~40.Bölüm~

7.3K 465 12
                                    


  Sonunda yemek masasında karşılıklı oturmuş, Rose'un tabaklara servis ettiği yiyecekleri yemeğe başlamışlardı. Rebekah özellikle Penelope'nin ne yediğine bakıyordu. Zira onun iyice toparlanabilmesi için sağlıklı yiyecekler tüketmesi ve kesinlikle öğün atlamaması gerekiyordu. Çünkü iyileşmek adına içmesi gereken bir kaç bitki karışımı vardı.
Penelope, Rebekah'nın ona baktığını fark edince uyarıcı bir bakış atarak
"Beni gözlemlememeni rica edebilir miyim Rebekah" dedi. Genç kadın özür dileyen bir tavırla, konuşmaya başladı.
"Affet, ancak ne yiyip ne yemediğime dikkat etmek zorundayım" Penelope, çorbasından bir yudum almadan önce, nefesiyle kaşığındaki sıvıyı soğutmaya çalıştı. Rebekah, ona cevap vermeyen dadısına baktı ve ardından suyuna uzandı. Penelope çorbasını içip
"Haklı olabilirsin, ancak gayet iyiyim Reby, endişe etmeni istemiyorum artık" dedi yumuşak bir sesle. Genç kadın başını salladı.
"Görebiliyorum Penelope..." ve gülümsedi.

Yemek yemeye devam ederken, kapının çalınmasıyla birbirlerine baktılar. Rebekah, yerinden kalkmadan önce Rose harekete geçmişti bile. Rose elini kapı koluna koydu ve
"Kimsiniz?" Diye bir soru yöneltti. Dışarıdan bir erkek sesi
"Ben Tyler Ambrew" diyerek kendisini tanıttı. Bunun üzerine Penelope ve Rebekah bu ismi daha önce duymadıklarını fark edince, yemek masasından kalkmak zorunda kaldılar. Dadı Penelope, Rose'a kapıyı açması konusunda başıyla işaret etti ve Rose sonunda kapıyı açtı.
Kapıda uzunca boylu genç bir beyefendi duruyordu. Penelope ve Rose ona doğru ilerlerken, genç beyefendi şapkasını kafasından çıkarıp hafif bir reverans yaptı.
"Rahatsız ettiğim için affınıza sığınıyorum hanımlar, ben Tyler Ambrew" Rebekah, onu daha önce görmediğini düşünürken, Penelope bir baş selamından sonra
"Önemli değil. Ancak bu saatte burada ne aradığınızı sormak mecburiyetindeyim Bay Ambrew" dedi. Tyler Ambrew
" Önemsiz olduğunu düşüneceğiniz bir konu yüzünden, burada olmak istemezdim hanımlar" bakışlarını Rose ile Penelope arasında gezdirdi.
"Ancak... Kayıp köpeğimi arıyorum" kapıdaki beyefendinin yönelttiği soruyla beraber, genç kadının yüzü parladı adeta. Dayanamayarak öne atıldı.
"O sevimli şeyin sahibi siz misiniz? Tanrım o çok şeker" dedi kocaman bir gülümsemeyle.
"Yüce Tanrım" Diye mırıldandı içine yayılan rahatlıkla genç beyefendi. Ardından
"Şu an burada olduğunu söyleyin bana" sesi oldukça heyecanlıydı. Rebekah ona doğru yürüdü hızla.
"Evet evet, gelin sizi ona götüreyim. Eminim sizi çok özlemiştir."
"Çok memnun oldum Leydim" diyen beyefendi, içindeki tüm hevesle kapıdan çekilerek çıkması için ona yol verdi.

  "Size ne kadar teşekkür etsem az Leydim" dedi genç adam sonunda kavuşabildiği köpeğini okşarken. Rebekah memnuniyetle gülümsedi
"Rica edeceğim... Onu çok kısa süreliğine de olsa, misafir etmekten çok memnunum" Ardından, elini uzatıp yavru köpeğin kafasını okşadı ve onunla konuşmaya başladı.
"Öyle değil mi küçüğüm? Ah sen ne sevimlisin" beyefendi, köpeğini seven genç kadını izlerken
"Adınızı bahşetmenizi çok isterim" deyince Rebekah başını kaldırıp ona baktı ve
"Rebekah William" dedi yumuşak bir ses tonuyla. Tyler Ambrew gülümsedi.
"Sizi tanıdığıma çok sevindim Leydi Rebekah" Rebekah yüzündeki gülümsemeyi hala koruyordu.
"Ben de öyle Bay Ambrew" Ahırdan çoktan çıkmış, köşke doğru ilerlemeye başlamışlardı.
"Kasabada oturuyorum. Küçük dostum ile gezintiye çıkmak istedik her şey çok güzel gidiyordu taaki bu ufaklığı kaybedene kadar." Rebekah elini arkada birleştirmiş yürürken, Tyler Ambrew'i dinliyordu. Söz sırası ona gelince
"Sanırım yolunu kaybetti ve köşkün bahçesinde buldu kendini" dedi tatlı bir tavırla. Genç adam, Rebekah'nın sarf ettiği bu sözü onaylamak için başını salladı ve ona doğru döndü.
"Size tekrardan minnettar olduğumu ve artık kasabaya dönmek zorunda olduğumu söylemek isterim Leydi Rebekah."  Diye konuştu tüm içtenliğiyle. Rebekah anlayışlı bir tavır sergiledi Tyler Ambrew'e karşı.
"Sizi tanıdığıma sevindim Bay Ambrew.. Hoşçakalın" ardından yavru köpekçiğe bakarak
"Seni de tanıdığıma tanıdığıma çok sevindim tatlım.."  dedi ve gülümsedi. Genç adam yeniden bir reverans yaptıktan sonra
"Tanrı her daim sizinle olsun" diyerek genç kadının yanından ayrılmak üzere arkasını dönerek yürümeye başladı.

  ***

   Güzel gelinim diye geçirdi aklından yolculuğunun dördüncü gününde hâlâ faytonunun koltuğuna otururken genç adam. Bir yandan yazmaya devam ediyordu,
Sana geliyorum... Seninle tanıştığımdan bu yana edinmiş olduğum tüm hataların pişmanlığını yaşayarak, beni affetmenin bana ne kadar büyük bir armağan gibi geleceğini bilerek geliyorum.
Sevgilim... Sana geliyorum, yaşamımdan bu yana dek ölü annem dışında, hiçbir kadına bu kadar derin duygular beslemediğimi, taparcasına değer vermediğimi, sana kelimelerle ve bedenimle gösterme hevesiyle geliyorum. Tek ümidim beni kahretmemen, o güzel yüzünün her hattı ve her çizgisi burnumda tütüyorken, gözlerimin onu görmesini engellememen. Beni kendinden mahrum etmemen, senin sesinden başka kimsenin sesiyle çınlamayan bu aciz kulaklarıma, bir cümbüş edasıyla gelen tatlı tınını esirgememen...
Benim ruhum... Senin hayalinle yanıp tutuşan bu kalbin, hayal kırıklığı ile paramparça oluşuna şahit olmanı istemem. Beni ait olduğum yere al; yanına, koynuna, yatağına... Dayanabileceğimi zannetmiyorum. Bu bir bağımlılık gibi, çözemediğim bir durum ve Tanrı biliyor ya, gülü sevdiğim için dikenlerin parmaklarımı acıtmasına göz yummaya hazırım.
Beni getirdiğin şu hale bak, güzelim.. Senin olmadığın bir hayatın içinde çırpınıp duruyorum. Ve tek gayem beni artık görmen...
Sana geliyorum Rebekah, beni iyileştirmen için sana geliyorum, yaralarımı sarman için tekrardan kapına dayanmak üzere, sana geliyorum.
                               Klaus Salvatore

***

  Gülümsedi Rebekah, evinin bahçesindeki sallanan sandalyede otururken. Karşısında duran güçlü, heybetli dağların arkasında, yabancı insandan ürken bir çocuk misali saklanan güneşe bakarak gülümsedi.
İçinde tarifi mümkün olmayan bir huzur vardı, ve bu kendini ait hissettiği yerde olmanın yaşattığı bir duygu değildi. Bunu anayabiliyordu Rebekah. Ancak neydi?
Bunun cevabını aramak için uğraşamıyor olabilirdi ancak üzerine çöken bu dinginliğin bir nedeni olmalıydı.
Dünya üzerinde yaşanan her bir olayın bir anlamı vardır diye düşündü genç kadın. Güneşin batışının ardından tekrar doğuşu...  Üç ay boyunca yaz mevsiminin sıcaklığıyla kavrulurken, ardından kış mevsiminin getirdiği çetin soğuklarla karşılaşmaları. Çiçeklerin belli bir süre canlı kaldıktan sonra, yeniden solup gitmeleri...
Ve bir anda mucizevi bir şekilde, hayatımızın bir büyüyle çevrilerek bize dünyanın en harika insanıymışız gibi davranmasından sonra, kendimizi dünyanın en korkunç, en karanlık çukurunda bulmamıza neden olması...
Başımıza gelebilecek kötü veyahut iyi her vukuatın bir anlamı olmalıydı. Ve bu anlam içimizde saklayıp, çıkarmaya cesaret dahi edemediğimiz çelikten bir kutunun içerisindeydi.
Tekrar gülümsedi Rebekah.. Hissedebiliyordu, ilerde yaşayacağı güzel şeylerin ona dogru yola çıkmış olduğunu hissedebiliyordu. Bu sefer öncekiler gibi olmayacaktı, sabırsız davranmayacaktı.
Gülümseyerek bekleyecekti hayatının dönüm noktasını.
Tanrı şahidi olsun ki, Rebekah buna oldukça hazırdı.

BEYAZ KALIN BİLEKLER (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin