~27.Bölüm~

7.8K 514 12
                                    

  "Tanrı aşkına beni korkuttunuz!" Dedi sinirle. Klaus Salvatore iri cüssesiyle genç kadının karşısında dikilirken kollarını göğsünde birleştirdi. Sesinde hafif alaycı bir ton vardı.
"Afedersiniz Leydim, niyetim korkutmak değildi"  Rebekah kaşlarını çattı ve kapı ile Klaus Salvatore arasında sıkışıp kalmaktan rahatsız olmuşçasına yan tarafa kayarak sıvışmayı denedi. Ancak genç adam, önüne geçerek buna izin vermedi. Genç kadın öfke  dolu gözlerle ona baktı.
"Ne yaptığınızın farkında mısınız Bay Salvatore?"  Klaus gözlerini kısıp genç kadının yüzünü inceledi ve ardından sesindeki alaycılığı koruyarak
"Neden bu kadar resmisiniz Leydi Rebekah" diye sordu. Rebekah, karşısındaki bu kaba adamın yönelttiği soru karşısında, gözlerini devirmemek için kendini zor tuttu. Onun yerine sakin bir sesle
"Pekala, ne yaptığını sanıyorsun?" Diye sorunca genç Salvatore omuz silkti
"Ne yapıyor gibi görünüyorum?"  Bu zamana kadar direnmiş olsa da, daha fazla dayanamayarak gözlerini devirdi en sonunda ve
"Evet görebiliyorum; Saçmalıyorsun!" Dedi sertçe. Klaus genç kadının bu başkaldırışına karşı, gözlerini kıstı. Rebekah oradan geçebilme ümidiyle diğer tarafa kaydı ancak nafile, yakışıklı adam onu yeniden engelledi.
Rebekah sabrının taştığını gösterebilmek adına kısık ama demir gibi sert bir sesle
"Çekil. Önümden" dedi. Klaus çarpık bir gülümseme yaydı yüzüne
"Bana yakın olmaktan hoşlanmıyor musunuz Leydim?"  Diye sordu. Genç kadın hiç tereddüt etmeden
" Hayır hiç hoşlanmıyorum" dedi. Genç adam tamamen alaycı bir tavra bürünmüştü
"Aylar öncesine kadar öyle düşünmüyordun ama... zevkten kıvranırken ki yalvarışların hala kulağımda" dedi sadece Rebekah'nın duyabileceği bir fısıltıyla.
Ve bu bardağı taşıran son damla olmuştu, genç kadın için. Ateş püsküren gözlerini genç  adamın gözlerine dikti ve
"Seni adi herif!" Diye tısladı. Rebekah'nın sinirlendiğini görmek, Klaus'un keyfini yerine getirmişti.
"Rebekah beni şaşırtıyorsun. Taşrada verilen eğitimi hala anladığım söylenemez"  Genç kadının bu nedenli öfkeli oluşu Klaus Salvatore'u olabildiğince eğlendiriyordu. Bu nedenle damarına basmak istiyordu, bunu da pek tabii başarabiliyordu. Ancak bu kadarını beklediği söylenemezdi.
Rebekah, Klaus'un bu hakaretini hazmedemeyerek var gücüyle  Genç adamın yakışıklı suratına bir tokat attı.
Ve Tanrı şahidi olsun ki , Klaus bu kadarını beklemiyordu. Tam olarak affalladığına dair yemin edebilirdi
***
    Genç adam yediği tokatla sinirlenirken genç kadının bileğini kavradı ve
"Benimle geliyorsun" dedi tehditkâr bir sesle. Onu arkasından çekiştirmeye başladı Klaus Salvatore. Rebekah debelendi, zira bileğini bu zorba adamın elinden kurtarmaya çalışıyordu.
"Seninle hiçbir yere gitmeyeceğim!" Merdivenleri çıkmaya başlamışlardı bile.
"Bırak beni!" Dedi,  hala kurtulmaya çalışan genç kadın. Klaus öfkeyle merdivenleri çıkarken, onu arkasından sürüklüyordu.
"Hiç sanmıyorum!" Bunun üzerine Rebekah, hızla eğilip genç adamın elini ısırdı ve Klaus acıyla elini çekerken, Rebekah aşağı doğru olabildiğince hızlı bir şekilde inmeye başladı. Klaus, her şekilde ondan daha hızlıydı ve Rebekah'nın hiçbir şansının olduğunu sanmıyordu.
Genç adam, bir hamleyle iki basamak aşağı atladı ve kaçmak üzere olan Rebekah'nın belini kavradı, her ihtimale karşı da elini ağzına dayamıştı. Ve Rebekah, hala direnmekteydi genç adamın güçlü kollarında. Klaus hiçbir güç sarfetmeden, kollarındaki hanımefendiyi yukarı taşımaya başladı.
Üst kata çıkana kadar direnmeye devam etti Rebekah, ancak bu Klaus'un zerre umurunda değildi. Genç adam üst kattaki koridorda ilerledi, yüzüne yediği tokadı hatırladıkça öfkeden deliriyordu. Yüce Tanrım bu kadın! Diye düşündü.
Bu sırada biraz ilerledikten sonra, boş olduğuna emin olduğu bir odanın kapısını açmadan önce, etrafına bakındı ve bir koluyla genç kadını taşırken, diğer kolunun dirseğiyle kapının kolunu aşağı çekerek, kapının açılmasına neden oldu ve böylece Klaus Salvatore rehinesiyle beraber içeri geçti.
***
    "Bağıracağım ve seni herkese rezil  edeceğim" dedi yüksek bir sesle. Hızla kapıya doğru yürürken, Klaus kadının kolundan kavradı.
"Bunu istemezsin Rebekah. Sen zeki bir kadınsın" dedi acımasızca. Rebekah yutkundu. Haksız duruma düşmenin pişmanlığını yaşama korkusu, tüm bedenini sarmalarken çaresizliği  nedeniyle gözlerinin dolmaması için kendiyle bir savaş haline girdi. Klaus düpedüz tehdit ediyordu, yaşanan onca güzel anıyla tehdit ediyordu onu, paylaştıkları o özel anlarla tehdit ediyordu. Bu kadar iğrenç bir herifti Klaus Salvatore Rebekah için.
Kolunu hızla adamın elinden kurtardı.
"Sen tanıdığım en korkunç adamsın Salvatore!"  Ağzından çıkan her kelime, kin doluydu.  Genç adam Rebekah'nın sarf ettiği bu sözlerle hayal kırıklığına uğrasa da, bunu belli etmeye niyeti yoktu.
"Bana attığın tokadın hesabını verme zamanın geldi küçük hanım" dedi ona doğru yürürken Klaus.  Rebekah geri geri adımlar atarak kapıya ulaşmaya çalışırken
"Sana hiçbir şekilde hesap vermeyeceğim Klaus Salvatore!" 
"Yanılıyorsun, bu tokadın altında kalacağımı sanıyorsan yanılıyorsun seni intikam düşkünü-" sözünü  tamamlamadan büyük bir adımla genç kadına yetişip belini kavrayarak kendine çekti.
"Beni çileden çıkararak intikam almak istiyorsun öyle değil mi? Beni bu halde görmek oldukça eğlendiriyordur seni." Diyerek konuştu yavaşça Klaus, bir taraftan gözlerini kollarındaki genç kadının derin mavi gözlerine sabitledi. Oda aniden sessizleşince, içeride sadece nefes alışverişlerinden çıkan sesler ve aşağıdaki balo salonundan gelen ugultular geliyordu kulaklarına. Sessizliği bozan Rebekah oldu. Sesinde savunmasız bir ton vardı.
"Benden ne istiyorsun?"  Klaus gözleriyle genç kadının suratını gezdi yavaşça. Yüzünün her bir detayı aklına kazınmıştı. Sağ gözünün altındaki küçüçük beni bile hatırladı genç adam. Rebekah benim ateş parçası taşra kızım... Sen busun, Londra'nın pis, hırs dolu, acımasız ve ahlaksız yaşamına ait değilsin...
Rebekah sarf ettiği soruya cevap alamayınca hafifçe debelendi adamın kollarında.
"Bay Salvatore, bırakın beni rica ediyorum" dedi pek de ısrarcı olmayan bir sesle.
Lanet olsun ki kollarından ayrılmak istemiyordu Rebekah. Her şey o kadar tanıdık ve samimi gelmişti ki ona, yaşanan tüm anıların yeniden canlanmasına sebep olmuştu. Kollarında olduğu adam Klaus'tu. Onun Klaus'u, yaralı ve savunmasız bir şekilde onun kollarında hayat bulan, Klaus. Harıl harıl yanan şöminenin yanında, onu okşayıp seven ve tüm vücuduna tapan Klaus'tu.
"Rebekah seni bırakabileceğimi sanmıyorum" dedi çaresizce. Genç kadının bedenini kendine çekti iyice, ihtiyacı olan şey buydu. Bedenler nasıl da birbirlerini tanımıştı öyle. Klaus yüzünü Rebekah'nın yüzüne yaklaştırdı
"Rebekah dayanamıyorum" diye fısıldadı. Odanın havası ağırlaşırken, Rebekah heyecanla nefes alışverişinin ve kan akışının hızlandığını hissedebiliyordu.
"Seni ilk günki gibi arzuluyorum Rebekah. O gül kurusu rengindeki, bedenine arsızca yapışan geceliğinle etrafımda dolaşan, taşra kızı olduğun zamanlar seni nasıl arzuladıysam, şimdi de öyle arzuluyorum" 
Klaus aynı hisleri taşıyan sadece sen değilsin diyebilmeyi isterdi Rebekah. Yüzler birbirine iyice yaklaştığı an, Klaus dudaklarını yavaşça genç kadının dudaklarına yerleştirdi. Rebekah'nın tanıdık yumuşak dudaklarını hissedince, istemeden inledi ve onu içine almak istercesine kendine çekti hararetle.  Dudakların dansı hızlandıkça, Rebekah tüm isteğiyle kollarını genç adamın boynuna doladı. Bu hareket karşısında, onu derin bir tutkuyla öpmeye devam etti genç adam.
Tanrım onu yere yatırıp sevişmemek için zor tutuyordu kendini Klaus. Yüce Tanrım bu harika! Deli gibi öpüşüyorlardı  artık, büyük bir özlem ve arzuyla... Klaus genç kadını duvara doğru iterek, bacaklarını kaldırıp kendi beline doladı.
"Rebekah seni istiyorum..." diye fısıldadı hararetle dudaklarından boynuna inerken. Rebekah genç adamın bu sözüyle sadece inledi. Klaus'un dudaklarını teninde hissetmeyeli çok uzun zaman olmuştu ve bunu ne kadar özlediğini fark etti.
"Ah Klaus.." Genç adam, Rebekah'nın açıkta kalan tenini hararetle öpmeye devam etti hırıltıya benzer bir sesle. Kollarındaki bu kadının çıplaklığına ulaşabilmek adına, beline doladığı bacaklarını fırsat bilip ellerini eteğinden içeri soktu. Ah yumuşak ve sıcak... diye düşündü değerli bir hazineye el koymuş gibi.
"Klaus yapma--" genç adamın ellerinin baldırlarına çıktığını hisseden genç kadın sözünün yarıda kesilmesiyle
" ah..." diye inledi zevkle. Genç adam da tam olarak bunu arzu ediyor bunu görmek istiyordu. Yüce Tanrım deli olacaktı. Üzerindeki bu lanet olası elbiseyi parçalayıp atmak, onu zevke boğup zevk almak için can atıyordu adeta.
"Rebekah seni deli gibi istiyorum. Şu an da, anlıyorsun değil mi?" Dudaklarını Rebekah'nın teninden çekmeyi başarmış, onunla konuşuyordu artık sabırsızca. Rebekah, Klaus'un bu hareketiyle kendine gelirken
"Hayır lütfen... lütfen bırak" dedi nefes nefese. Genç adam acı çekercesine
"Rebekah bunu yapma... Tanrı aşkına" diye fısıldadı. Ancak hiçbir şey tek taraflı değildi, zira kollarındaki genç kadın da onun kadar acı çekiyordu.
"Yalvarıyorum bırak. Yapamam anlayamıyor musun?"  Tanrı şahidi olsun ki üzerine biraz daha gelirse şuracıkta hüngür hüngür ağlayacaktı. Klaus, tüm içtenliğiyle ona yalvaran genç kadına baktı. Tanrım onu ölümüne arzuluyordu, ona yeniden sahip olamazsa geberip gideceğini düşünüyordu acı içerisinde. Ancak bir taraftan, ona çaresizce yalvaran bir kadın vardı ve bu kadın onun için değerliydi.
"Yüce Tanrım!" Dedi tavana bakarak. Başka bir çaresi yoktu ve kadını bırakmaktan başka yapabileceği bir şey yoktu.
Ve içinde bulunduğu içler acısı duruma rağmen, onu bırakmak zorunda kaldı.

BEYAZ KALIN BİLEKLER (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin