~8.Bölüm~

9.9K 580 22
                                    

* Sevgili okuyucular, nedense çok fazla bekleyemeden yeni bölüm yayımladığımı fark ettim. Bu hevesimi ve heyecanımı yadırgamayın lütfen. Hikayemi okuyor olmanız beni mutlu ediyor ve sürekli size yeni bölüm sunasım geliyor. Klaus ile Rebekah'yı tanımanızı istiyorum o nedenle lütfen takipte kalmaya devam edin :')*
                                                 -Little Blair

"Bay Salvatore!"
Arkasından gelen sesle yerinde durdu Klaus.
"Nereye gidiyorsunuz öyle?" Genç kadının yüzü endişeliydi. Hızla kendisine doğru yürüdü. Klaus Salvatore bir beyefendi edasıyla
"Leydi Rebekah..." diyerek ona baktı. Ardından genç kadının gözlerine bakmaya devam ederken
"Yardımlarınız için size minnettarım. Ama daha fazla size yük olmak istemem. Bu nedenle gitmeye karar verdim." Diye konuştu. Genç kadın, ayakta durma konusunda hala zorluk çeken genç adamı incelerken, bu ani kararın dün gece aralarında gelişen duygu alışverişinin sebep olduğu kanısına vardı.
"Bay Salvatore ayaklanmanız için çok erken, bakın ayakta durmakta bile güçlük çekiyorsunuz, lütfen yerinize götüreyim sizi" dedi endişeyle. Genç adam
"Ben iyiyim, sağ salim ev yetişeceğime dair sizi temin ederim. " diyince, Rebekah Klaus'a doğru bir adım daha attı. İntihar etmeye meyilli bir insana yaklaşır gibi yaklaşmaya çalışıyordu karşısındaki yaralı adama.
"Bay Salvatore, iyi olduğunuzu görebiliyorum. Fakat söylemek zorundayım ki çok daha iyi bir şekilde bu evden ayrılabilirsiniz." Bir şekilde onu vazgeçirmesi lazımdı. Bunun için her şekilde çabalamaya hazırdı Rebekah. Ses tonunu içten ve sakin tutarak konuşmaya devam etti.
"Bize yük olduğunuzu düşünüyor olmanız beni çok üzer. Biz size yardım etmekten gayet memnunuz." Genç adam her an ikna olmaya meyilli bir ruh haline bürünürken, iradesini güçlü kılması gerektiğini düşündü ve keskin bir ses tonuyla
" Leydi Rebekah, kendinize iyi bakın" dedikten sonra elini kapının koluna koyarak evden çıkmaya hazırlanırken, kolunu kavran Rebekah'ya döndü yeniden
"Bay Salvatore" dedi yavaşça. Genç adam onu, evden çıkmaması konusunda ikna etmeye çalışan Rebekah'nın, derin mavi gözlerine bakınca allak bullak olduğunu hissetti.
"Babanız..." kelimeler ağzından tüy gibi bir hafiflikte çıkıyordu ve bu dayanılmazdı.
"Onun yaşlı ve hasta olduğunu söylediniz, sizi öyle görmesi onun için pek iyi olacağa benzemiyor. İyileşin ve öyle gidin ona, her ikiniz için de en iyisi bu" Bir anlığına, bu masum ve iyi kalpli genç kadına öyle bir yalan söylediği için kendine lanet okudu. Başını yana eğmiş, tüm savunmasızlığıyla ona bakarken, Klaus onun ne kadar da öpülesi olduğunu düşündü. O derin manalı gözlerinden bakışlarını çevirip, küçük pembe dudaklarına indirdi. Onu öpmek istiyordu. Öylesine tatlı, iyi kalpli ve şefkatli olduğu için öpmek istiyordu. Bir o kadar güzel ve cazibeli bir afet olduğu için de öpmek istiyordu.
Onu öpememek tam bir işkenceydi... Kapıdaki eli hafifçe gevşedi ve biraz daha döndü Rebekah'ya doğru. Yavaş yavaş birbirlerine yaklaşıyorlardı, Rebekah elinin üzerinde olduğu kolu sıktığı sırada, heyecandan öleceğini hissediyordu adeta.
Bedenleri birbirilerine o kadar yakın duruyordu ki, genç adam Rebekah'nın sıcaklığıyla yayılan tatlı lavanta kokusunu alabiliyordu. İşkence edici bir ağırlıkla, başını eğmeye başladı. Onu öpmeliydi. Tam şu anda. Şu lanet olası kolunu o tatlı eliyle sıkıca kavramışken öpmeliydi. Genç kadının kendisini öpebilmek için, ayak uçlarında yükselirken onu öpmeliydi. Artık ikisi de bu öpücüğü hak ediyordu. Klaus karşısındaki bu harika yaratığı öpemezse ölebileceğini düşündü. Bu işkenceye daha fazla katlanamıyordu. O yumuşak, küçük dudaklarını kendi dudaklarıyla örtmek istiyordu ve bu ona yetmeyecekti. Ona tamamen sahip olmak, içinde olmak, sıcaklığını hissetmek, şu an en büyük arzusuydu. Ereksiyon halindeki erkekliğinin patlayacağını hissetti... Tanrım, hiçbir şeyi bu kadar çok istemediğini hatırladı.
Klaus buna bir son vermek istercesine, dudaklarını genç kadının dudaklarına yerleştirmeye hazırlanırken mutfağa açılan kapının sertçe kapandığını duyunca, irkilerek geri çekildi. Tabii Rebekah da öyle... Genç kadın elini hızla Klaus'un kolundan çektikten sonra, sakinleşmek için arkasına döndü ve koridordan gelenin kim olduğuna bakındı.
Kahretsin! Diye geçirdi aklından genç adam. Sonunda gelenin Penelope olduğunu gördüklerinde Rebekah, kendine gelmeyi başarabilmişti. Ama hala bedenini sıcacık oluşu, beyninde yankılanıp duruyordu.
İçeri geçen Penelope onlara baktı ve
"Neler oluyor" diye sordu.
***
Konunun ne olduğunu öğrenmişti Penelope, ve tüm ciddiyetiyle olaya el atması gerektiği konusunda karar kıldı.
"Lütfen bay Salvatore, sizi yerinize götürmemiz konusunda hala ısrarcıyız" yaşlı dadı kesin bir dille konuşunca, Klaus bu iki ısrarcı hanımefendi karşısında gardını düşürmekten başka bir şey yapmadı. Ah bu kadınlar yok mu! diye düşünürken kapının kolunu bırakmış, çoktan yatağına dönmek için harekete geçmişti bile.
Rebekah her ihtimale karşı, arkasından yürüyordu.
"Bir iki gün daha kalabilmem konusunda size güvence verebilirim hanımlar, ancak iki günü geçmeyeceği şartıyla." Dedi kararlı bir şekilde yatağına uzanırken. Ardından iki kadının ısrarlarını hala hazmedemeyip, konuşmaya devam etti.
" her şey için size minnettar olduğumu bilmenizi isterim.." kafasını kaldırıp genç kadına baktı.
"Fakat, genç bir kadının olduğu bir köşkte kalıyor olmam ne kadar doğru bilemiyorum" diye bir açıklamada bulundu. Rebekah yaklaşık 10 dakika önce içinde bulundukları durumu anımsayınca, Klaus'un sarfettiği lafın sebebini anlamakta zorlanmadı. Ellerinin uyuştuğunu hissederken, kendinden emin bir şekilde konuşmaya çalıştı.
"Bu düşüncenin sizin kafanızı yormasına izin vermeyin bay Salvatore. Ben kime, nasıl davranacağımı pek tabii bilecek bir olgunluğa sahibim. Her türlü tehlikeden kendimi koruyacağım konusunda emin olabilirsiniz"
Kayıtsızca omuz silkti ardından.
"Ve emin olun, insanların ne düşündüğünü umursamayı çoktan bıraktım." Klaus bu mağrur genç kadını, kollarına alıp delicesine öpmek istedi.
Tanrı yardımcısı olsun ki, onu hep öpmek istiyordu ya... Yine de bu cevabı, onu bir nebze sinirlendirmişti. Tanrı aşkına bir kadın olarak ettiği laflar çok dominant değil miydi? Bu başkaldırış şekli bir kadına yakışmıyor diye düşündü ve kaşlarını çattı.
"Ben bir beyefendi olarak, gururumu zedeleyecek bir durumda olmak istemem, Leydi Rebekah." Rebekah genç adamın bu lafıyla, tek kaşını kaldırdı.
"Bir çiftçinin oğlu olarak ettiğiniz lafın, ironiliği beni şaşırttı." Dedi lafını esirgemeden. Klaus içinde büyüyen öfkeyle genç kadının küstah duruşuna baktı. Tanrı şahidi olsun ki bugüne kadar hiçbir kadın onunla laf dalaşına girmemişti ve bu onu deli ediyordu. Bir taraftan Rebekah maalesef haklıydı, kendisini basit bir çiftçinin oğlu olarak tanıtırken, iki hanımefendi karşısında beyefendilik gösterisinde bulunmak garip bir durumdu. Ama yine de, hiç bir şekilde boyun eğmemeye kararlıydı hele ki bir kadına karşı.
"Prensiplerimin olduğunu size söylemek isterim leydim" dedi buz gibi bir ses tonu kullanarak. Rebekah kendisinin derin mavi gözlerine bakan, bir çift mavi göze odaklandı. Bu genç adam onu bir gün öldürecekti, bundan emindi.
Az sonra Penelope ortamda gelişen gerginliği sonlandırmak üzere
"Her neyse, bay Salvatore bizim onurumuzu düşündüğünüz için size şükranlarımı sunuyorum. Ancak sizi bu halde sokağa bırakmak vicdanımıza yapılan bir kötülük olacaktır." Ellerini 'yapacak bir şey yok' der gibi iki yana açarak
"Ve ben, vicdanımın sesiyle rahatsız edilmeyi istemeyecek kadar yaşlıyım, beni affedin" dedikten sonra, arkasını dönerek oradan uzaklaştı.
***
Aralarında geçen gergin dakikalardan sonra Klaus, yatağında uzanırken başını şömineye doğru çevirmiş, yanan ateşi izliyordu. Havanın o kadar soğuk olmamasına rağmen bu şöminenin neden yandığını merak etti aniden. Biraz sonra yumuşak tatlı bir sesin, onun adını söylediğini duyunca başını çevirip sesin sahibine baktı.
"Bir şeye ihtiyacınız var mi?" Diye sordu Rebekah.
Bu mümkün olabilirse sana diye düşündü Klaus Salvatore. Başını hayır anlamında salladıktan sonra, merak ettiği soruyu ona sormak üzere ağzını açtı.
"Bu şömine neden yanıyor, hava gayet iyi değil mi ?" Rebekah hala ayaktaydı.
"Penelope için değil, o her daim üşür" diye açıkladı. Klaus anladığını,başını sallayarak belirtirken
"Ah evet" diye mırıldandı ve hala ayakta duran genç kadına baktı.
"Yanımda kalmak gibi bir niyetiniz yok galiba, gitmek üzereymişsiniz gibi duruyorsunuz"
Rebekah
"Gururunuzun selametini düşünüyorum bay Salvatore" dedi bir şeyler ima ederek. Klaus, genç kadının sarf ettiği bu lafı kafasında tarttı ve az önce gerginlikle ettiği sözleri aklına getirdi.
"Bir beyefendi olarak, gururumu zedeleyecek bir durumda olmak istemem leydi Rebekah"
Rebekah bu lafa alınmıştı belli ki. Klaus Rebekah'ya karşı yaptığı bu tavrı, saygısızlık olarak değerlendirirken, genç kadın
"Sizinle Rose ilgilenecek, arada nasıl olduğunuzu görmek için yanınıza uğrarım" diyerek devam etti konuşmasına.
Klaus
"Leydi Rebekah." Diye başladı söze bazı hataları düzeltmek adına. Ancak Rebekah buna müsaade etmedi.
"Tekrar görüşmek üzere bay Salvatore"
Ve tek kelime etmesine fırsat vermeden, arkasını dönerek oradan ayrıldı.

"Tekrar görüşmek üzere bay Salvatore"Ve tek kelime etmesine fırsat vermeden, arkasını dönerek oradan ayrıldı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
BEYAZ KALIN BİLEKLER (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin