~39.Bölüm~

7.1K 482 15
                                    

   Baş kâhya kesin bir dille konuştu.
"Bir buçuk hafta önce eline ulaşan mektupta, dadısı Penelope'nin hasta olduğu haberini alınca apar topar evden ayrıldılar. Oraya varlıklarından bir kaç gün sonra Lord William'a yeniden orada yaşamak istediğine dair bir mektup gönderdiler Lordum"  genç adam, üzerinden atamadığı şaşkınlık ve hayal kırıklığı ile baş kâhyayı dinliyordu.
"Lord William ise, mektubu alır almaz Bibury Kasaba'sına gitmek üzere, yola çıktılar efendim. Tahminimce bir iki güne burada olurlar."  Açıklamasını bitiren baş kâhya, onu tüm dikkatiyle dinleyen Klaus Salvatore'a baktı. Genç adam, bu anlatılanları dinledikten sonra, kafasındaki düşünceler içerisinde  yüzmeye devam ederken
"Daha fazla vakit kaybetmemeliyim" dedi. Yaşlı kâhya, anlayamayan bir tavırla
"Efendim?" Diye sorunca, Klaus Salvatore,  aceleyle kısa bir baş selamı verdi ve tek kelime dahi etmeden, oradan ayrılmak üzere  arkasını dönerek yürümeye başladı.

  Hızla malikhaneye geçerken, yanında duran hizmetliye
"Lord Salvatore nerede?" Diye sordu.  Genç adamın bu sert çıkışı, hizmetçinin irkilmesine neden olsa da
"Çalışma odasındalar efendim" dedi. Klaus, seri adımlarla merdivenlere yöneldi.
  Kararlıydı.
  Gidecekti.
Rebekah'nın öylece gitmesine izin veremezdi. Buna dayanamazdı, bu zamana kadar hiçbir kadına öyle derin duygular beslememişti ve bu lûtfu öylece geri tepemezdi. Zira hayatının bir anlamı vardı artık. Eline geçen bu mucizenin, kayıp gitmesine izin veremezdi.
Bunu yapmayacaktı.
Sonunda çalışma odası kapısının önünde duruyordu. Kapıyı çalıp içeri girince, babası bir kaç evrak üzerine eğdiği başını, kaldırarak odasına öylece geçen oğluna baktı. Onu baştan aşağı süzdükten sonra, nefes nefese olması dikkatinden kaçmadı.
"Baba"  Lord Salvatore, genç adamın kullandığı ses tonuna bakılacak olursa, bir şeylerin ters gittiğini anlamakta güçlük çekmedi.
"Neler oluyor?"  Klaus, soluk soluğa
"Gidiyorum" deyince, yaşlı adam, aniden gelen dejavu hissiyatıyla beraber kaşlarını çattı.
"Bu sahneyi bir yerden hatırlıyor gibiyim. Yine nereye Klaus Salvatore?"  Genç adam kendinden emin bir tavırla
"Bibury Kasabasına"  Babası onu anlamayan bakışlarla süzerken kaşları hala çatıktı.
"Bibury kasabası mı? Tanrı aşkına orada ne işin var ?"  Diye sordu.  Klaus Benim dünyam oradayken sen neyden bahsediyorsun? demek isterken susmayı tercih etti. Zira tüm hayatının, ona ait tüm sevincin, korkunun, tutkunun, şefkatin orada olduğunu nereden bilebilirdi ki? Bunu yerine tüm cesaretini toplayarak, ciddi bir tavır sergiledi ve
"Müstakbel gelinimi almaya gidiyorum" dedi.

***

  Mutluydu Lord Salvatore, hiç olmadığı kadar keyifli hissediyordu. Büyük bir ihtimalle yakında oğlunu evlendirecekti ve bu oldukça heyecan vericiydi.
Brendisinden bir yudum aldı ve pencereden dışarı bakmaya başladı. Oğluyla gurur duyuyordu, cesaret sahibi olduğu için oğluyla ne kadar övünse azdı.
Evet kesinlikle öyleydi.
Ancak çok da şaşırtıcı geliyordu oğlu kendisine şu sıralar. Eğer oğlunu az da olsa tanıdıysa, asla bir kadın için bu kadar çabalamazdı. Pekala iyi tarafları çok fazla olsa da, maalesef ki kötü olduğu yönleri de vardı. Mesela oğlu Klaus umursamazdı, ancak şu an pek de öyle görünmüyordu. Kadınlar onun için oldukça değersizdi. Bir kadına asla bağlanmayacağını binlerce kez dile getirmişti Klaus, kendisine. Ancak görüldüğü kadarıyla, kafasına taktığı bir kadın için bir haftalık yolu çekecekti ve bundan oldukça memnundu. Şaşkınlıkla gülümsedi birden Lord Salvatore.
Ne garip bir değişim.
Leydi Rebekah'ya duyduğu aşk nasıl da onu yola getirmişti öyle. Brendisinden bir yudum daha aldıktan sonra, yakın bir zaman Lord William'ı ziyaret etmesi gerektiğini düşündü ve bu durumdan daha da fazla keyif aldı. Kadim dostuyla akraba olacakları için, pek mutlu olmuşa benziyordu yaşlı Salvatore.
Keyifle pencereden dışarı bakmaya devam ederken, bir yandan oğlunun bu cesareti ve çabasıyla övündü yeniden ve yineleyerek....

***
Bibury Kasabası

"Sen  ne sevimli şeysin öyle" dedi kucağına aldığı köpeğin başını şefkatle okşarken.
"Nereden geldin buraya bakalım? Hımm.."  elindeki yavru köpeği sevmek keyiflendirmişti genç kadını. Hayvanlara duyduğu sevgi küçüklüğünden beri değişmeyen özellikleri arasında yer alıyordu. Ve bundan her zaman gurur duyardı genç kadın. Bu güne dek sadece bir kaç tane kaz, yumurta vermeleri için tavuk, yedi tane domuz ve tam tamına beş tane at beslemişlerdi köşkün arka tarafında yer alan ahırda. Atları da  severdi Rebekah, bunun üzerine bir şeyler hatırlar gibi olunca, gözlerini uzaklara dikti küçük köpekçiği severken.
Ona ata binmeyi Jhon amca öğretmişti ve oldukça keyif vericiydi. Onunla tanıştıktan üç yıl sonra ölmesi üzerine Rebekah derinden yaralanmıştı. Bir ay boyunca etkisinden kurtulamamıştı. Ah Jhon amca.. Elleri köpeğin tüylerinde gezinmeye devam etti, o sırada yanına gelen Penelope'yi görünce

"Şunu gördün mü?" Diye şakıdı neşeyle. Dadı Penelope, Rebekah'yı koruma iç güdüsüyle
"Onun temiz olduğuna emin misin hayatım? O güzel saçlarına pirelerin buluşmasını istemem." Dedi. Rebekah, kucağındaki yavruya iyice sarıldıktan sonra konuştu.
"Gayet temiz olduğunu düşünüyorum. Ayrıca sahibinin onu arayacağına eminim."  Penelope, her ihtimale karşı tereddütle köpeğe yaklaşarak, boynundaki tasmaya ufak bir bakış attı.
"Bay Mucize" diye mırıldandı ardından başını kaldırıp, genç kadının yüzüne baktı.
"Kimin olabilir ki?"  Dadısının bu sorusuna karşılık olarak, omuz silkti genç kadın.
"Hiçbir fikrimin olmadığını söylemek mecburiyetindeyim"  köpeğe bakıp gülümsedi.
"Ancak... Sahibi onu bulana kadar, memnuniyetle misafir edebilirim"  Penelope kesin bir dille
"Onu köşkte isteyebileceğimden emin değilim Reby." Deyince, Rebekah yüzüne yansıttığı hayal kırıklığıyla
"Fakat Penelope, onu öylece bırakamayız.." diye mırıldandı. Dadısı oldukça kararlı görünüyordu bu konuda. Kollarını göğsünde birleştirmiş, kaşları çatılı bir vaziyette Rebekah'ya bakıyordu.
"Bunu kabul edemem hayatım"  Genç kadın pes ederken, köpeğe bakıp onu okşamaya devam etti ve
"En azından ahırda kalmasına müsaade et" diye mırıldandı yeniden. Kollarını iki yana düşürüp, arkasını dönmeden önce
"Ah tabii, orada kalması konusunda hiçbir sakınca yok" diyip, arkasını dönerek yürümeye basladı ve
"Akşam yemeği hazır olmak üzere, fazla geç kalma" diye konuştu yüksek sesle.

~Yorumlarınız benim için çok değerli lütfen yorum bırakmayı unutmayın sevgili okuyucularım :')~

BEYAZ KALIN BİLEKLER (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin