Gece ilk yardım yapılmıştı, yara iyice temizlenmiş, sargı beziyle iyice sarılmıştı. Genç adamı yastıkların üzerine rahatça yerleştirmiş ve başından sabaha kadar ayrılmamışlardı.
Sabah doktor geldiğinde, bilinci hala yerinde değildi. Doktor yaraya bakıp tedaviyi yaptıktan sonra, merakla onun konuşmasını bekleyen hanımlara yöneldi.
Gülümsedi ve
"Merak edilecek bir şey yok. Yara çok derin değil, neyse ki ilk yardımı yapmış, kesiğin iltihap kapmasını önlemişsiniz" dedi
Rebekah dadısına dönüp
"Tanrıya şükür" diye mırıldandı gülümseyerek.
Penelope dadı, doktora dönerek
"Size minnettarız" dedi candan bir tavırla.
"Lütfen rica ederim. Size bir kaç bitki kürü göndereceğim, bunları sabah ve akşam vakitlerinde yaraya sürün" kapıya doğru ilerlerken
"Bilinci tahminimce, bir iki saat sonra yerine gelecektir ve ayrıca bir kaç hafta boyunca dinlenmesi gerekmektedir" dedi.
Yaşlı Rose kapıyı açarken, Penelope ve Rebekah onu uğurluyorlardı.
"Evet, uyarılarınızı dikkate alacağız. Şoförümüz sizi bıraksın lütfen, ilaçları onunla beraber gönderebilirsiniz" dedi Penelope dadı. Doktor
" iyi günler efendim" diyerek evden çıktı ve Rose kapıyı kapattı
***
Gece tüm gün uykusuz kaldıkları için, Penelope ile Rose'u dinlemeleri için odalarına yollayan Rebekah, genç adamın başında beklerken bir yandan kitabını okuyordu. Kitabın bir bölümünde, baş kahraman olan Dük'ü tasvir ediyordu yazar. Rebekah bir ara başını kaldırıp, şöminenin yanında öylece yatan yaralı adama baktı.
Onu iyice inceleme fırsatı bulamamıştı dün yaşanan, telaştan dolayı. Aklına bile gelmemişti hatta. Dirseğini koltuk koluna dayayıp, çenesini yumruk yaptığı eline yasladı.
Açık kumral saçları vardı ve gürlerdi. Sakalları hafiften çıkmaya başlıyordu. Burnu ve dudakları şekilliydi, elmacık kemikleri belirgindi...
Rebekah gözlerini yüzünden ayırıp, aşağılara yönlendirdi.
Omuzları genişti, düğmesi olmayan ince gömleği altından, kaslı göğsü belli oluyordu. Kaslı göğsünden biraz daha aşağılara ilerleyince Rebekah, uzun biçimli bacaklarına bakılırsa boyu yaklaşık 1.90 vardır diye düşündü. Genç adamın ayak parmakları bile, tek tek ayrı biçimliydi.
Rebekah büyülenmişçesine gözlerini kırpıştırdı. Bunca inceleme-gözlemleme işleminden sonra genç kadın
"Yüce Tanrım.." diye mırıldandı sadece
***
Aradan yarım saat geçmişti ve Rebekah hala kitap okuyordu, genç adamın baş ucunda. Okuduğu sayfayı çevirirken, yerde yatan adamın inlemesiyle, kafasını kitaptan kaldırdı.
"Ah..." diyerek gözlerini açan adam, yorgun bakışlarla etrafa bakındı yavaşça.
Rebekah yerinden kalkıp, kitabı oturduğu koltuğa koydu ve genç adamın yanına çöktü. Yumuşak bir ses tonuyla
"Bayım" deyince, genç adam bakışlarını Rebekah'ya yöneltti. Rebekah, adamın gözlerinin muzur koyu maviliğini gördükten sonra, tatlı bir şekilde gülümsedi.
"Neredeyim?" Diye sordu genç adam, yavaşça
" Dün gece yaralı bir halde, kapımı çaldınız. Sizi eve almak zorunda kaldım, yaranıza ilk yardımda bulunduk ve sabah doktor tedavisi altından geçtiniz. Şimdi gayet iyisiniz, yalnız biraz dinlenmeniz gerekiyor... Nasıl hissediyorsunuz? " diye hızlıca her şeyi izah etti. Yaralı adam aldığı yaranın acısını fark ederek, yüzünü buruşturdu. Rebekah telaşla
"iyi misiniz" diye sorunca
"Evet, sadece yaram biraz acıyor" diye cevap verdi adam. Genç kadın
"Doktor bir kaç bitki kürü gönderdi, onları sabah ve akşam vakitlerinde yaranıza sürmemiz gerekiyor, getirip biraz sürmem acıyı hafifletmesine neden olabilir belki" dedikten sonra, her ihtimale karşı şöminenin üstüne koyduğu, ilk yardım çantasının yanındaki, kremlerden birini aldı ve ilk yardım çantasından bir tane sargı bezi çıkardı. O sırada genç adam onu seyrediyordu.
Rebekah işlemi yapmak için, dizlerinin üzerine çöktü ve
" üzerinizdeki gömleği çıkarabilmem için, biraz doğrulmanız gerek" dedi, bir yandan adamın doğrulmasına yardım ediyordu.
"Ah.." diye inledi yaralı adam. Rebekah adamın kollarını kendi beline sarmaladı. Genç adamın başı, Rebekah'nın göğsüne yaslı duruyordu. Gömleğini yavaşça çıkardı ve geri uzanmasına yardım etti.
"Bunu sürdüğüm zaman acınızın bir nebze olsun hafifleyeceğini düşünüyorum" diye konuşan Rebekah, bir yandan yaranın üzerine kremi sürmeye başlamıştı bile. Kremi sürdükten sonra, yeni bir sargı beziyle yarayı kapattı.
" isterseniz biraz öyle kalın, dünden beri yemek yemediniz, size bir şeyler hazırlattım. Yemeğinizi yedikten sonra gömleğinizi tekrar giydiririm" diye bir teklifte bulundu Rebekah. Genç adam o kadar yorgun görünüyordu ki, başını sallamakla yetindi sadece...
***
Yemeğini yedirip, gömleğini giydirdiği gibi dinlenmesi için onu rahat bıraktı. Penelope ile her akşam yaptıkları çay-kurabiye sohbetini yapıyordu ve bugün ki konu belliydi...
" daha iyi öyle değil mi ? " diye sordu Rebekah onay bekleyen bir tavırla, gözü genç adamın üzerindeydi. Penelope elindeki çayı komodine koyup
" evet daha iyi, daha da iyi olacak" diye güvence verdi genç kıza. Kısa bir sessizlikten sonra, dayanamayarak
"Penelope, o çok... yakışıklı " diye mırıldandı Rebekah, gözlerini ondan ayıramazken. Penelope şaşkınlıkla Rebekah'ya baktı, ne diyeceğini bilemediği için
"Ee, yani ee.." diye geveledi. Ve bunu gören Rebekah, az önce ettiği lafın yersizliğini fark edince, utançla başını çevirip çayına uzandı.
"Umarım hemen iyileşir, mutlaka onu bekleyen bir ailesi vardır" diye mırıldandı hemencecik. Penelope
" Mutlaka..." diyerek ona karşılık verdi, hala üzerinden atamadığı şaşkınlıkla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ KALIN BİLEKLER (TAMAMLANDI)
Historical Fiction"Seni istemiyorum, hiçbir zerreni istemiyorum !" Genç kadının ağzından çıkan her kelime bir iğne edasıyla bedenine saplanıyordu genç adamın, ancak her zamanki gibi sahte bir yüzle yarım ağız gülümsedi. "Seni küçük yalancı, beni ne kadar istediğini g...