~12.Bölüm~

8.4K 558 14
                                    

  " Uzun süre bekleyemeden yeniden yeni bölüm yayımladım. Oldukça sabırsızım ve yazdıklarımı okumanız hoşuma gidiyor ne yapayım :') Eğer beğeniyorsanız lütfen yorum yapın ve işte bilirsiniz oy falan... şimdiden teşekkürler :)"
                                           Little Blair

    İNGİLTERE-LONDRA (1860)
       -Salvatore Malikhahesi-

 "Ne mutlu seni bana kavuşturana!" Dedi derin bir özlemle Lord Salvatore. Klaus kollarını açmış ona doğru gelen babasını görünce, gülümseyerek ona doğru yürüdü.

"Hiç gelemeyeceğim sandım.." dedi ve yanına yetiştiği zaman onu sıkıca sardı.

"Ve seni özleyen yaşlı bir babanın olduğunu hatırladın" Baba Salvatore, elleri oğlunun omuzlarında, bir iki adım geri çekildi ve
"Bıraktığım gibisin evlat, kendine bu denli iyi bakabilmen içimi rahatlattı." dedi memnuniyetle. Babasının sarf ettiği laf, garip bir yumrunun midesine oturmasına, ve az kalsın yüzünü buruşturmasına  sebep oldu. Bu boğucu havayı dağıtmaya hevesli genç adam belli belirsiz gülümseyerek, konuyu değiştirdi.
"Bir Salvatore nerede olursa olsun, her zaman kendi başının çaresine bakabilecek gücü kendinde bulur"
Lord Salvatore, oğlunun bu afacan tavrına gülmeden edemezken
"Evine hoş geldin evlat, burası sensiz çekilmiyordu. Hadi baba oğul birer bardak brendi içip, yolculuğun hakkında konuşalım" dedi hevesle. Klaus Salvatore onu bu denli seven babasını hiçbir zaman kırmadı, eh onun gibi sevecen, sahiplenici bir babayı nasıl üzebilirdi ki? Klaus, en büyük şansının babası olduğunu her zaman bildi. Ve yaşadığı süre boyunca bu değişmeyecek bir gerçek olacaktı onun için. Babasının ettiği bu teklifi büyük bir memnuniyetle kabul etti. İçki odasına yürürlerken
"Yolculuğum tam tamına bir hafta sürdü.." diye başladı söze Klaus Salvatore.
***
  Büyük salonda edilen kahvaltıda masanın köşesinde oturan Lord Salvatore, önündeki  pastırmalı yumurtasından yerken büyük bir keyifle oğluna baktı. Oğlu onun için her şeydi tüm dünyasıydı, okyanusun derinliklerinde yatan bir inciydi. Hepsinden öte, doğum sırasında yaşamını yitiren biricik karısının ona emanet ettiği en değerli varlıktı. Karısı aralarından ayrıldıktan sonra, bütün hayatını oğluna adamıştı Lord. Acısını onunla dindirmiş, hayata onun sayesinde bağlanmış, onun için Londra'nın tüm saygınlığını ve şu anki  itibarını elde etmek için çabalamıştı. Tek mutluluğu olan oğlu Klaus için.
Portakal suyundan içip, önündeki beyaz bezle ağzını sildi ve
" Evlat " dedi. Klaus, mutfakta çalışan Linda'nın kendisinin gelmesi şerefine yaptığı kekin son lokmasını çiğneyip, mideye indirdi.
"Efendim"
"Senin gelişin üzerine küçük bir davet hoş olmaz mıydı?" 
Klaus Salvatore, Londra'ya döndüğünü şimdi hissedebiliyordu. Tam olarak şimdi. Bu onu gülümsetmişti. Uzun süre uzak kaldıktan sonra, evine dönmek müthiş bir durumdu.
"Ah benim için mi? Buna memnun olurum elbette" deyince, babası
"Sosyetedeki tüm bekar genç kızlar bu davette olacak, kendini hazırlamanı tavsiye ederim" dedi ve göz kırptı. Klaus Salvatore, eline aldığı portakal suyuyla dolu bardağı, kadeh kaldırırcasına babasına doğru uzattı.
"İşte buna çok sevindim"  ardından portakal suyun içmek için, bardağı ağzına götürdü. Bu sırada Lord Salvatore, kahkaha attıktan sonra
"Seni hınzır!"  tabağındaki keki dilimlemeye başladı.
"Bana güzel ve soylu bir gelin bulsan iyi olur" dedi hala gülerken. Babası katılmak üzere gittikleri her davetten önce, bu sözü sarfederdi. Ve genç adam her defasında gülerek şunları dile getirirdi; "Tanrı aşkına ben Lord Salvatore'un oğluyum, hangi kadın benim dilden dile dolaşan cazibemden kaçabilmiş ki bu güne kadar"  ve şimdi de kendini beğenmiş bir tavra bürünerek artık süregelen bir geleneği gerçekleştirmek için ağzını açarak aynı lafı sarfetti. Babası onun bu haline gülmeye devam ederken
"Sen hala koca bir haylazsın" deyince, Klaus halinden memnun bir halde omuz silkti.
"Ve senin için, hep öyle kalacağımdan hiç şüphen olmasın"  ve Lord Salvatore, yeniden oğlunu ona bağışladığı için Tanrı'ya teşekkür etti minnettar bir gülümsemeyle.
***
  Davet gecesi tahmin ettikleri gibi sosyetedeki genç kızlar ve aileleriyle doluydu koca salon. Genç ve güzel kızlar dışında, gözde bekar erkekler de teşrif etmişlerdi davete. Elbette ki bunu kendi istekleri ile yapmış olamazlardı, en azından bir çoğu. Sezonun başlarıydı ve varlıklı  koca arayışında olan bakire anneleri dışında, bekar koca adaylarının anneleri de iş başında gibi görünüyorlardı. Eh bunları örneklendirmek   pek zor değildi Klaus için, zira bu durumdan muzdarip bir kaç arkadaşı yanıbaşında duruyordu zaten.
"Sonum geldi" diye hayıflandı Federich elinde şampanya bardağını tutarken. Klaus'un yanında duran Colin, genç adamın kolunu dürtüp gülerken
"O kadar korkunç olmamalı Federich" deyince, Klaus arkadaşının söylediği lafla kıkırdadı. Federich gözlerini kısıp, onunla eğlenen Colin'e baktı.
"Korkunç değil mi?"  Ağzında kötü bir tat varmışçasına yüzünü buruşturdu
"Evlenmekten bahsediyorum. Evlenmek, Colin Hale!" Ardından ölmek istercesine başını arkaya attı.
"Ah Tanrım bu bir kabus olmalı" diyerek devam etti arkadaşlarına yeniden bakıp, kafası koparılmak için infaz yerine götürülen bir kurban edasıyla. Klaus zavallı arkadaşının bu haline üzülmediğini söyleyemezdi muhtemelen.
"Bir an düşündüm de, başıma böyle bir şeyin geldiğini..." ardından, arkadaşlarının suratlarına  tek tek baktı. Sonra bir an yüzünde, karşısında kocaman bir ejderha görmüşçesine korkunç bir ifade belirirken
"Beyler düşüncesi bile berbat" diye bir açıklamada bulununca, Federich dışında bütün yakışıklı beyler gülmeye başladı.
***
  Genç beyler gözlerine kestirdikleri tatlı hanımefendileri tek tek dansa kaldırırken, Klaus nihayet şampanyasını masaya bırakıp
"Bennet kızlarından sarı saçlı olanı görüyor musun Colin" dedi. Colin
"Maria Bennet mı?" Diye sordu. Klaus
"Evet, onu dansa kaldıracağım şans dile" deyip yanından ayrılırken, Colin
"Senin şansa ihtiyacın mı var sanki" dedi gururla gülümseyerek arkadaşının arkasından bakarken.
  O sırada Lord Salvatore, Bennet ailesine doğru giden oğlu Klaus'u seyrediyordu. Bir beyefendiye yakışır bir şekilde selamını verdikten sonra, ailenin kızlarından sarışın olanına teklifini sunduktan sonra, gururla gülümsedi.
"Zevk sahibi bir babanın zevk sahibi oğlu" Samimi bir şekilde söylenmiş bir laftı. Sesin sahibinin kim olduğunu görmek için, kafasını o yöne  çevirdi. Ona dostça gülümseyen Louis William'ı görünce
"Lord William, sizi görmek ne hoş" dedi içtenlikle. El sıkışırken
"Gecenize katılmamız için ettiğiniz rica için size şükranlarımı belirtmek isterim" dedi ardından eliyle balo salonunu gösterdi.
"Burada olmak mutluluk verici"  sesinde gerçekten minnettarlık vardı. Memnuniyetle gülümseyen Lord Salvatore
"Gençliğinizde de öyle nazik bir beyefendiydiniz Lord" dedi. Lord William geçmişi hatırlarken, sarışın Bennet kızıyla dans eden Klaus'a baktı.
"Gençlik... ne tatlı bir dönem oyle"  ikisi de aynı yöne bakıyorlardı artık, onu onayladı Lord Salvatore.
"Size hak veriyorum. O kadar enerji dolu ve umutlular ki, onları izlemek bile bana hayat veriyor"  Lord William, yanındaki saygın adama döndü.
"Öyle bir oğlunuz olduğu icin şanslı olmalısınız, zira Klaus çok terbiyeli ve ağır başlı bir beyefendi."  Louis William'a bakan Lord Salvatore
"Bunları sizden duymak, beni gururlandırdı" dedi, ardından tekrardan oğluna çevirdi bakışlarını
"Oğlum benim tek varisim. En kıymetli varlığım, onu mutlu görmek beni de mutlu ediyor. İnanın bana, etrafımda ona her şeyiyle benzeyen cocuklar görmek istiyorum artık. Geçen gece bunu düşünüyordum. Mutlu bir evlilik yapıp, bir sürü çocuk sahibi olması tek dileğim."  Birbirlerine bakmaya başladılar.
"Görüyorsunuz ki iyice yaşlandım, onun tatlı çocuklarına büyükbabalık yapmak benim  en büyük arzum olacaktır bu hayatta." Diye konuşmasını sürdürdü. Lord William, iyice duygusallaşan Lord Salvatore'u neşelendirmek adına
"Yaşlı olduğunuz kadar, duygusallık da seziyorum Lord. Tam anlamıyla, genç kızlarını evlendirmek isteyen evhamlı annelere benzediğinize yemin edebilirim" dedi keyifle.  Lord Salvatore içten bir kahkaha attı.
"Çok yerinde bir tespit Lord William..." şarabından bir yudum aldıktan sonra
"Siz söyleyin, o birbirinden güzel olan kızlarınızın mutlu evliliklerini görmek hoşunuza gitmiyor mu?" Diye sordu tekrar ciddiyete bürünürken. Onu, başını sallayarak onayladı yaşlı William
"Pek tabii... hepsinin mutlu, refah içinde bir yaşam sürüyor olmaları içimi rahat tutan tek şey"
"Size imrenmedim desem yalan olur" dedi ve ardından gerçekten merak ederek
"Başka bir kızınız yoktu öyle değil mi?" Diye sordu.
Ve Lord William bu soru üzerine garip bir hüzne bürünerek ve ne diyeceğini bilemeyerek öylece durdu. Halbuki vicdanının sesini bir nebze olsun susturmak için gelmemiş miydi buraya?  Ah kötü kader.. diye düşündü. Ne yapıp edip, yeniden hatırlatmaktan çekinmiyorsun yaptığım acımasız hatayı..
Derin düşüncelere dalan Lord William'ı hayata döndüren dokunuş, tekrardan Lord Salvatore'a bakmasına sebep oldu.
"İyi misiniz lord?"  Lord William başka bir şey söylemek istemeyerek hızlıca
"Ah evet... Özürlerimi belirterek gitmem gerektiğini söylemeliyim Lord. Ettiğimiz sohbet oldukça keyif vericiydi... İyi geceler dilerim" deyip oradan uzaklaştı.
Lord Salvatore bir süre, az once yanından ayrılan Lord William'ın arkasından baktıktan sonra,
"Garip" diye mırıldandı ve pistte Maria Bennet ile hala dans etmekte olan oğlunu izlemeye devam etti.

BEYAZ KALIN BİLEKLER (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin