*Sevgili okuyucular merhaba, öncelikle hikayemin her bölümünü okuduğunuz için size minnettarım... Okuyucu ve oy sayısının arttığını görmek beni heyecanlandırmakla kalmayıp, yeni bölüm yazma konusunda heveslendiriyor, bunu tüm içtenliğimle söylemek isterim. Hikayemi okumaya devam edin, benim hevesimi güçlü kılacak tek şey sizlersiniz. Parıltılı bir hayal gücüyle, size iyi okumalar dilerim.
Kalbinizdeki çiçeğin solmaması dileğiyle.... *
-Little BlairHer gece yaptığı gibi kitabıyla beraber yerini almak için merdivenlerden aşağı indi.
"Bugün biraz geciktiniz leydim. " dedi harika gülümsemesiyle Klaus. Rebekah koltuğuna oturmadan önce, kıkırdadı ve genç adamın doğrulması için ona yardım ederken, arkasına koca bir yastık koydu.
"Yolumu mu gözlüyordunuz Bay Salvatore? " Yastığı düzeltirken ona eğilmiş bir vaziyette durmak zorunda kalan Rebekah'nın saçları, genç adamın yüzünü okşayınca Klaus baştan aşağa ürperdi. Rebekah işini hallettikten sonra, koltuğuna doğru giderken
" bu koca köşk bile içinde siz yaşamıyor olsanız, harabe ve ürkütücü bir yere dönüşmez miydi leydim?" Dedi Klaus tatlı bir şekilde. Leydi Rebekah, bu iltifat karşısında gülumseyerek
" bu iltifatlarınızla kaç genç kızın kalbini çaldınız, merak ediyorum"dedi. Klaus kendini beğenmiş bir şekilde, omuz silkti.
"Taşra kızları o kadar kolay olmasa da, benim de övünebileceğim bir kaç zaferim var. " Rebekah genç adamın kendine olan güvenine bir nebze olsun hayranlık duydu. Aslına bakarsanız, şaşaalı iltifatlar etmesine gerek bile yoktu diye düşündü. O kalbi eriten gülümsemesi bile, yeterdi baştan çıkarılmaya. Rebekah genç adamın bu tatlı tavrına kıkırdamadan edemedi.
"Bundan hiç şüphem yok bay Salvatore, Tanrı sizinle karşılaşacak genç kızları korusun." Ardından
Öncelikle beni! Diye düşünürken buldu kendini.
Klaus Salvatore, genç kadının bu şakayla karışık iğneleyici lafına karşı, gözlerini kıstı.
"Bazı konularda affedici bir özellik taşımıyorum ne yazık ki" Klaus'un bu meydan okuyucu tavrı, Rebekah'nın iliklerine kadar işlemişti. İçini ele alan sıcaklık nedeniyle, pencereleri sonuna kadar açma isteği içine saplandı bir anda.
Klaus'un delici mavi gözleri bakışlarını hapsetmiş gibi görünüyordu. Bir anlığına genç adamın gozlerinin dudaklarına doğru kaydığını görünce kalbinin göğüs kafesinden fırlayıp, ayağının dibine düşeceğinden korktu. O da istemsizce gözlerini genç adamın dudaklarına kaydırdı. Tanrım dudakları! Öpüşmek! Kitaplarda yazıp çizilen ilk öpücük denilen şey, harikulade olmalıydı diye düşünürdü Rebekah her defasında. Klaus'un dudaklarına bakarken, yeniden aklına düşmüştü ilk öpücük denilen olay. Ve Rebekah, Tanrı şahidi olsun ki o an yakışıklı genç adamın kendisini öpmesini istedi. Hem de deli gibi istedi.
Biraz sonra, onu bu yoğun etkiden kurtaran, içeri gelen Rose oldu.
"Leydim, ben uyumaya gidiyorum. Bir arzunuz var mı diye sormak için sizleri rahatsız ettim." Dedi, bu arada hem Rebekah'ya, hem de başını çevirip şömineye bakan Klaus'a bakıyordu.
Leydi Rebekah boğazını temizleyip kendine gelmeye çalışırken, belli belirsiz gülümsedi
"Hayır Rose, gidip uyuyabilirsin" Rose meraklı bakışlarla tekrar ikisi arasında gidip geldikten sonra bir şey demeden oradan ayrıldı.
***
Tanrı biliyor ya, hizmetkarı olan Rose içeri gelmeseydi, yaralı haliyle kalkıp onu öldüresiye öpecekti.
Hasta yatağında genç kadının nefes alışverişinin hızlandığını inip kalkan göğsünden görebiliyordu. O bembeyaz güzel yanaklarının renklenmesine sebebiyet veren, aralarında gerçekleşen duygu yoğunluğu olduğuna yemin edebilirdi. Leydi Rebekah'nın bu görüntüsü Klaus'un müthiş derecede tahrik olmasına neden olmuştu. Kimseyi düşünmeden onu kavrayarak, şu anda uzandığı yatağa atıp sabaha kadar çılgınlar gibi sevişmeyi bile göze almıştı.
Gözü dönmüştü adeta. Tanrı'ya şükür ki, yaşlı hizmetkar olabilecek felaketi önlemek üzere içeri girmişti.
Kendine gelmeyi başarırken Leydi Rebekah'nın ayaklandığını gördü. Genç kadın elini boğazına götürüp, sakinleşmek için etrafına bakınıyordu. Bir anlığına güzel kadının bu hali, Klaus'a çok tatlı geldi.
"Ben artık uyusam iyi olacak. Siz de daha iyi olduğunuza göre endişelenmeme gerek yok" Klaus boğuk bir sesle,
"Leydi Rebekah" deyince, Rebekah hızla başını çevirip ona baktı.
"Evet?"
Rebekah'nın ne yapacağını bilemeyen tavırları, onu eğlendirmeye başlamıştı. Çarpık bir gülümsemeyle
"benim için endişe etmeyiniz, size iyi uykular" dedi.
Rebekah, Klaus'un ona sunduğu baş döndürücü gülümsemeyle, bayılacağını hissetti. Belli etme! Diye geçirdi aklından. Neler oluyor sana? Tanrı aşkına kendine gel!
Kendisiyle tartışıyordu adeta. Gülümsemeye çalışırken
"Ah tabi, size de " diye mırıldanıp, hızla arkasını dönerek oradan uzaklaştı.
***
Sessizce tavanı izliyordu. Uyanalı yaklaşık yarım saat olmuştu ve o hala yataktan çıkmama konusunda direniyordu.
Klaus'u ve dün yaşanılan olayı aklından atamıyordu. Tanrım, Klaus'un onu öpmesini istemişti. Evindeki yabancı adamın içine düşecekti adeta. Ne kadar da arsızcaydı! Elleriyle yüzünü kapattı. Zamanı geriye alabilme gibi, mucizevi bir durum olsaydı diye düşündü.
Yavaşça ellerini yüzünden çekti ve tavanı izlemeye devam etti. Dün geceyi yeniden hatırlayınca, karnının alt taraflarında bir karıncalanma hissetti Rebekah. Genç adamın, dudaklarına bakması onu çileden çıkarmıştı. Kalbi dün gece nasıl çarpmaya başladıysa şimdi de öyle çarpıyordu. Vücudu ısınıyor, elleri titriyordu. Yok böyle olmaması gerekiyordu, kendine gelemezse bu odadan çıkmaya cesaret dahi edemezdi. Bu yüzden onu kendine getirebilecek, soğuk bir banyoya ihtiyaç duyarak yatağından nihayet kalkabildi.
Yarım saat gibi geçen bir sureden sonra Rebekah, aşagı inmek konusunda tamamen hazır hissediyordu kendini. Kapının önünde durdu ve derin bir nefes aldı. Cesaret sahibi olması gerekiyordu, zira bu odadan adımını bile atamazdı. Genç kadın elbisesinin eteğini düzelttikten sonra, elini kapının koluna koydu ve Dün yaşanan olayı aklından atmaya çalışarak odadan çıkmak için kapıyı nihayet açtı .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ KALIN BİLEKLER (TAMAMLANDI)
Historical Fiction"Seni istemiyorum, hiçbir zerreni istemiyorum !" Genç kadının ağzından çıkan her kelime bir iğne edasıyla bedenine saplanıyordu genç adamın, ancak her zamanki gibi sahte bir yüzle yarım ağız gülümsedi. "Seni küçük yalancı, beni ne kadar istediğini g...