~28.Bölüm~

7.8K 484 7
                                    

   Kendini toparlamayı başarabilmişti sonunda Rebekah. Odadan olabildiğince, hızlı bir şekilde çıkıp merdivenleri inmeye başladı. Daha fazla vakit kaybetmeden, balo salonuna inmesi gerekiyordu.
Rebekah, titreyen elleriyle elbisesinin eteğini düzeltti yeniden. Kendine gelebilmek için bayağı beklemişti halbu ki. Yüce Tanrım, kalbi hala yaralı bir kuşun kanadı gibi çırpınıp duruyordu adeta. Az önce içinde olduğu durum aklına geldikçe, sırtından beline doğru bir ter damlacığının indiğini hissedebiliyordu genç kadın.
Bu çılgınlıktı! Bu deli cesaretiydi! Ah hayır bu ne çılgınlık, ne de başka bir şeydi. Bu özlemin ta kendisiydi... Birbirlerinin tenine karşı çektikleri susamışlıktı.
Ah bunu itiraf etmek ona ne kadar acı verse de, bu böyleydi. Gerçeği hiçbir şekilde inkâr etmenin gereği yoktu. Ona bu dayanılmaz acıyı yaşattığı için hiçbir zaman affetmeyebilirdi Klaus'u. Zira, tam olarak bunu hak ediyordu.
Onu aklından atamıyorken, sürekli hayatının bir parçası olabiliyordu bir anda. Umursamazca dünyasına adım atıyor ve ortalığı yeniden yerle bir ederek, Rebekah'yı huzursuz etmeyi başarabiliyordu.
Bu haksızlıktı, bu düşüncesizlikti. Hazmedilecek bir olay değildi  Rebekah için. Olabildiğince güçlü durmaya, gururundan ödün vermemeye çalışıyordu ancak Klaus Salvatore, inatla güçleştiriyordu her şeyi. Öfkeyliydi Rebekah ve yerden göğe kadar haklıydı
Lanet olsun sana! Diye geçirdi aklından genç kadın.
Beni bu duruma getirdiğin için lanet olsun. Gözlerinin dolmasını engellemek adına, başka şeyler düşünmeye çalışarak, hızla merdivenleri inmeye devam etti.
***
   Çıldırmak üzereydi. Kendini şu anda, bu aptal odanın penceresinden aşağı bırakmamak için zor tutuyordu. Bir türlü kendine gelemiyordu Klaus Salvatore. Sessizce küfür etti. Tanrı şahidi olsun ki, kendini bir kaşık suda boğmak istiyordu. Çaresizce iyileşmeye çalışan bir alkolik gibi hissetmeye başlarken, sönmek üzere olan bir mumun hafif aydınlığından nasibini alan odada, volta atıyordu.
Rebekah'nın o tatlı tenine karşı hissettiği sussuzluk ,bedenini acılar içerisinde kıvrandırıyordu adeta. İhtiyacı vardı, lanet olsun ki,  Rebekah'ya hiç kimseye duymadığı kadar ihtiyaç duyuyordu. Yerinde durup, sakinleşmeyi beklemekten başka yapabileceği bir şey yoktu.  Elinden daha fazlası gelemezken, içinde bulunduğu durum sebebiyle sertçe bir küfür daha savurdu.
Seni inatçı aptal kadın! Diye geçirdi aklından. Gururundan ölmek üzeresin ve hala direnmekte ısrar ediyorsun.
Rebekah'yı kollarına alıp, sarsmak istedi. Gerçekleri kendine itiraf edebilmesi için onu sarsmak adına, yoğun bir arzu duydu Klaus. Korkaksın! Diye haykırmak istiyordu yüzüne karşı.
Gözlerini sımsıkı kapatıp bir elini beline koyarken, diğer elini şakaklarına götürdü. Tanrı şahidi olsun ki, onu sarsmakla kalmayıp direncini kaybettirene ve gerçek Rebekah'yı ortaya çıkarana kadar, onunla sevişmek istiyordu. Bunu hiçbir şeyi arzulamadığı kadar, arzuluyordu.
Ellerini iki yana indirip, savunmasız bir şekilde yanan muma baktı. Bir süre sonra, gözlerini nihayet açarken
"Yapabileceğin hiçbir şey kalmadı Salvatore" dedi sessizce. Ne yazık ki gerçek bu diye geçirdi aklından gözlerini kırpmadan yanan muma doğru, öylece bakarken.
***
   Ailesinin yanına gelen Rebekah, hiçbir şey olmamış gibi gülümserken kız kardeşinin
"Çocukların uslu durduğunu söyle bana Reby" demesiyle, garip bir rahatlamanın bedenini sarmaladığını hissetti. Neyse ki kimse Rebekah'nın nerede olduğu konusunda endişe etmemişti ve bu, genç kadını yeterince tatmin etti. 
"Emin olabilirsin Sophie" dedi güven veren bir sesle.
   Insanlar ağır ağır salonu terk etmeye başlarken Lord Salvatore, cep saatini eline almıştı bile. Gözlerini kısıp saatin kaç olduğuna bakabilmek için, başını eğdi aşağı doğru. Ardından
"Zamanın ne kadar hızlı aktığı hakkında bir fikriniz var mı  dostlarım" dedi başını kaldırıp, William ailesine bakarak. Lord William içten bir tavır sergiledi.
"Sohbet oldukça keyif vericiydi Lord Salvatore. Saatin kaç olduğu hakkında tahmin yürütemeyeceğimi söylemek mecburiyetindeyim"  bunun üzerine Caroline, mutlulukla kocasına baktı ve Charlie de, ona bakan karısına doğru çevirdi bakışlarını.  Sophie tüm hanımefediliğiyle
"Eğlenmenize pek sevindik Lord Salvatore" deyince, Lord Salvatore minnettar bir tavırla
"sizinle sohbet etmek her zaman olduğu gibi yine çok hoştu" ardından, davetin sahipleri olan Caroline ve Charlie çiftine döndü
"Burada bulunmak heyecan vericiydi, oğlunuzla beraber nice mutlu davetlere genç dostlarım" dedi samimi bir gülümsemeyle. Charlie
"Teşrif etmenizden oldukça memnunuz, hediyeleriniz için de şükranlarımızı belirtmek isteriz Lordum" diye konuştu. Caroline ise mutlu bir ifadeyle Lord Salvatore'a bakıyordu.
"Ah ne demek... size iyi geceler dilemek istiyorum, zira gitme vaktim gelmiş durumda." Dedi Lord. Bunun üzerine harekete geçen Lord William, kolunu öne doğru uzatarak yaşlı adama yolu gösterdi nazikçe. Kız kardeşler reverans yaparken, beyefendiler başlarıyla selam vererek Lord Salvatore'u uğurladılar.
"Sizinle dans etmek çok hoştu Leydi Rebekah, etrafa mutluluk saçmaya devam edin." Rebekah tatlı bir gülücük fırlattı  ve
"Teşekkür ediyor ve iyi geceler diliyorum size Lordum" dedi. Ve Lord Salvatore gülümserken, başını çevirip yürümeye devam etti. O sırada ona doğru gelen oğlu Klaus'u görünce,
" Klaus sen hala burada mıydın evlat?" Diye sordu oğluna doğru ilerlerken. Klaus Salvatore yanlarına yetişti ve William ailesine bakarak - kesinlikle Leydi Rebekah'ya bakmadan- kısa bir baş selamı verdikten sonra, babasıyla yürümeye başladı.
"Terasta hava almak istemiştim"
Neyse ki babası verdiği cevap üzerine fazla durmadan, yoluna devam etti.
***
    Sevgili Penelope;
Seni müthiş derecede merak ediyor ve özlüyorum. Orada keyfin nasıl? Eminim çok daha iyisindir, zira Londra'nın bu telaşlı yaşantısına alışamadığını görebiliyordum.
İtiraf etmem gerekirse Penelope, hiçbir şeyi özlemediğim kadar özlemekteyim oraları...
Mutsuz olduğumu sanarak üzülmeni istemem zira mutsuz değilim. Sadece oradaki özgürlüğümü ve yalnızlığımı deli gibi aradığım zamanlar oluyor.
   Tüm bunlar dışında, gayet iyiyim. Telaşlanmanı gerektirecek bir durum olmadığına dair seni temin ederim.
Ve... Günden güne yokluğunu hissettiğimi söylemek isterim.

Tanrı'nın merhameti ve sevgisi üzerinde olsun...
                                    Rebekah William

"Teşekkürler Jhon" dedi mektubu evin kâhyâsına teslim ederken. Mektubu alan kâhyânın gidişini izlerken Rebekah, babasının salona girmesiyle bakışlarını ona çevirdi. Gülümsedi ve
"Penelope için bir mektup yazdım" dedi giden kâhyânın arkasından kapıyı eliyle işaret ederken. Lord William, şefkatle elini kızının yanağına koydu
"Dadını ne kadar özlediğinin farkındayım"  Rebekah başka bir çaresinin olmadığını gösterebilmek adına omuzlarını silkerek
"Bu duruma alışabileceğimi düşünüyorum" dedi. Lord William ona inandığını gösteren bir ifadeyle gülümsedi.
"Bu konuda hiç şüphem yok" Ve Babasının sarf ettiği bu laf karşısında yapabildiği tek şey hafif bir tebessümde bulunmaktı.

BEYAZ KALIN BİLEKLER (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin