Uzun boyu, geniş omuzları, güzel suratı, baş döndürücü gülümsemesiyle Klaus Salvatore'dan başkası olamazdı. Olanları idrak edebilmek oldukça zor geliyordu genç kadına. Kafasında milyon soru geçerken, titreyen ellerini zapt edemeyişini, yanaklarına hücum eden kanın yarattığı kızarıklığı, fark edebilecek bir sürü şüpheli göz vardı. Bunu göz önüne alarak bakışlarını yeniden, tatlı bir valse başlayan orkestraya çevirmek zorunda kaldı. Gözlerinin şahit olduğu manzaranın gerçekliği konusunda hala kararsız kalan Rebekah düşündü; onun bu şaşaalı baloda, Londra'nın en saygın beyefendisinin yanıbaşında ne işi olabilirdi ki? Her an çıldırmaya meyilli ruh haliyle, yaşananların yükü altında daraldığını hissediyordu. Koca salon nasıl da boğucu bir havaya bürünmüştü öyle.. Yüce Tanrım ! Aylar öncesinde onu tatlı bir şekilde okşayan, dudaklarıyla tüm bedenini bir gezgin gibi dolaşan adam tam olarak karşısındaydı. Allak bullak olan kafasıyla, ne yapacağını bilemez bir halde ellerini rahatsızca birbirleri ile ovuşturdu. Bir taraftan müziğin onu sakinleştirmesini dileyerek, derin bir nefes aldı ve küçük bir duanın ona her zaman güç sağlayacağına inandığı için Tanrı'ya yalvardı. Bundan başka bir şans göremiyordu genç kadın. Şöyle bir düşünme fırsatı yakalayınca, illa ki başka bir çıkış yolu olmalı diye geçirdi aklından. Belki de salonu terk etmeliydi. En ufak bir dedikoduya aç olan bu insanları, umursamadan salondan hızlıca kaçabilirdi. Ah... bu ne kadar cazip bir fikir olsa da, mümkün değildi zira ailesine yapabileceği elle tutulur bir açıklama yoktu. Yüce Tanrım iyice kapana kısılmıştı ve bu oldukça sinir bozucuydu. Orkestrada kontrbass çalan beyefendiye takılan gözlerini ister istemez kısarak düşünmeye devam etti, belki de beyaz bir yalan ile bu iş hal olabilirdi. Küçük ve zararsız bir yalan... Evet kararını vermeliydi, önünde iki seçenek vardı ve-
"Rebekah" Yüce Tanrım! Babasının gür sesi genç kadının yerinden sıçramasına neden olmuştu. Hızlanan nefesine aldırış etmeden, titreyen elleriyle eteğini düzeltmeye çalıştı. Ona cevap vermek zorundaydı ancak babasına doğru döndüğü anda Klaus Salvatore ile burun buruna gelecekti ve Rebekah heyecandan yere yığılıverecekti. Ama başka bir çaresi yoktu ve bunu fark eden genç kadın kaderine razı olmak zorundaydı. Son kez yutkunduktan sonra, yavaşça ona seslenen babasına doğru döndü.
***
Ve Klaus Salvatore gülümseyen bir yüzle genç hanımın onlara doğru dönüşünü seyrederken, bir anda tanıdık derin mavi gözlerle karşılaşınca affalladı. Gülümsemesi yakışıklı suratından yavaşça silinirken, bedenini ele geçiren şaşkınlıkla genç kadına bakmaya devam etti. Bu güzel yüz hiç olmadığı kadar tanıdık gelmişti ona. Fakat nasıl olur ? Diye düşündü. Rebekah... Yüce Tanrım.. Klaus Salvatore ne diyeceğini bilemez bir halde, ufak bir tebessümle elini Lord Salvatore'a uzan genç kadını izliyordu. Gördükleri tam anlamıyla gerçekti, evet evet öyleydi ve genç adam delirebileceğini düşündü. Karşısındaki güzel ve genç hanımefendi, Taşrada bıraktığı Leydi Rebekah'dan başkası olamazdı. Şahit olduğu olay nedeniyle felç geçirdiğine dair yemin bile edebilirdi genç adam zira hiçbir uzvunu hareket ettiremiyordu. Adeta tutulmuştu en iyi kullandığı organı olan dili bile.. Tanrı şahidi olsun ki Rebekah'nın yeniden karşısında olması dilinin onun için ne kadar değerli olduğunu hatırlattı. Gözlerini kırpıştırıp Tanrı aşkına hanimefendilere nasıl selam veriliyordu? diye geçirdi aklından. İsmini bile unutmuş olabilirdi Klaus, zira bu yaşananlar inanması güç şeylerdi ve Rebekah... Ah Rebekah hala çok güzeldi. Rebekah... Tatlı Rebekah diye düşündü onu seyrederken.
Bir an da kendine gelmesine yardımcı olan kısık bir öksürüğün kimden geldiğini anlayamamıştı ancak, hızla kendini toparlayıp tanıdık gülümsemesini takınmasına sebep olmuştu ve bunun için Tanrıya teşekkürlerini sundu. Bununla beraber daha fazla vakit kaybetmeden genç kadının sıcacık elini avucuna alıp öpmeden önce
"Affedersiniz leydim, güzelliğiniz karşsında tutulup kaldım diyebilirim" diye mırıldandı ateş gibi parıldayan mavi gözlerini genç kadının gözlerinde sabitleyerek. Leydi Rebekah bir sürü hatırayı genç adama anımsatacak bir gülümsemeyle
"Bu iltifatlarınızla kaç genç kızın kalbini çaldınız merak ediyorum doğrusu" deyince, Klaus yaşadığı dejavu nedeniyle yüzüne çarpık bir gülümseme yaymaktan çekinmedi.
"Bu konular için iltifatlara gerek duymadığımı size belirtmek isterim" Yüce Tanrım! Bir insan nasıl olur da bu kadar umursamaz olabilir ki? Kalbinin bir kuş kanadı gibi hızla atmasına engel olamayan Rebekah, karşısındaki kibirli adama gözlerini kısarak baktı. Ve genc adam sonunda
"Ben Klaus Salvatore" deyip genç kadının elini öptü. Rebekah, içini kaplayan yıldırıcı bir acıyla yutkunduktan sonra
"Ah biliyorum" dedi. Genç adam şüpheli bakışlarla Rebekah'nın bir sonraki harektinin ne olacağını merak ederek onu izledi. Rebekah sahte bir gülümseme yerleştirdi yüzüne.
"Adınızı şu sıralar oldukça sık duyuyorum... " başıyla ufak bir selam verirken
"Memnun olduğumu söylemek isterim" dedi. İçine yayılan anlam veremediği bir duygu ile karşı karşıya gelirken, genç kadının yüzünü inceledi Klaus. Ve gözlerini Rebekah'nın gözlerine sabitleyerek
"Emin olun ben de" diye mırıldandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ KALIN BİLEKLER (TAMAMLANDI)
Historical Fiction"Seni istemiyorum, hiçbir zerreni istemiyorum !" Genç kadının ağzından çıkan her kelime bir iğne edasıyla bedenine saplanıyordu genç adamın, ancak her zamanki gibi sahte bir yüzle yarım ağız gülümsedi. "Seni küçük yalancı, beni ne kadar istediğini g...