrım... gözlerini kırpıştırdı. Fakat bu nasıl olur? diye düşündü içine düştüğü hayretle. Gördüğü manzara karşısında, ne kadar zor olsa da nihayet konuşmayı başarabildi.
"Lord William" diye mırıldandı şaşkınlığını gizleyemeyerek. Tam o sırada mutfağın salona açılan kapısı iteklenince, Lord William ile şaşkınlığını üzerinden atamayan Penelope kapıya baktılar. Rebekah elinde okuduğu kitapla, salona geçti ve kendi salonunun ortasında duran yabancı adamı gördüğü zaman yerinde çakılı kaldı.
Penelope içini saran heyecanla bakışlarını baba kız arasında gezdirip duruyordu. Endişeliydi. Evet oldukça endişeliydi. Bunca zaman sonra Lordu görmek, şaşkınlık geçirmesine sebep oluyordu. Hala inemediği merdiven basamağında donup kalmış bir vaziyetteydi.
"Yüce Tanrım.." diye mırıldandı sessizce. Lord William gözlerini, karşısındaki genç kadına çevirdi. Boğazına takılan yumruyu yutkunarak yok etmeye çalışırken, kızının annesine olan benzerliği ve masum güzelliğiyle hayrete düşmüştü. Derin bir nefes alıp konuşmaya çalıştı.
"Sen, k-küçük hanım.." ona doğru bir adım attı tereddütle
"Sen... Rebekah olmalısın" Rebekah, bu yabancı adamı hayatımda hiç görmüş olabilir miyim diye düşünürken, onu tanımaya çalışıyordu. Boğazını temizledi ve mahçup bir şekilde
" Affedin bayım, fakat sizi tanıyamadım" dedi yumuşak bir sesle. Bu sesin ne kadar tatlı olduğunu düşündü Lord William. Her şeyiyle nasıl da ölen karısını hatırlatıyordu yaşlı adama.
"Ben..." genç kadına doğru bir adım daha attı.
"Ah, yani gözüne aşina gelmediğimin farkındayım zira uzun zaman oldu" diye mırıldandı. Genç kadın, karşısındaki adamın neler söylediğini anlamaya çalışıyordu. Ama yaşlı adam devam etti.
"Rebekah"
"Evet bayım, sizi dinlemekteyim" Lord William ellerini genç kadının omuzlarına atmak niyetiyle uzandı, ancak bunda kararsız kalarak geri indirdi. Ne diyeceğini bilemiyordu. Nasıl diyeceğini kestiremiyordu. Yüce Tanrım bu ne zor bir durum böyle. Yutkundu. Yapacaktı. Söylemek zorundaydı. Şu an o cesareti gösteremezse, hiçbir zaman gösterememekten korkuyordu. Derin bir nefes aldı ve
"Ben..."  kızının güzel mavi gözlerine baktı.
"Ben senin babanım.." kızın yüzünü inceledi.
"Louis William"
***
 Rebekah hiçbir yerini hissedemediğini fark etti. Elleri, genç kadının tuttuğu kitabı redederek yere bıraktı. Ne düşüneceğini bilemiyordu, aslını söylemek gerekirse hiçbir şey  düşünemiyordu. Kendini bir anda boşlukta, yalnız başına debelenirken buldu. Buna inanmak istemiyordu. Karşısındaki adamın babası olduğuna inanmak istemiyordu. Babası onun için, William malikhanesinden ayrılırken yok olmuştu çünkü...
Bu köşkte onun yardımlarıyla yaşadı, bu doğruydu. Ancak onun yardımları olmadan da yaşayabilirdi zira Rebekah onun parasını değil, sevgisini ve şefkatini istemişti. Onu hep özledi Rebekah, onun yanında olmasını istedi. Mutlu olduğu vakitlerde, üzgün olduğu gecelerde hep yanında arzu etti onu. Ancak o yanıbaşında değildi, hiçbir zaman olmadı ve bundan sonra da olmasına  gerek yoktu.
Ondan kaçmak ister gibi bir adım geriye gitti Rebekah. Bunu gören adam üzüntüyle
"Rebekah?" Diye fısıldadı. Genç kadın gözlerinin dolmasına engel olamıyordu. Her şeye rağmen nazik çenesini kaldırıp yutkundu ve
"Üzgünüm bayım, fakat buraya neden geldiğinizi anlamaya çalışıyorum." Dedi titrek çıkmasına engel olamadığı sesiyle.
Ne acı ama.. diye düşündü Lord William.
"Bana ne söylersen söyle, hepsini hakettiğim konusunda seninle hemfikir olacağım" Lord William'ın sesi titriyordu.
Penelope yaşlı adamı izlerken, hala önünde yaşanan bu olay karşısında şaşkınlık içerisindeydi. O acımasız, kibirli Lord William neredeydi? Diye düşündü yaşlı dadı.
"Size söyleyeceğim en ufak bir şeyin bile olmadığına dair, sizi temin ederim" dedi Rebekah kesin bir dille. Yaşlı adam, acı verici bir ifadeyle kızına baktı.
"Hayır Rebekah, lütfen beni dinle."  Rebekah verdiği kararda oldukça ciddi görünüyordu. Hızla başını merdiven başında onları seyreden dadısına çevirdi. Buz gibi bir sesle konuştu.
"Lütfen beyefendiye, kapıya kadar eşlik et Dadı"  genç kadının bu tavrı Lordu kahrediyordu. Rebekah arkasını dönmek üzere bir harekette bulunacakken, yaşlı adam kolunu kavrayarak onu engelledi.
"Lütfen bana beş dakikani ayır, inan bana başını ağrıtacak kadar uzun konuşmayacağım. Rebekah, sana yalvarıyorum dinle beni."  Sesindeki yakarış, genç kadının gardını düşürmesine neden olunca, içinden kendine lanet okudu. Lord William kızının sessizliğini fırsat bilerek konuşmaya başladı.
"Ben hayatım boyunca kötü bir adam oldum. Paraya, itibara siz kızlarımdan daha çok değer verdim. Acımasızca, seni dadınla beraber bu dağ başına yollayarak bir baba olarak vicdanımın beni uzun süre rahatsız etmesine sebep oldum"  başını hızla salladı. Yerle bir olmuş bir haldeydi. İçinin acıdığını hissetti Rebekah.
"Çok pişmanım Rebekah... Annen olmadan seni nasıl büyüteceğimi bilemedim. O zamanki aklımla bana ayak bağı olacağını düşünüyordum. "  Ağzında acı bir tat varmışçasına yüzünü buruşturdu Lord William.
"O kadar vicdansız ve paragöz bir adamdım ki, senin normal güzellik anlayışının altında olman ve aşırı bir kilonun olması ilerde kız kardeşlerinin yaptığı gibi, zengin ve itibar sahibi bir beyefendiyle evlenmeni engelleyeceğini  ve hayatın boyunca bakire bir kız olarak bana yük olacağını düşündüm"  af dileyen bakışlarla başını kaldırıp tavana baktı.
" Tanrı şahidim olsun ki, her gece bunun vicdan sorgulamasıyla debelenip durdum. Kendime lanet etmediğim gün olmadı.."
Ve tekrar kızına bakarak
"tahmin edemeyeceğin kadar pişmanım. Aşağlık bir adamım, bu nedenle kendimi asla affetmeyeceğim. Ancak sen Rebekah, bu yaşlı adamın acılarını dindir. Sana sığındığımı bil. Yalvarıyorum, beni affet ve ait olduğun yere gel benimle. Senin evin orada kızım."  Genç kadın, babasını öylece  dinlerken gözlerinin iyice dolduğunu hissedebiliyordu. Tanrım ne yapmalıyım diye düşünmeden edemezken Lord devam etti
"affettiğini söyle Rebekah, bu acı dolu, yaşlı adamın sana ihtiyacı var." Ve Rebekah, bir anda dizlerinin üzerine çöküp ağlamaya başlayan bu adamın halini görünce, gözyaşlarına daha fazla hakim olamadı. Onun bu denli acı çekmesi onu kahretmişti. Nede olsa o babasıydı. Yaptığı acımasızlığa rağmen,onun biricik babasıydı. O Kadar savunmasız ve çaresiz görünüyordu ki daha fazla dayanamadı Rebekah, akan gözyaşlarıyla merdiven basamağında durmuş olanları ağlayarak seyreden Penelope'ye baktı. Yaşlı dadı ağlamaya devam ederken başını salladı onu onaylarcasına.
"İyi kalpli ve cesur ol" diye düşündü Rebekah. En sevdiği kitabın son paragrafında geçen bu lafı yeniden aklından geçirdi. İyi kalpli ve cesur ol... ve dizlerinin üzerinde ağlayarak ondan af dileyen adamın yanına çöküp elini omuzuna koydu ve
"Ayağa kalkmanı rica ediyorum" deyince Lord William gözü yaşlı ona baktı. Rebekah, yanağından süzülen yaşlarla gülümsedi.
"Baba"

***İNGİLTERE-LONDRA

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

***
İNGİLTERE-LONDRA

  Aradan iki hafta geçmişti ve Rebekah Londra'ya ve eski evine alışmaya çalışıyordu. Eve geldikleri ilk hafta boyunca, kız kardeşleri onu yalnız bırakmayarak eve alışmasını sağlamak amacıyla sürekli eve gelip gidiyorlardı. Hepsini gördüğü ve yeniden onlarla olduğu için o kadar mutluydu ki, kelimelerle tarif edilemezdi. Koca salonda koşuşturan küçük yeğenleriyle vakit geçirmek ona iyi geliyor, hayatından yeniden zevk almaya başladığını hissediyordu.
 Bir pazar sabahı Lord işleri nedeniyle devlet dairesine gitmek üzere evden çıktığı sırada, kızlarını kapının önünde görünce keyifle gülümsedi.
"Hoş geldiniz kızlarım! Rebekah sizin için kahvaltı hazırlatıyordu, içeri girin." Kızlarından en büyüğü gülümsedi
"Kahvaltıya kalmıyor musun baba?"  Diğeri kızı ise elindeki paketi gösterirken
"Tahinli çörek de getirmiştik" dedi.  Elindeki bebeğiyle, kardeşine kızgın bir bakış atan diğer hanımefendi
"Ah Lizy, biliyorsun şeker içeren yiyecekler ona yasak"  Lord William hevesle genç kadının tuttuğu pakede uzanıp
"Bir taneden zarar gelmeyeceğini düşünüyorum tatlım" dedi. Memniyetle ona pakedi uzatan kızı haricindeki tüm kızlar, yaptığının yanlış olduğunu belirten bir ifadeyle
"Ama baba!" Diye ciyaklayınca, yaşlı adam torunlarının hepsine öpücük yollayıp ağzına attığı nefis çöreği çiğneyip
"Hepinize mutlu pazarlar kızlarım" dedikten sonra, bahçenin giriş kapısına doğru yürüdü. Daha çok sıvıştı da denilebilirdi.
***
 Pazar kahvaltısından sonra, keyifle sütlü çaylarını yudumlarken bir yandan, bir takım terzilerin hazırladıkları kumaş kataloglarına bakıyorlardı.
"Ah  şunun rengi ne kadar da hoş" diye cıvıldadı kardeşlerden biri. Elindeki bebeği uyutmaya çalışan diğer genç kadın, kardeşinin gösterdiği kumaşa bakmak için başını kataloğa doğru uzattı.
" kesinlikle çok hoş..." ardından imrenen bir tavırla
"Lord Whicher'ın düzenlediği baloda, Bennet kızlarından birinin üzerine böyle bir kumaş gördüğümü hatırlıyorum. Oldukça yakışmıştı." Dedi. Bir digeri Rebekah'ya dönerek açıklamada bulundu
"Bennet ailesi Londra'nın saygın ailelerinden. Kızlarının güzelliği dilden dile dolaşıyor. Gözde bekarlar kapılarında kuyruk oluşturmuş durumda"  hızla diğer kız kardeşine döndü.
"Öyle değil mi, Lizy"   Lizy kataloğu çevirirken
"Fazla abartmadın mı Sophie?" Diye sordu. Sophie ona lafı yapıştıran kız kardeşine cevap vermek üzere hazırlanırken, ağzını çikolataya bulayan küçük oğlunu görünce
"Ah Jhon! Bu halini gören herkesin sana güleceğinden yüzde yüz eminim..." diye hayıflanarak, ayaklandı. Bir yandan konuşmaya devam etti.
"Hemen buraya gel de temizleyelim seni"  Rebekah, diğer ablası olan Caroline'ın uyuttuğu tatlı yeğenine doğru uzanıp, yavaşça yanağını okşadı.
"Ah şuna bak... Ne kadar da sevimli"  Caroline gülümsedi
"Tıpkı teyzesi gibi"  Rebekah, kız kardeşinin bu lafıyla ona baktı ve
"Teşekkür ederim Caroline" dedi tatlı bir tavırla. Onlar, mırıldanarak Caroline'ın kucağındaki bebekle ilgilenirken, Lizy'nin şaşkınlıkla
"Sophie!" Diyişini duydukları zaman, ikisi de, Sophie baktı. Kız kardeşleri Sophie, bir eliyle oğlunun elini tutarken diğer eliyle de yediği ıslak kekle öylece duruyordu.
"Tanrım bunlar enfes, Penelope işini çok iyi biliyor hanımlar"  bir yandan çikolataya bulanmış ağzını umursamadan, kekini yemeye devam ediyordu. Koltuklarda oturan genç hanımlar ayakta duran anne oğulu izlerken, kendilerini tutamayarak kahkahalara boğuldular.
Ve Rebekah etrafında oturup, keyifle gülen kız kardeşlerine bakıp Tanrı'ya yeniden teşekkürlerini iletti.
 

BEYAZ KALIN BİLEKLER (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin