~24.Bölüm~

7.5K 485 6
                                    

   Quinn Malikhanesinde kız kardeşleriyle oturmuş sütlü çayını içerken  yeğeninin saçlarını tarıyordu Rebekah. Ve Sophie, teyzesinin ayaklarının   dibinde oturan kızını seyrediyordu. Onun bu bakışını yakalayan Caroline bir anne edasıyla gülümsedi ve
" kızının talipleri için şimdiden hazırlıklı olmalısın Sophie" dedi. Rebekah başını kaldırıp gülümseyerek Sophie'ye baktı. Lizy elindeki çay fincanını tutarken başıyla onay verdi kız kardeşine
" O çok güzel" diye mırıldandı. Sophie gururla gülümsedi.
"Çünkü benim kızım" Rebekah küçük kızının saçlarını taramaya devam ediyordu.
"Ne şanslısın ki çılgın bir bakire annesi gibi olmayacaksın Sophh"  Caroline da teyzesi olarak gururlanırken
"Çünkü buna gerek kalacağını sanmıyorum" dedi. Lizy omuz silkti.
"Eh tabii Rebekah gibi  inatçı olmazsa"  diyerek lafı yapıştırdı. Rebekah ablasının ettiği bu lafa karşı gözlerini devirmekle yetindi. Caroline çayından bir yudum alıp
"Bayan Grayson'ın çay teklifini geçiştirmemiz çok ayıp bir hareketti. Hala bunu yaptığımıza inanamıyorum" dedi hayretle. Rebekah yeğeninin saçlarını sonunda yapmış, küçük tokalarla onları sabitliyordu. Bu nedenle ablasına cevap veremedi. Eh pek de istekli değildi bu konuda.
Sophie kollarını birleştirdi ve düşünceli bir tavır sergiledi.
"Bunu neden yaptığını anlayamıyorum"  Rebekah ablasına baktı.
"Neyi?"
"Neden taliplerini geri çeviriyorsun Rebekah?"  Lizy kardeşinin cevap vermesine fırsat vermeden atıldı.
"Aşık olmayı bekliyorsan, hata yapıyorsun Reby, öyle bir dünyanın olduğunu sanmıyorum"  Rebekah kesin bir dille konuşan Lizy'e baktı. Bu acı vericiydi, ablasının haklı oluşu acı vericiydi. Bu konuda kız kardeşleriyle tartışmayı istemiyordu, zira bu oldukça yorucuydu. Sophie
"Bu dönemde genç kızların tek hayali, itibar sahibi bir aile tarafından kabul görmek. Ve Londra"ya geldiğin gibi kaç tane talibini geri teptin, sayamıyorum artık"  Rebekah bunaldığını hissediyordu artık. Onlar kız kardesleriydi ve onun iyiliğinden başka istedikleri bir şey yoktu. Bunu anlayabiliyordu Rebekah. Fakat onu öylesine sıkıştırıp üzerinde baskı kurmalarında sıkılmıştı adeta. Bir an Londra'ya gelmeden önce yaşadığı küçük kasabasını ve köşkünü özlediğini hissetti. Yalnız olabilirdi ancak özgürdü ve bu hiçbir şeyin hissetirmediği kadar iyi hissettiriyordu ona.
Rebekah hala konuşup duran kız kardeşlerini izlerken aklından kasabasına olan özlemi dile  getiriyordu durmadan.  Penelope ne şanslı... İş bahanesiyle ait olduğu yere geri dönmüştü ve bu onun adına sevindirmişti Rebekah'yı. Ancak kendisi için bir hayal kırıklığıydı adeta. Bir taraftan babasi ve kardeşleriyle yeniden birlikte olma fikri onun hoşuna gidiyordu. Onları bırakıp tekrar gidebilir miydi, kestiremediği bir konuydu Rebekah için. Ah... bunları düşünmek bile gereksizdi zira adı gibi emindi ki babası onun geri dönmesine asla müsaade etmezdi. Bu nedenle aklındaki düşüncelerden kurtulmak adına kafasını sallayarak kız kardeşlerini dinliyormuş numarası yaptı. Hiçbir şekilde konuya müdahale etmek istemiyordu, diledikleri kadar konuşabilirlerdi.  Ve diyebileceği tek şey, küçük bir iç çekişten sonra
"Haklısınız" oldu sadece.

BEYAZ KALIN BİLEKLER (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin