Salondan içeri adımını attığı anda heyecandan ölebileceğini hissetti Rebekah. Gözlerini hayranlıkla etrafta gezdirdi, hayatında ilk defa böyle bir ortama ayak basmanın verdiği gerginlik tüm bedenini ele geçirirken, insanların gülüşerek birbirlerine bir şeyler anlatışlarını izledi bir süre. Ortamdaki kişilerin soylu ailelerden geldikleri sergiliyor oldukları duruştan bile farkedilebilir bir şeydi. Kadınların nazik kıkırdamaları, baston yutmuşçasına dikleştirdikleri sırtları, erkeklerin heybetli ve kibirli varoluşları bariz bir şekilde biz birer aristokratız diye haykırıyordu. Çekinmekte oldukça haklı olan Rebekah, bir anda taşradaki köşkünde şöminenin yanında sıcak bir çayla tatlı bir roman okumanın nasıl da cazip geldiğini düşünmeden edemedi. Eh korkulacak gibi değildi, bu insanların çoğu küçümseyici tavırlarını olası bir nezaketsizlikte rahatlıkla ortaya çıkarabilecek potansiyele sahiplerdi. En azından tahmin etmekte pek zorlanmıyordu genç kadın. Olayları kafasında tartmaya devam ederken, elini tutan babasının sayesinde ona baktı. Lord William kızının elini koluna koyarak
"Bana her defasında anneni
hatırlatıyorsun, o da senin gibi büyüleyiciydi gözlerimi ondan alamazdım.." dedi. Genç kadın içten bir ifadeyle onunla konuşan babasını izliyordu.
"Ve şu andan itibaren herkesin gözünün senin üzerinde olacağına adım gibi eminim. Bu insanlardan hiçbir farkın yok hayatım bunu unutma" Rebekah babasının ona verdiği güvenle etrafına bakmaya devam etti yürürken. Babasının yavaş yavaş haklı çıkıyor olması şaşırtıcıydı. Onları fark eden insanlar genç kadına bakıp birbirleriyle fısıldaşmaya başlamışlardı bile. Hatta yakınından geçen bir kaç hanımefendinin ona imrenerek baktığına yemin edebilirdi Rebekah. Bu yaşananlara, üzerine sinen özgüven ve heyecanla şahit olan genç kadın, babasının beklemeye başladığı yerde durdu.
Arka taraflarda yerini almış olan orkestranın çaldığı hafif müzikle insanların sesleri, karışıp salonu dolduruyordu. Bu sırada baloyu tertipleyen Bay ve Bayan Austen, Lord William ile kızını gördükleri an onlara doğru yürümeye başlamışlardı.
Yanlarına yetiştiklerinde onları minnettar bir gülümsemeyle karşıladı Lord William. Jhonsan Austen bir eliyle yaşlı adamın elini sıkarken, diğer elini de omzuna koymuştu.
"Kadim dostum şeref verdin" Lord William
"Davetin için teşekkürlerimi sunuyorum" dedi ve ardından bayan Austen'ın eline ufak bir öpücük kondurduktan sonra, eliyle yanında duran kızını takdim etti.
"Kızım Rebekah'yı sizinle tanıştırmaktan zevk duyarım" genç kadın hafifçe reverans yaptı.
"Bay ve Bayan Austen" Jhonsan Austen hayranlıkla onu izlerken elini alıp öptü güzel kadının.
"Baloya teşrif ettiğiniz için çok mutluyuz " karısına doğru döndü.
"Öyle değil mi hayatım" Bayan Austen büyük bir beğeniyle genç kıza bakarken
"Pek tabii, böylesine güzel ve asil bir hanımefendiyi balomuzda ağırlamak heyecan verici" dedi ve hafifçe gülümsedi. Mahçup bir ifadeye bürünen Rebekah
"Teşekkür ederim" dedi Austen çiftine. Bay Austen
"Kadim dostum, misafirlerle tek tek ilgilendikten sonra yeniden görüşeceğiz, iyi eğlenceler" genç kadına dönüp
"Tanıştığımıza memnun oldum leydim" dedikten sonra karısıyla beraber oradan ayrıldı.
***
Lord Salvatore ve oğlu Klaus salona geçtikleri gibi genç adam birbirleriyle gülüşüp sohbet eden insanları görünce gözlerini devirdi.
Aslında şansını tekradan denemekten bir zarar çıkmazdı ve babasını, salondan çıkarabilme konusunda ikna edebilirdi. En azından öyle ümit ediyordu.
"Evimize dönüp birer kadeh brendi içmek için hala geç değil" Lord Salvatore oğlunun bu yakarış dolu teklifini duymazdan gelip ona yaklaşan Lord Austen'ı selamladı.
"Bay Austen bu ne hoş bir davet" el sıkışırken, gülümsemeden edemediler birbirlerine. Jhonsan Austen
"burada olmanız daha da hoş Lord" Babasının yanında duran Klaus Salvatore'a baktı.
"Varis olmak yakışıyor sana genç adam" dedi içtenlikle. Bu iltifat karşısında gülümsedi Klaus. Başıyla saygı duyarcasına bir selam verirken
"Şükranlarımı sunarım Bay Austen" diye mırıldandı. Jhonsan Austen
"Tekrardan görüşeceğiz, şimdilik veda etmek zorundayım" deyince, Lord Salvatore
"Ah biz burada olacağız" diye güvence verdi ve davet sahibinin oradan ayrılışını izledi.
Görünüşe bakılırsa keyifler oldukça yerindeydi, merakına yenik düşen çoğu konuk Lord William ve ailesinin yer aldığı tarafa gelerek Londra'da dilden dile dolaşan kayıp kız dedikodularının baş kahramanıyla tanışma hevesi, sohbet havası oluşturmalarına yetmiş gibi görünüyordu. Lord Salvatore salonun diğer tarafında duran topluluğu görünce
"Oradaki kalabalığa bakılırsa Lord William'ın ailesi olmalı" dedi tahminde bulunarak. Ardından gülerek kadehini ağzına götüren Lord William'ı görünce, tahmininde yanılmadığını gösteren bir tavırla
"Hadi evlat gidip bir merhaba diyelim, sevdiğim bir dostumdur" dedi oğluna bakarak. Klaus Salvatore tanıdık bir kaç ahbabına selam verdi ve babasına baktı.
"Pekala bu çok övdüğünüz genç hanımı görüp merakımızı giderelim bakalım Lordum"
***
Rebekah diğer konukların William ailesinin yanına gelip kısa sohbetler ettikten sonra gitmelerini zevkle izledi. Caroline kocasının koluna girmiş tatlı tatlı konuşurken Lizy ve Sophie'nin kocaları ise kayinpederleriyle tekrardan yanyana gelen Bay Austen'ın sohbetine katılıyorlardı. Biraz sonra Sophie Rebekah'ya baktıktan sonra etrafı incelemeye başladı.
"Görüyor musun Rebekah, insanlar seni merak edip nasıl da buraya üşüştüler ah bunlar tam bir leş kuşları, Tanrı bizi korusun" Lizy Sophie'nin sarf ettiği sözleri onaylayacakken onlara doğru gelen Lord Salvatore ile oğlunu görünce duraksayıp
"Bakın kimler geliyor" dedi Sophie'yi gizlice dürterek. O sırada onları Lord William da fark etmiş olacak ki memnuniyetle yanlarına gelen Lord Salvatore'u karşıladı.
"Lord Salvatore!"
Rebekah büyük bir hayranlıkla, profesyonelce işlerini yapmaya çalışan orkestrayı izlerken, babasının ağzından çıkan soy isimle başını hızla onlara doğru çevirdi.
Salvatore? Bedenine yayılan ani bir sıcaklıkla yutkundu Rebekah. Babasının dostane bir tavırla sohbet ettiği Lord Salvatore'un yanındaki genç adama baktı.
Yüce Tanrım! Oldukça tanıdık bir gülümsemeyle kafa karaya vermiş iki lordun sohbetine katılıyordu. Rebekah olanları izlerken avuç içlerinin terlediğini fark ederken, kalbinin bir kuş kanadı gibi çılgınca attığını hissetti. Ağzı bir anda kurumuş dizlerinin bağı çözülüyormuş gibi olmuştu.
Yüce Tanrım diye düşündü Rebekah. Damarlarından akan sıcak kanın onu şuracıkta bayıltabilme ihtimalini düşününce endişeyle yerinde kıpırdandı. Rebekah, içinde bulunduğu durumun şaşkınlığıyla yerle bir olurken yeniden genç adama baktı. Hayır hayal görüyor olamazdı, bu konuda hiç olmadığı kadar emindi. Bu oydu. Onun Klaus'u... Boğazına takılan yumruyla gözlerini kırpıştırdı ve
Bu gerçek olamaz, olmamalı... diye düşündü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ KALIN BİLEKLER (TAMAMLANDI)
Historical Fiction"Seni istemiyorum, hiçbir zerreni istemiyorum !" Genç kadının ağzından çıkan her kelime bir iğne edasıyla bedenine saplanıyordu genç adamın, ancak her zamanki gibi sahte bir yüzle yarım ağız gülümsedi. "Seni küçük yalancı, beni ne kadar istediğini g...