"Üşüyor olmalısın" dedi genç kadın yanındaki Klaus Salvatore'a. Genç adam güçlü kollarını Rebekah'nın bedenine dolamış onunla beraber yavaş adımlarla yürüyordu.
"Üşüyor olsam bile, hissetmediğimi söylemeliyim"
Genç kadın hafifçe gülümsedi, Klaus'un tanıdık kokusu burnunda süzülüyordu adeta ve bu oldukça hoş bir durumdu. Kollarında olduğu adama duyduğu özlem damarlarında akan kanda şiddetle yayılırken, bedenine yayılan sıcaklık da buna eşlik ediyordu. Başını yavaşça kaldırıp genç adamın yakışıklı suratına baktı. Tarif edilmesi karmaşık olabilecek bir ifade vardı ve bu inanılmaz derecede cazip geldi Rebekah'ya.
Genç adam bir süredir izlenmenin ardından başını eğip, Rebekah'ya bakmak zorunda kalınca ona gülümsedi."Bana öyle bakmamanı rica ediyorum"
Rebekah, Klaus'un sarf ettiği laf nedeniyle kaşlarını çattı. Genç adam kendisine çatılan kaşlara tanık olur olmaz, sarf ettiği lafın iç yüzünü açıklamak mecburiyetinde kaldı."Bu haline tapıyorum, biliyorsun ve dayanabileceğimi sanmıyorum"
Rebekah, tam olarak karnının alt taraflarında hissettiği garip sızı ile vücudunun titremesine engel olamamıştı ve Tanrı biliyor ya, Klaus'un da bunu fark ettiğine emindi. Bunu, adamın bir anda arzuyla parıldayan gözlerinden anlamak pek zor değildi.
Genç kadın ağır ağır konuştu."Öyle mi?"
"Buna seni inandırmak isterim" diye mırıldanan Klaus adımlarını yavaşlatmış, genç kadını kollarının arasına iyice alarak, gözlerinin derinliklerine ulaşabilmek adına onlara baktı.
Genç kadın gözlerini Klaus'un yoğun mavilikteki gözlerinden alamıyordu ve onun ellerinin kollarından daha da aşağılara doğru ilerlediğini fark edince, nefesi sıklaşmaya başladı.
Konuşmaya çalıştı."B-ben de isterim"
Bu iki kelime bile, genç adamın kollarındaki güzel kadına beslediği derin arzunun, bir anda şiddetlenmesine neden olmuştu.
Yüce Tanrım, bedeni nasıl da zonkluyordu onun bedeni ile birleşmek için.
Onu öpecekti, bunu yapacaktı. Bunu yapmalıydı yoksa çıldırma olasılığı çok yüksekti.
Yavaşça genç kadına doğru eğildi ve dudaklarını burnunun ucuna dokundurdu ardından dudak üstündeki boşluğa ve sonunda o tatlı dudaklarını buldu. Tüy gibi hafiflikteki dokunuşu, genç kadının dudaklarını aralamasına sebebiyet veriyordu ve bu oldukça tatlı bir durumdu. Elleri, kollarında heyecandan titreyen Rebekah'nın kalçalarına kaymıştı. Bedenini ona yaslamadan önce, genç kadının dudakları üzerindeki dudaklarının ritmini biraz daha hızlandırınca Rebekah'da ona ayak uydurmak gibi bir girişimde bulundu.
Ah nasıl bir özlem bu?
İki beden arasındaki bu susamışlık nasıl olur da bu kadar şiddetli bir hal almıştı öyle?
Bu iki insanın her bir uzvu birbirleri için adeta onu istiyorum! diye bir yakarışta bulunuyorlardı. Bir zamanlar birbirleri ile uyumlu olan bu iki bedenin yeniden karşılaşması bir doğa mucizesi gibi bir şey olmalıydı. Günler süren şiddetli bir yağmur sonrası doğan bir güneş edası taşıyordu. Evet tam olarak öyle olmalıydı.
Dudaklar tüm heyecanlıyla ritmine devam ederken, şiddetlenen arzular daha fazla olması konusunda oldukça emindi zira bu dayanılmaz bir kaostu.
Hızlanan nefes alışverişleri, şiddetli kalp çarpıntıları ve titreyen iki beden...
Bundan başka ne olabilir ki gökkuşağının doğmasını yeniden sağlamak için..."Rebekah" bu fısıltı genç kadının dudaklarına sıcacık bir hava olarak gelmişti ancak genç kadın bir anda üşüdüğünü hissetti.
"Rebekah, güzel sevgilim" Genç adam bu üç kelimeyi dile getirdikten sonra yavaşça geri çekildi ve genç kadının gözlerini açmasını bekledi. Rebekah yaşanan bu sakinliğin nedenini merak ederek gözlerini genç adamın yakışıklı suratına doğru açarken Klaus ona gülümsedi.
"Evlen benimle Rebekah"
Bu sözler genç kadının kalbine birer yağmur damlası gibi serpilmiş gibiydi adeta.
Her bir yağmur damlasında bir kalp çarpıntısı ve bir tatlı nefesçik...Yüce Tanrım..
"Klaus"
Şaşkınlıkla gelen mutluluk, gözlerinin dolmasına yetmişti bile."Tüm ömrüm boyunca, seni seveceğimi biliyorum ve bu zaman diliminde hayatımda olmanı hiçbir şeyi arzulamadığım kadar arzuluyorum."
"Ah Klaus.."
Ellerini ağzına götürdü genç kadın. Ağlamak istemiyordu ancak kalbi bu kadar özel bir olaya tanıklık ederken, soğuk ve kayıtsız kalamıyordu.
Bu imkansızdı ve iyi ki imkansızdı.
Genç adam karşısındaki güzel kadının yanaklarından süzülen yaşları silerken, şefkatla gülümsedi.
Ah bu kadın yok muydu?
Onu kaybetmek düşüncesi bile, tüylerinin ürpermesine sebebiyet veriyordu."Lütfen bir şey söyle Rebekah"
Rebekah yavaşça başını salladı. Ağlarken yeniden başını salladı.
Ve bu da yetmedi.
"Tamamen seninim" diye mırıldandı hıçkırıkları arasında.
Genç adam, tamamen müstakbel gelini sayılan kadını kollarına alıp heyecanla ve bir çocuğun saf mutluluğuyla beraber sarmaladı.
Ah Yüce Tanrım, bu mutluluk...
Genç adam kollarındaki Rebekah'yı sarmalarken
"Benim güneşim" diye mırıldanıyordu durmadan. Genç kadın onu sımsıkı sarmalamaya devam etti.Ve gerçek gökkuşağı fırtına ile yağan yağmur sonrası, güneşin mucizesiyle şu anda doğmuş oldu..
Attığınız yorumları seviyorum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ KALIN BİLEKLER (TAMAMLANDI)
Historical Fiction"Seni istemiyorum, hiçbir zerreni istemiyorum !" Genç kadının ağzından çıkan her kelime bir iğne edasıyla bedenine saplanıyordu genç adamın, ancak her zamanki gibi sahte bir yüzle yarım ağız gülümsedi. "Seni küçük yalancı, beni ne kadar istediğini g...