~25.Bölüm~

8.1K 564 14
                                    

  Öncelikle attığınız oylar ve bölüm altına yaptığınız yorumlar beni çok mutlu ediyor, bölüm kısalığından yakınmanız, erken bölüm yayımlamadığım için ettiğiniz şikayetler hikayemi umursadığınızı gösteriyor ve bunun için size minnettarım :')) Bu nedenle bugün yeniden bir bölüm yayımlıyorum üstüne üstlük kısa da olmayacak! Her şey için teşekkürler, en parlak hayal gücüyle iyi okumalar dilerim.

                                             ~Little Blair

    Davetliler Quinn Malikhanesinde toplanmaya başlamıştı bile. Ev sahibi ve sahibesi olan Charlie ve Caroline çifti tüm mutluluklarıyla gelenleri ağırlıyorlardı. Caroline'nın kız kardeşleri ve Charlie'nin kardeşleri de onları yalnız bırakmamak adına, misafirlerle ilgilenip ayak üstü sohbetler ediyorlardı. Lord William'in iş kolik damatları da kayın pederlerlerini ve bir kaç varlıklı iş adamlarını ele geçirmişlerdi bile. Bu adamların işten başka, sohbet edecekleri konu yok muydu?
Rebekah aşağı inmeden, son kez boy aynasından kendine baktı. Bembeyaz tenini ortaya çıkaran gül kurusu rengindeki elbisesini düzeltti. Üzerine yakışan elbisesini tamamlamak için simsiyah saçlarını kalın dalgalar halinde çıplak omuzlarından aşağı dökülmelerine izin vermişti. Kendini bir kez daha inceledikten sonra, hazır hissederek odadan dışarı çıktı. Hızlı adımlarla merdivenlere doğru yürürken, aşağıdan gelen uğultuları duyabiliyordu. Misafirler yavaş yavaş toplanmaya başlamış olmalı diye düşündü Rebekah. Derin bir nefes alıp verdi genç kadın. Bu heyecan da neyin nesiydi? Eh, bunun bir cevabını elbette biliyordu Rebekah. Ancak bunu kendine itiraf etmekten nefret ediyordu. Onca yapılan şeyden sonra onu düşünüp, görme heyecanıyla içinin kıpır kıpır olmasından dolayı rahatsız oluyordu çaresizce.
Kendine kızarak kaşlarını çattı. Lanet olsun sana Klaus Salvatore! Diye geçirdi aklından sinirle. Heyecandan merdivenlerden yuvarlanma korkusuyla, elbisesini hafifçe yukarı kaldırıp basamakları inmeye başladı.
Misafirlerin arasına karıştığı an bekar erkeklerin bakışları altında yürüdü hızlanmadan. Ailesi tam karşısında duruyordu, amacı derhal onların yanına yetişmekti. Bu sırada etrafına bakmaktan kendini alamıyordu. Henüz gelmemiş olabilir diye düşündü Rebekah. Büyük bir rahatlamayla yürümeye devam etti. Bu arada orkestra çoktan müziğe başlamıştı ve insanların keyfi yerindeydi. İnsanların sıkılmadığını gören Rebekah kız kardeşi ve kocası adına seviniyordu zira bu davet onların ilk başarıları sayılırdı. Tam bir aile olmalarının eğlenceli kanıtıydı. Gülümseyerek ailesinin arasına girdi.
"Herkes oldukça keyifli" diyen Rebekah babasının dikkatini çekince
"Evet bu kızım Sophie ve damadım için gurur verici olmalı" dedi kızına gülümseyerek. Sophie gülümsedi
"Caroline heyecandan ne yapacağını bilemiyor" kocası da ona katıldı gülümseyerek
"Ilk davetleri mazur görülmeli" dedi bir beyefendi edasıyla. Lord William gururla gülümsedi.
"Benim tatlı kızım"  şimdi tüm aile Caroline ve kocasına bakıyordu mutlulukla. Aile bu olmalıydı, ailenin bir ferdinin başarısıyla mutlu olmayı, gururlu olmayı bilen insan topluluğuydu. Rebekah ailesinin her birine baktı. Kız kardeşlerine, onların eşlerine ve babasına... Gerçekten tam bir aile tablosuydu ve bu gurur vericiydi.
Gülümsemeye devam etti Rebekah, ailesinin sohbetine dahil olurken. Bu sırada Caroline ve kocası misafirlerle ilgilenmek adına yanlarından kısa süreliğine ayrılırken, babasının büyük salonun kapısına bakarak dostane bir şekilde gülümsediğini görünce, o da babasının baktığı yöne doğru kafasını çevirdi. Ah... diye inlemek istedi adeta. Genç kadın, Heyecandan midesine giren kramp nedeniyle yüzünü buruşturmamak için gayret ederken, Lizy'nin kocasıyla bir sohbet başlatmak için ona doğru döndü.
"Amber işi nasıl gidiyor Tom"  Tom nazik bir gülümsemeyle
"Gayet iyi, iki hafta sonra bir iş seyahatine çıkıyorum. Taze amber tohumları konusunda yardıma ihtiyaç var. İlgilenmem gereken bir husus"  deyince Rebekah heyecanlı görünmeye çalıştı.
"Ah, bana lavanta özü getirmeni çok isterim Tom." Tom gülümsemesini korurken
"Tabii ki Rebekah, getireceğimden emin olabilirsin" dedi güven verici bir ifadeyle. Sohbete Lizy de katılırken babalarının
" Lord Salvatore, şeref verdiniz" demesiyle üçü birden yanlarında beliren Lord Salvatore ile oğluna baktı. Rebekah, Klaus Salvatore'un ciddi bakışlarına yakalanınca hızla gözlerini kaçırıp, babasına baktı.
"Ne mutlu sana ki erkek torununun birinci yaş kutlamasına şahit oluyorsun" dedi arkadaş canlısı bir ifadeyle Lord Salvatore.
Bu arada Klaus, tüm beyefendiliğiyle bütün aile fertlerini selamladı kafasıyla.  Lord William
"Pek tabii öyle, bu heyecan verici"  dedi gururla gülümserken. Lord Salvatore ardından oğlu gibi, tüm aileye selamını verdikten sonra, gözleri Rebekah'da takılı kaldı. Bu genç kadın gerçekten güzeldi. Bir anlığına, oğlu ile birlikte olabilme ihtimalini düşünmeden edemedi. Evlenmeleri için nasıl bir engel olabilirdi ki? Diye sorguladı içinden ve keyifle gülümsedi.
"Leydi Rebekah, bugün yine harika görünüyorsunuz." Dedi. Rebekah yaşlı adamın iltifatı karşısında kızarmadan edemezken
"Teşekkür ederim Lordum. Siz de pek şıksınız." Dedi içten bir tavırla. Lord Salvatore oğluna döndü.
"Öyle değil mi Klaus?" Diye sordu hevesle.  Klaus babasının bu tavrı karşısında şaşkına uğrasa da, belli etmemeye çalışarak
"Ah kesinlikle" diyebildi sadece. Lord William kızına ve ardından genç Klaus'a baktı. Sanırım  Lord Salvatore'un ne yapmaya çalıştığına dair, ufak bir tahminde bulunabileceğini fark edince, Lord Salvatore'a baktı ne tesadüftür ki yaşlı adam da garip bir imayla ona bakıyordu. Lord William hafif bir tebessümle kızına baktı bu sefer.
Eh neden olmasın diye geçirdi aklından hala kızına bakarken.
***
  Klaus Salvatore salonun bir köşesinde ahbabı Colin Hale ile içkisini yudumluyor ve bir taraftan Rebekah'ya doğru bakmaktan kendini alamıyordu.  Bugün yine çok güzel diye düşündü onu izlerken. Ten rengini ortaya çıkaran gül kurusu elbisesiyle, çıplak omuzlarına dökülen dolgun siyah saçlarıyla büyüleyiciydi her zamanki gibi. Klaus bir anda göğsünde bir sızı hissetti. 
Onu sadece uzaktan seyretmek, ona dokunamamak, onu okşayamamak. Sen sadece benim olmalısın diyememek Klaus'un canını sıkıyordu. Tanrı şahidi olsun ki acı çekiyor gibiydi. Bir zamanlar, Klaus'u taparcasına seven bu muhteşem kadın, şu an sanki azılı bir düşmanmışçasına davranıyordu kendisine.
"Benden nefret ediyor" diye mırıldandı onun güzel gülüşünü seyrederken Klaus. Haklı diye düşündü yeniden. Yerden göğe kadar haklıydı. Sen adi bir pisliksin Klaus Salvatore. Sen her şeyi hak edecek bir pisliksin! Kendiyle olan kavgası arasında, Rebekah'nın tüm ihtişamıyla etrafta dolanıp, misafirlerle ilgilenişini izliyordu.
"Onu tamamen kaybettin Klaus Salvatore, sen koca bir ahmaksın" diye mırıldanınca, arkadaşı Colin Hale ona döndü.
"Bir şey mi dedin Salvatore?"  Klaus, kendine gelirken, brendisinden bir yudum aldı ve
"Hayır kendimle konuşuyordum" dedi. Colin
"Bunu sık yapmaya başladın. Delirdiğini düşünmeden edemiyorum" deyince Klaus kayıtsızca omuz silkti.
"O da yakındır"  Colin elindeki kadehi önündeki uzun ayaklı komidine koydu ve
"Annemin yoğun ısrarı üzerine gidip Jasmina Calvin ile dans edeceğim. Ben yokken yanlış bir şey yapma ahbap" dedi ve kendini düzeltti. Klaus
"Lord Salvatore'un bakışları üzerimdeyken mi?" Diye mırıldandı. Bunun üzerine Colin Hale gitmeden önce minnettar bir sesle
"Tanrıya şükür" dedi ve yanından ayrıldı.
***
  Rebekah büyük bir memnuniyetle misafirlerle ilgileniyordu. Oldukça nazik insanlardı, hele oğullarına gelin arayan anneler Rebekah'ya karşı mümkün olduğunca sevecen davranıyorlardı. Bu detay Rebekah'nın gözünden kaçmıyordu elbette. Bundan şikayetçi değildi genç kadın, ancak çokça  meraklı davranışları bunlatmıyor değildi.
Biraz sonra izin isteyip misafirlerin yanından ayrılan Rebekah, ailesinin yanına giderken Klaus'un sert bakışlarıyla karşı karşıya kaldı. Ürperdi Rebekah, her şeyiyle  etkiliyordu onu Klaus Salvatore. Bakışlarıyla, heybetiyle, yakışıklılığıyla ve çapkın gülüşüyle. Aşık olduğu adamdı o. Hiçbir şey kaybetmemişti, en çok da karakterinden. Bakışlarını sürekli üzerinde hissediyordu ve bu rahatsız  ediciydi... Ah hayır öyle düşünmüyordu Rebekah. Bakışlarından oldukça haz duyuyordu, onu heyecanlandırıyor ve tüm vücuduna sıcaklığın yayılmasına neden oluyordu. Aklına, geçen haftalardan birinde Lizy'nin sarf ettiği bir laf gelince ensesindeki tüylerin bile kalktığını hissetti Rebekah. Sana yiyecekmiş gibi bakıyor demişti Lizy ve Rebekah kız kardeşinin haklı olduğunu düşünüyordu.  Tanrı beni korusun diye geçirdi aklından ailesinin yanına yetişirken. O esnada orkestra bir valse başlamıştı ve çiftler tek tek dans pistine ilerliyordu.
Dansın başlamasıyla, onu gözüne kestiren bekar erkeklerin teker teker yanına geleceklerine adı gibi emindi ve henüz liste bile hazırlamamıştı. Hiçbiriyle dans etmek istemiyordu, zira onlara ümit veriyormuş gibi hissetmesine neden oluyordu. Bu işten nasıl kıl payı kurtulurum diye düşünürken gözü Lord Salvatore'a kayınca aklına parlak bir fikir geldi ancak bu biraz cesaret isteyecek cinstendi. Eh neyseki Rebekah'nın ihtiyacı olan en son şey cesaretti. Bu nedenle tüm zarafetiyle Lord Salvatore'un önünde reverans yaptıktan sonra
"Lord Salvatore, bana bu tatlı valste eşlik etmek isterler mi acaba?" Diye sorunca tüm ailenin şaşkın bakışlarına maruz kaldı. Yaşlı Lord Salvatore ne diyeceğini bilemeyerek, kızının bu hareketi karşısında şaşkına uğrayan Lord William'a baktı, ardından bakışlarını yeniden genç kadına çevirdi  ve hayranlıkla gülümseyerek
"Benim için büyük bir onur!" Diyerek genç kadının elini almak için avucunu açtı ve onu dans pistine götürdü.

BEYAZ KALIN BİLEKLER (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin